• Ateş olmayan yerden duman çıkabilir mi?

    Bu konuda geçen yıl yazdığım bir yazıdan[1] alıntı yaparak başlayım: “Bir sorun çözülemiyor ise, muhtemelen anlaşılmasını kolaylaştırabilecek kavramlar -toplumun kavram dağarcığında- mevcut değildir.”

    Bu defa bu savımı destekleyecek birkaç örnek vererek yine o yazıdaki “Toplumlar kavram dağarcıklarının zenginliği ve bunun paylaşımındaki yaygınlık nispetinde varlıklarını sürdürebilir ve de gelişebilirler!” iddiamı yineleyeceğim.

    Bu defa bu iki sava ek olarak bir üçüncüyü öneriyorum: “Dağarcıkta bulunan her kavram doğru düşünmeye yardımcı olurken, eksik olan her kavramın yeri mutlaka -eksik olanla ilgili- ama doğru düşünmeye zarar veren bir kavramla dolar”.

    Bu yazı bu savla ilgili, doğru düşünmeye yardımcı birkaç örnek verip, olası eksiklikleri halinde doğacak boşluğu dolduracak zarar verici alternatifleri ortaya koymayı amaçlıyor.

     

    1. Korkmama Özgürlüğü (korkusuzluk hakkı)[2]

    Bu kavram, ne ölçekte ve hangi tür bir rejim altında olursa olsun tüm idare biçimlerinde, idare edilenlere verilecek en temel ve vazgeçilemez güvenceyi ifade eder. Bu kavramı benimseyip yaygın biçimde toplum dağarcığına yerleştirmiş bir toplumda korkutma, gözdağı verme, ibret gösterme vb yollar kullanılamaz; kullanmaya kalkan şiddetli kamuoyu tepkisini görerek zarar göreceğini idrak edip vazgeçer.

    Alternatifi

    Korkmama Özgürlüğü kavramının dağarcıkta bulunmayışı halinde korkutarak yönetmek bir normdur. Ailede çocuk, iş yerinde çalışan, idarede vatandaş yaşamının her adımında korkutularak yola getirilir. Toplumumuzda Korkmama Özgürlüğü’nün alternatifi “kızını dövmeyen dizini döver”, “öğretmenin vurduğu yerde gül biter”, “karnından sıpa sırtından sopayı eksik etme” vb atasözlerimiz(!) ile veciz ve yol gösterici biçimde ifade edilmiştir.

    Korkmama Özgürlüğü konusunun toplum dağarcığına katılması yolunda ciddi girişimde bulunacak bir STK nın bulunmayışı alternatifin gücü hakkında bir ölçüdür.  

     

    1. Tutukluluğa Karşı Yargı Koruması (habeas corpus)[3]

    Habeas corpus, Latince kökenli bir terim olup kelime anlamı olarak “vücudu hazır et” veya “kişiyi huzura çıkar” anlamına gelir. Hukuki olarak ise, bir kişinin hukuka aykırı veya keyfi biçimde özgürlüğünden mahrum edilmesini engelleyen, bireyin tutukluluğunun veya gözaltının yasal olup olmadığının yargı tarafından denetlenmesini sağlayan temel bir hukuk ilkesidir. 1679 tarihli İngiltere’de çıkarılan “Habeas Corpus Act” ile yasal çerçeveye kavuşmuştur. Bu yasa, idarenin keyfi tutuklama yetkisini sınırlandırmış ve tutuklanan kişinin kısa sürede yargıç önüne çıkarılmasını zorunlu kılmıştır.

    Alternatifi

    T.C. Anayasası ve ilgili yasalar içinde bulunmasına karşın, veciz ve her an hatırlanabilir bir ifadeye kavuşturulmadığı; dahası alternatifinin kültürümüze daha uygun düşmesi nedenleriyle toplumumuzun kavram dağarcığında bulunmayan bu kavramın alternatifi “Ateş Olmayan Yerden Duman Çıkmaz”dır. Bu mükemmel(!) atasözümüz, yaygın linç kültürümüze çok uygun düşmenin yanında herhangi bir kişiden yapay duman çıkararak pasifize edilmesi için de çok yarayışlıdır.

    Kamuoyunda 19 Mart darbesi olarak anılan süreçte çok sayıda kişi, savcı talimatı ve kolluk güçleri eliyle tutuklandı. Muhalif kesimde oldukça şiddetli protestolar yer aldı ve halen de devam ediyor. Tüm protestoların temel savı “tutuklananların mahkeme kararı olmadan tutuklanmaları” değil, “suçsuz yere tutuklandıkları”dır.  Kitlelerin vardıkları yargı ile tutuklama yapanların ortak noktaları yeterli veriye sahip olmamaları, bunun yerine dumandan ateşe bağlantı kurmaları, niyet ve/ya kuşkularını “usul esastan önce gelir” ilkesi altında değerlendirmeyişleridir. Usulün esastan önce geldiği ya da habeas corpus ilkesi kavram dağarcığında bulunsaydı, bu denli büyük kalabalıkların sesleri duymazdan gelinebilir miydi!

    Hukuk dernekleri ve baroların hakim kararı olmadan yapılan tutuklamalara karşı bu iki ilkeyi çok cılız biçimde dile getirmeleri, dağarcık zafiyeti ile yakından bağlantılı değil midir?

     

    1. Kirli Çıkar Çatışması[4] (conflict of interest)

    Bir konudaki çıkarın korunması görevini üstlenen birisi, aynı konuda kendisine  çıkar sağlayamaz” şeklinde tanımlanabilir.

    Alternatifi   

    Kirli çıkar çatışması’nın genel kabul görmüş alternatifi “bal tutan parmak yalar”dır.

    Yakın geçmişte bir bakanın kendi bakanlığına eşinin şirketinden dezenfektan satmasından daha vahimi, kamuoyunda hakim tepkinin “bakan olması ailesinin ticaret yapmasına engel midir!” anlayışıdır. Bu trajedinin nedeni yine dağarcık zafiyetidir.

    Uzatmaya gerek yok. Sonuç.

    Kişiler, kurumlar ve toplumlar için kavram dağarcığı zenginliğinin önemini daha fazla örneklemek gereksizdir. Uzun yıllar boyunca süren yabancı dil öğretme serüvenimiz boyunca şu temel soruyu soramayışımız ile kavram dağarcığı zenginliğinin önemini merak etmeyişimiz sıkı bağlantılıdır: Yabancı dili niçin öğretiyoruz?

    2010 tarihli bir yazıda[5] bu soru epey kurcalanmış ve şöyle bir değerlendirme yapılmıştı: “Bir dil, ait olduğu kültürün  üretim ve yayım aracıdır. Bir dilin bilinmesi aslında o kültürün bilinmesi demektir ve her kültürün de kendine özgü yüksek ve düşük değerleri olması da doğaldır. Bir dili öğrenmenin stratejisi buna göre, o kültüre ilişkin çerçöp değerlerin, gelgeç deyimlerin değil, yüksek düzeyli, medeniyet yolunu açıcı değerlerin -ve onlara ait kavram ve sözcüklerin- alınıp öğrenilmesi olmalıdır.”

    Buradan varacağım sonuç, halen süren İran-İsrail savaşı sonrası “sıranın Türkiye’ye geleceği” yolundaki tahminlerle ilgilidir. Bu tahminin doğruluğu-yanlışlığı konusunda yargıda bulunmak zordur. Kuantum Süperpozisyonu’nun ne şekilde çökeceği çeşitli olasılıklara bağlıdır. Ama hangi ihtimal olursa olsun şimdiden belli olanlar çeşitli olası sonuçlara hakim rengi verecektir:

     

    • Daha zengin ve yaygınlaştırılabilmiş kavram dağarcığına sahip isek daha iyi sonuçlar içinde yer alabiliriz.
    • Harekete geçirebileceğimiz akıl ne kadar yetkin ise o kadar iyi sonuçlar içinde yer alabiliriz
    • Bu iki yol gösterici yerine “şimdi yangın var, önce sönsün sonra bakarız” diyenlere kulak vermek isteyenler ise Pascal’ın ünlü sözünü hatırlamalıdır: “Tecrübe pahalı ve zor bir okuldur; ama aklını kullanmasını bilmeyenlerin gidebileceği başka okul da yoktur.”

    16 Haziran 2025

    https://tinaztitiz.com/15782

     


    [1] Bkz. https://tinaztitiz.com/dusunme-ve-kavramlar/

    [2] Bkz. https://kavrammutfagi.com/kavram/korkmama-ozgurlugu–korkusuzluk-hakki

    [3] Bkz. https://kavrammutfagi.com/kavram/haksiz-tutukluluga-karsi-yargi-korumasi–habeas-corpus-

    [4] Bkz. https://kavrammutfagi.com/kavram/kirli-cikar-catismasi–conflict-of-interest–cikar-celiskisi

    [5] Bkz. https://tinaztitiz.com/yabanci-dilkargasasi-2/

     

  • Gecekondular, Halı Sahalar, Kuran Kursları Ne diyor?

    1994 Eylül’ünde PARANTEZ adlı bir dergiye, başlıktaki ifadeye benzer bir başlıkta bir yazı yazmıştım. Daha sonra o yazıyı 2023te https://tinaztitiz.com/15276 adresiyle tinaztitiz.com sitesinde de tekrar yayımlamıştım.

    Bu defa, başlıktaki gecekonduyu alıp onunla başka bir konuyu dikkatinize sunmak istiyorum. O konu şu soru ile ilgilidir:

    Gecekondu inşa ederek çoluk çocuğunu barındırmak isteyen bir kişi ne gibi yük ve riskleri göze alır?”. Aklıma gelenleri paylaşayım:

    1. Kendine ait olmayan bir arazi parçasını arayıp bulur.
    2. İnşaatın herhangi bir aşamasında çıkıp geliverecek sahip ile:
      • Eğer gerçek bir kişi ise onu ikna etmeyi, olmazsa tehdit etmeyi, olmazsa yıldırmayı, o da olmazsa dövüşmeyi ve sonuçta doğabilecek maddi ve manevi yük ve riskleri üstlenmeyi,
      • Eger tüzel kişi ya da daha kötüsü devlet ise daha çetrefil ve ümitsiz bir mücadeleye girmeyi,
      • Zaman kazanıp yakındaki bir imar affını (çıkması garanti olan tek şey budur) bekler iken başına gelebilecekler ile mücadeleyi göze alır.
      • Bu arada verilmesi gereken resmi ve gayrı resmi (rüşvet) rüsumları ödemeyerek ya da yakındaki vergi affından (bu da garantidir) yararlanmayı bekler.
    3. Böylece bir biçimde sahibi(!) olduğu arazi üzerine aile fertlerinin ortak akıllarını kullanarak bir plan düşünür.
    4. Planın en küçük parçası olan dört duvar ve çatı için gereken malzemeyi en ucuz tarafından bulup buluşturur.
    5. Malzemelerin araziye taşınıp kullanılana kadar çalınmamasını tüm aile bireyleri ortaklaşa  yapar.
    6. Hiç bir inşaat becerisi olmadan kendi ağırlığı altında yıkılmadan durabilen duvar ve çatı yapılır.
    7. Gecekondu da olsa bir vizyon gerekeceği için ilerde kat çıkma ihtimaline karşı demir uçları biraz dışarıda bırakılır.
    8. Bu yapı inşa halindeyken ortaya çıkabilecek denetçilerin savılması sağlanır.
    9. İlk fırsatta vergi vs ödenerek su, elektrik gibi çıpalar bağlatılır (bunlar yıkıma karşı sağlam önlemlerdir),
    10. Bu aşamadan sonra ciddi tehlike yaratıcı bina sahibi, sit alanına inşaat yapımı gibi tehditler ortaya çıkarsa, son kertede çatıya bir bidon benzin ve eş ve çocuklarla çıkılıp kendini yakma kozu da gerçekleştirilir.

    On adımda özetlenen -aslında daha uzun- süreç  net bir ilkeye işaret ediyor: Zengin ve/ya liyakatle yöntilen bir hazineye sahip olmayan her toplum, ancak tüm yurttaşlarının her tür imkan ve kabiliyetini harekete geçirip kullanarak bir değer ifade edebilecek şeyler yapabilir (aynen Cumhuriyetimizin kuruluş yıllarında olduğu gibi).

    17 Mayıs 2025

  • Sorunlar bağırarak çözülmüyor.

    Sorunlara karşı “köklü çözümler” genelde sevimsizdir. Halk kendini rahatsız eden her ne varsa ondan en az bireysel maliyet ve süre içinde kurtulmak ister. PKK’nin silah bırakma kartına karşı ileri sürdüğü koşulların (kısaca neo-Sevr) tanımladığı soruna karşı, ancak zaman içinde gerçekleşebilecek “gelişkin bir sorun çözme kabiliyeti” de böyle sevimsiz bir “köklü çözüm”dür ve halkımız böyle bir çözüm değil, şimdi ve burada en yetkili kişilerin çıkıp böyle bir şeyin asla söz konusu olmayacağını ilan etmesini beklemektedir. (bkz. https://tinaztitiz.com/zihinsel-virus-no-0-soz-konusu-olamaz/

    Bu yalanlamanın gerçekleşeceğinden ve ardından da toplum ortalamasının harekete geçirebildiği akıldan daha güçlü bir akıl ve o akla dayalı daha ince bir plan yoluyla biraz daha zamana yayılı olarak yeni bir girişim olacağından eminim. Ancak yine de bazı kazanımların (YPG devlet yapılanması gibi), “hiç olmazsa sınırlarımızın dışındalar” kefaretiyle gerçekleştiği zaten bellidir.

    Bu girişimlerinin faturasını azaltabilecek biri kısa, diğeri orta-uzun önlemler bellidir: Kısa vadeli olanı özerklik-bağımsızlık taleplerinin temelini ortadan kaldıracak olan “demokratik ve hukuk üstünlüğü ile kuvvetler ayrımına dayalı bir Türkiye” talebinin güçlü bir koz olarak ortaya çıkmasını sağlayabilecek bir Yetkin Akıl ortaya koyabilmektir.

    Orta-uzun vadeli olanı ise daha güçlü bir Sorun Çözme Kabiliyeti tesisidir (kısaca beka kabiliyeti olarak okunabilir). O kabiliyetin tesisi için yapılması ilk gerekeni, girişimlerin executive consultant’ının yol gösterici ilkesinden kopya çekebiliriz (bkz. https://kavrammutfagi.com/kavram/buyuk-sopa-ideolojisi).  

    13 Mayıs 2025

  • Korkmama Özgürlüğü, yine ve yeniden!

    Bu yazının ana fikrini oluşturan korkmama özgürlüğü ilk olarak 1996 Şubat’ında yazdığım “Kimler Nelerden Korkuyor?” başlıklı yazıya dayanıyor. Aynı yılın Kasım ayında A.B.D.de Bill Clinton ikinci defa başkan seçildiğinde, Beyaz Saray bahçesinde yaptığı bir teşekkür konuşmasında ilk defa duyduğum Korkmama Özgürlüğü kavramı, daha sonraları aralıklı olarak üç yeni yazıya konu olmuş; sonuncusunda bu özgürlüğün ekmekten bile öncelikli bir talep olması gerektiği savunulmuştu.

    Bu dördüncü yazım oluyor ve korkmama özgürlüğünün niçin bu denli önemli olduğunu, A.B.D. kurucu ilkelerinin içine girecek kadar niçin önemsendiğini ve de bizim halâ bu gerçeği farketmeden nasıl yaşadığımızı sorguluyorum. Kamuoyuna ister bilgi, ister propaganda yoluyla bir şeyler anlatmaya çalışan tüm (ama tüm) mecralara bir bakınız: Tamamı ekonomik sıkıntıları ya da aksine öyle sıkıntıların olmadığını anlatıyor; ama bağlam aynı.

    Bir tanesi, bu sıkıntıların hiç olmazsa bir alt katmanındaki kök sorunu ifade eden (o yazılardan alıntı) şu konuyu dile getirmiyor:

    <<Şimdilerde giderek ekmeğin korkusuzluk ortamı ile ilişkisini yavaş da olsa yaşayarak keşfediyoruz. Yaşamını -muhalif siyasetçilerin de katkılarıyla- ekmek üzerine inşa etmiş yığınlar, kim olduklarını bile bilmedikleri, ama korkusuzluk (özgürlük) ortamını en üste koymuş, böylece ürettikleri her tür mal ve hizmetin dokuları içine korkusuzca sorgulayabildikleri “her şeyi” birer katma değere dönüştürüp yerleştirebilmeyi becerebilen toplumlar tarafından ezilmeye başladılar.

    Bunu beceremeyenler ise bunun, yaratıcının bir sınavı olduğunu -ki pek yanlış da sayılmaz- düşünüp, sorgulamayı yasakladıkları dinin hikayat kısmına sarılıyorlar. Harari’nin deyimiyle Faydasız Sınıf haline gelen bir toplum her halde kendi kendini böyle yok edebilir.

    Bu ölümcül sarmalın nedeni “korkutmaya dayalı yönetim anlayışı” olup, sarmaldan çıkış formülü ise toplumsal kavram dağarcığımıza “korkmama özgürlüğü” kavramının yerleşip içselleştirilerek gerçek bir toplumsal talep haline gelebilmesidir. Bunu fark etmek ya da fark edememek; bütün mesele budur.>>

    Her şeyi ama her şeyi korkusuzca sorgulayarak katma değer haline getiren toplumların baskısı giderek artıyor; hem de iki yolla. Bir yandan gelişmiş toplumlar bu silahın zaten bildikleri gücünü artıracak yenilikler (inovasyon) yaparken, diğer yandan dün bunun farkında olmayanlar da bu gücü keşfediyorlar. Toplumumuzun aydın kesimi de dahil büyük bölümü ise birbirini –sığınmacılar, silahlandırılmış halk, paramiliter yapılar ya da en azından bağırarak– korkutmak peşinde.

    Korkutma sebep ekmeksizlik sonuçtur dense acaba bir yararı olur mu? 

    (https://bit.ly/4miyT1D adresine tıklayarak yazıyı sesli de dinleyebilirsiniz)

    18 Mayıs 2022

  • İmza blokları için mesajlar

    • Bir şeyi çok isterseniz tüm evren size onu vermek için harekete geçer! (Simyacı-Coelho)
    • Canlı ya da cansız, her şeyin bir canı var; yeter ki can’ı sıkıştığı dar anlamdan kurtarın
    • “inekler süt için neyse biz de büyük-veri için oyuz! (Niall Ferguson)”
    • “Özgürlük, tüm yükümlülüklerin askıya alınabileceği bir an boyunca deneyimlenebilen; kolektif bilinçle etkileşim sağlayan durumun adıdır”
    • “Tahminlerinizi askıya alınız; konuşup yazamayabilirsiniz”
    • “Biz İyi İnsanlarız: insanı, hayvanı, bitkiyi, ağacı, otu birbirinden ayrı görmeyiz”
    • Korkmama Özgürlüğü: Daha değerli ne olabilir?”
    • “Doğanın -şimdilik- bildiğimiz sürdürülebilirlik yasası, düzenine uyum göster(e)meyenlerin verdikleri zararı bütün varlıklardan mutlaka tazmin etmesidir ”
    • “Sosyal Tohum, tek kişinin bile çevresinde küçük bir olumlu ve kalıcı bir değişim yaratabileceği bir girişimdir. Viral yolla yayılımı becerilebilirse bir toplumu dönüştürme aracı olarak kullanılabilir”
    • “I know that you believe you understand what you think I said, but I’m not sure you realize that what you heard is not what I meant.”
    • “Söylediğimi anladığınıza inandığınızı biliyorum, ancak duyduğunuz şeyin benim kastettiğim şey olmadığının farkında olduğunuzdan emin değilim.”
    • “Bildiğimiz ve henüz varlığından haberdar olmadığımız tüm canlı ve cansızlar, bir bağlantılı bütün olarak, o bütüne uyum göster(e)meyenleri içinden atıp yenilerini üreterek yeni dengeler oluşturur. Bu süreçte, bütünün herhangi bir öğesinin görmezden gelinebilecek her hakkı, o varlıkla etkileşim halindeki diğerlerince yeni bir denge kurulana kadar diğer varlıklardan -orantısız da olabilecek ölçülerde- tazmin edilir.”
    • “Zenginlik, onu koruyabilecek Sorun Çözme Kabiliyeti’ne sahip ve/ya o yolda birleşik bir akıl üretmeye çaba harcayan toplumların hakkıdır”
    • “Toplum sorunlarının hangisinin en önemlisi olduğu değil, aralarındaki etkileşimler sonunda ortaya çıkabilecek “yoğunlaşma noktaları” ve kendini azdıran “kendi üzerine kapalı döngüler” önemlidir”
    • “Hiçlik, yalnız bir şeylerin olmadığı değil, aynı zamanda herhangi bir şeyin olabilmesine engel olabilecek hiçbir şeyin de olmadığı, dolayısıyla her şeyin mümkün olabileceği durumdur da.”
    • “Suyu kuşun evine götürmek! Bu kısa ifade, birdenbire dışımızda ne büyük bir dünya ve kimlerin nelerin sıkıntısını çektiklerini anlatıyor.”  Getting Water to Places Birds Need Most!
    • “Maddeler  nasıl ki kimyasal elementlerin birleşip ayrışmasının yasalarına uymak zorundaysa, sorunlar da kendi aralarındaki bir kimyanın (sorun Kimyası) kanunlarına uymak zorundalar. Arzularımız, vizyonlarımız o kuralları değiştiremez.”
    • “Varmak istediğimiz sonuçlar yolunda harcadığımız çabalar kendi başına bile değerlidir; ama bir o kadar da yeni arayışların önündeki en güçlü engellerdir. tinaztitiz.com/3652”  
    • “İmân kuşkunun yok olması değil, kuşkunun anlama arayışını sürekli tahrikiyle daha yüksek kavrayışlara erişme çabasıdır; emin oldukça iman azalır”  
    • “Cahil,  bilmeyen değil bildiklerinin kesinliğinden kuşkusu olmayandır.”  
    • “Depremde öldüren, binaların hangi yıl yapıldığı değil; inşa sürecine katılmış bilgisizlik, bilinçsizlik ve ahlaksızlıktır. Çaresi de yıkıp benzer şekilde yeniden yapmak değil, temiz bilim ve temiz ahlakla güçlendirmektir.”  
    • “Tehlike (yani sorun) ne kadar büyük (yani karmaşık) ise, o kadar çok O2 (yani akıl) gerekir”
    • “Kanı beynine sıçramak evrimin bir hediyesidir; bir tehlike anında derhal beynimize pompalanan kanın taşıdığı bol oksijen yardımıyla daha akıllı düşünmeyi anlatıyor”
    • Akıl Daraltıcıları’nı inceleyen herkes kendi akıllarını daraltan tek şeyin, onların doğruluklarına olan inançlarından başka bir şey olmadığını görecektir. Bilimsel gelişmenin anahtarı yanlışlanabilirlik ilkesi, aslında “nasıl bu denli emin olabiliyorsun?” sorusu değil midir?”
    • “İçinde bulunduğumuz sorunlar bulamacı halen harekete geçirebildiğimiz akıl düzeyi ile çözülmek bir yana anlaşılamaz durumdadır. Bu, daha yetkin akıllar üretmeyi zorunlu kılıyor; bunun için de kolektif kibrin yerini alabilecek, “anlayamıyorum o halde…” diyebilen bir kolektif alçakgönüllülük, sabır ve şans gerekiyor”
    • “Cumhuriyet”imizi korumak mı istiyoruz? Çocuklarımızın okul ödevlerini yapmaktan vazgeçerek başlayabiliriz”
    • “Batılı’ların “kar küreyici ebeveyn” deyiminin, o amaca yönelik bir karşılığı dilimizde niçin yok, düşündünüz mü?
    • “Çocuğunun okul ödevini yapmak ceza kanununa girmeyebilir; ama teklif edilmesi çok farkındalık yaratır”
    • “Kopya çekmeyi “bizim çocuk biraz zekidir” diye tevil eden, intihal yapan akademisyene niçin kızıyor?”
    • İnsan, hayvanlar dünyasına saygı duymayı ve iletişim kurmayı öğrenmedikçe, bu dünyadaki gerçek rolünü asla bilemeyecektir” Tıklayınız
    • “Kendi türünün yenilenebilirliğini sağlayan her şey bir annedir.”  
    • “Mutlak doğru yoktur (galiba).”  
    • “Yaşam(lar), çeşitli (ilk neden)ler çevresinde tanımlanmış yorum platformları üzerinde oynanan zevkli bir oyundur.”  
    • “Görevimiz… şefkat çemberimizi tüm canlıları ve tüm doğayı güzelliğiyle kucaklayacak şekilde genişleterek kendimizi özgürleştirmek olmalıdır. A. Einstein”
    • “İnsanoğlu ‘evren’ dediğimiz ‘bütünün’ zaman ve uzay ile sınırlanmış bir parçasıdır. Kendi düşünce ve duygularını sanki bütünün geri kalanından ayrışmış gibi yaşar-bu bilincinin ona oynadığı bir çeşit illüzyondur. A.Einstein”
    • Gerçeğin manipüle edilmesinin temel aracı kelimelerin manipüle edilmesidir. Kelimelerin anlamını kontrol edebilirseniz, onları kullanmak zorunda olan insanları da kontrol edebilirsiniz. Philip K. Dick”
    • İnsanlık, Porsche otomobil kullanmak için çokuluslu şirketlerden ve devletten değil, okyanuslardan yetki belgesi alma uygarlığına eriştiği zaman kurtulur. Eyüp Yüksel”
    • İçinde yaşadığı gezegeni belediye sınırları ve karayollarından ibaret sanan geniş insan topluluklarına neyi, nasıl, nereye kadar ve neye mal olduğunu bilerek kullanabileceklerini göstermek çok zihin açıcı olur. Eyüp Yüksel”
    • “Kelimeler önemlidir ve en çok da doğru kelimeler önemlidir. John Birmingham”
    • “Herhangi bir konudaki çözüm önerilerimiz öngörü ve sezgilerimizden oluşur; sonra da zamanın eleyici süzgecinden geçerek “sağlam öngörüler”e dönüşür. Zamanın aşındırıcılık testinden geçmemiş öngörüler ise fal olarak düşünülmelidir.
    • “Kavram ve terimlerin anlam, kök ve kökenlerini, etimolojilerini öğrendikçe dilimizi daha çok seviyorum. Dilimiz varsa biz varız, dilimiz giderse bizden geriye bir şey kalmaz! Ali Can Polat”
    • Her insan ayrı birer evrendir. Yanılgı, dış benzerliklerinin onların yeni fikirleri kolayca benimseyecekleri algısı yaratmasından gelir. Halbuki her yeni fikir için yeni anlatım yolları gerekir.
    • YZ, insan uygarlığının işletim sistemini hackledi. Tarihte her insan kültürünün işletim sistemi her zaman dil olmuştur. YZ, dili manipüle etme ve üretme yeteneği kazanıyor. Yuval Noah Harari
    • Yapay Zekadan Korkmuyorum. Doğal Aptallıktan Korkuyorum. Guillermo del Toro”
    • Çöp Ev psikolojisi araştırmaları, bunun bir temizlik-pislik problemi olmadığını; zan, kaba tahmin, duyum, dedikodu, propaganda ve akıl kibri ile örüntü yapmış, kişiye eksiksiz bir evren tasavvuru gibi görünen zihinsel kirlilik, yani çöp zihin’den kaynaklandığını gösteriyor.
    • “Sonumuzun nereye varacağını tahmin etmek, oraya nasıl varacağımızı tahmin etmekten çok daha kolaydır. Sonunda varacağımız yer, bizden çok daha zeki bir şeyin bizi etrafta istememesidir. Yoshua Bengio, bilgisayar bilimleri profesörü, Montreal Üniv.; bilimsel direktör, Mila – Quebec YZ Enstitüsü”
    • “Bilişsel, duygusal ya da sezgisel bir öğreti açısından iman, bildiklerinden kuşku duymama değildir. Aksine “soruların önünün açıklığı; kesinlik tuzaklarına düşmeksizin bir spiral boyunca sürekli farkına varma döngüsü”dür. İç ya da dış kaynaklı her kuşku, farkındalığı daha bütünleşik bir noktaya taşır ki bilim de zaten böyle gelişiyor.”
    • YZ öğrenerek gittikçe zekileşiyor; çoğu problemi çözebilir hale geliyor. Fakat insanlar da -özellikle bir bölümü- YZ’nın da yardımıyla öyle sorunlar üretiyor ki makas giderek açılıyor
    • “Devletin en temelde tek görevi vardır: Halkının korkmama özgürlüğünü sağlamak. Bu yolda ancak ve yalnız korku ve endişe yaratma dışındaki araçları kullanabilir.”
    • “Karar verebilecek yaştakilerin kararlarının olumlu veya olumsuz sonuçlarını yaşamalarına izin verilmelidir. Değerli deneyimler ancak yaşayarak edinilebilir. Çocuklar bu değerli kazanımlardan -kendi çıkarlarımız uğruna- mahrum edilmemelidir. Anonim”
    • “Toplumun ~%90’ı kendini inançlı olarak tanımlıyor ve en azından bazı dini kurallara uyma sorumluluğu duyuyor. O halde, mesela “yalandan sakınma” gibi somut bir tohum ekimiyle bir dalga oluşturulamaz mı?”
    • “İster seküler ister dinsel olsun bebeklik ve çocukluk çağlarında karşılaşılan kavramlar ilerisi  açısından belirleyicidir. Toplu cevaplar ve soruların önünü kesen tüm doğrular her zaman için hem bireyler hem toplumlar için birer risktir. Toplum sorunlarıyla başa çıkmak isteyenler, toplumu toplu cevaplardan koruyacak rotalar çizebilmek için bu kavramı bir “tohum fikri”olarak kullanılabilirler.
    • Hayat bir mücadeledir ve başarısızlık potansiyeli her zaman mevcuttur, ancak başarısızlık, zorluk ya da utanç korkusuyla yaşayanlar asla potansiyellerine ulaşamazlar. Sınırlarınızı zorlamadan, ara sıra ipten aşağı kaymadan, büyük cesaret göstermeden, hayatınızda gerçekten neyin mümkün olduğunu asla bilemezsiniz.” – William H. McRaven
    • Arılar zekâlarını birleştirerek, tamamen öngörülemez ve olağandışı durumlarda bile galip gelmeyi başarırlar.” Pyotr Kropotkin
    • Bir eylem ne kadar az affedilebilir ise o kadar çok affedilmelidir. Kişi ne kadar az sevilmişse onu o kadar çok sevmenin yolunu bulmalısınız” Rahibe Helen Prejean
    • “Sorular insanları birleştirir. İnsanları ayıran yanıtlardır.” Elie Wiesel- Nobel ödüllü yazar. Doğru sorular birleştirir; insanları ayıran ise kısır sorular ve onların cevaplarıdır” Mustafa T., Yazar
    • “İnsanlık ‘evren’ dediğimiz ‘bütünün’ zaman ve uzay ile sınırlanmış bir parçasıdır. Kendi düşünce ve duygularını sanki bütünün geri kalanından ayrışmış gibi yaşar; bu, bilincinin ona oynadığı bir çeşit yanılsamadır” Albert Einstein
    • Zamanın akış hızı öylesine üssel bir hızda artıyor ki, gün gelecek, her hangi bir yolla zaman kaybına yol açmak öldürme suçu olarak kabul edilecek”. Anonim
    • “Anlamadığın şeyi yapma. George Gurdjieff”
    • “Yalnızca bir tane desteklenmemiş varsayımla dahi kanıtlanamayacak hiçbir şey yoktur.”
    • “Her bilinç düzeyindeki canlının yaşam hakları, daha bilinçli canlıların sorumluluğunu oluşturur.”
    • “Kişi ve kurumların bir numaralı önceliği (anlamak) olmalı. Ama çoğu kişi ve kurum zaten anladıklarına kendilerini inandırmış, bunun aksini aşağılama kabul edecek durumdadırlar”
    • “Çeşitli sınavlarda yıllardır başımızda bekleyen gözetmenler sessizce hep şu mesajı verdi: Gözetleyen varsa dürüst olun, yok ise … Ve başardılar (ne yazık ki!)”
    • “Laiklik inanç / inançsızlığı ret etmiyor; sadece dünyevi yaşam kurallarının farklı inanç sahiplerin bu özgürlüklerine saygılı olmasını istiyor; yani inanma hakkını savunuyor.”
    • Gerçekçi olmayan beklentilerin rahatlatıcılığı, giderek büyüyecek çözümsüzlüklerin yaratıcısıdır
    • Akıldan geçen düşünceler” ile “o düşüncelerden süzülebilecek, her kelimesi birer yol gösterici (teknik ifadeyle değer)” arasında siyah ve beyaz kadar fark vardır.
    • Öğrenmenin en iyi -belki de biricik- yolu, kişinin öğrenilmesi istenen konuyu da içeren bir sorun ortamının içinde bulunması; daha da iyisi o sorunlu durumdan çıkma yolunu bizzat bulmaya istekli, hattâ zorunlu olmasıdır. Bunun dışındaki yöntemler ancak öğrenme taklidi ile son bulur..”
    • “Nasıl bir yol bulunacak da “her sorunun önce anlaşılması sonra da çözülebilmesi ihtimali, o sorunun karmaşıklık düzeyi ile doğru orantılı yetkinlikte bir aklın üretimine bağlıdır” ilkesinin, yerçekiminden bile daha katı bir kural olduğu anlaşılabilecektir?”
    • Ne kadar önemsediğini gösterene kadar kimse ne kadar bildiğini umursamıyor
    • “Yetkin Akıl, bir grubun sorun çözme kapasitesinde bir sıçrama sağlamak üzere, tüm bilişsel eylemlerini yönlendiren akıllar içine halen sahip olunandan daha fazla kavrama gücü katılmasıdır.”
    • Eğer toplum ortalama niteliğini yükseltemezseniz, ortam yüksek nitelikliler için çekilmez olabilir.”
    • Nerede bir kâr varsa orada bir vicdan eksiği vardır
    • Özgürlük, başka hiç kimseye zarar vermeyen her şeyi yapabilme özgürlüğünden ibarettir
    • Bir zararın önlenmesi bin yarar doğurabilir; bin yarar ise bir zararı önleyemeyebilir.
    • Apartman YKlarından, yerel yönetimlere ve merkezi idareye kadar tüm yönetim birimlerinin tartışmasız ortak görevi “bu birimler içindeki dirlik ve düzeni sağlamak yoluyla, o çevredeki insanların, eksik ve/ya yanlış karar ve uygulamalar nedeniyle bir zarara uğrama korkusundan uzak tutmak”tır.
    • Yöneticinin tek varlık nedeni, korkusuzluk ortamı sağlamaktır. Korku ile yönetim insanlık suçudur.”
    • Bilgilerimizin her zaman geçici ve eksik olduğunun ve yeni kanıtlar ışığında gözden geçirilmesi gerekebileceğinin farkında olmalıyız” Erik Angner
    • Bir şey size karışık geliyor, üstelik çok kişi de aynı fikirdeyse gerçekten de öyle olması ihtimali güçlüdür. Peki, ya öyle değilse?

    Doğrulama Okuryazarlığı için mesajlar: https://ggle.io/3XCL adresindeki doğrulama ilkelerine uyulmuştur.

    • Yanlış bilgi ne kadar tekrarlanırsa doğru o kadar uzaklaşır.
    • Doğru bilgiye akıl ve şüphe rehberliğinde ulaşılır.
    • Kandırılabilen insanlar genellikle kesin yargılı olanlarsa bu rastlantı mıdır?
    • Çabuk kananlar kandırmaya en istekli olanlardır.
    • “Anlamadığın şeyi yapma. George Gurdjieff”
    • “Unvan ile hitap, fikrinin daha değerli olarak algılanması için duyulan arzudan kaynaklanan peşin rüşvettir”
    • Paylaşmadan önce dikkat edilecekler: Kimden geliyor, kim yazmış? / Bilginin kaynağı ne? / Nereden geliyor? / Niçin paylaşmak istiyorsun? / Ne zaman yayımlanmış?

    8 Mayıs 2025

     

  • Rubik Küp

    En basiti (gibi görünen) 3x3lük Rubik Küp (RK), 26 küçük ve her yüzü farklı renkte küpten oluşuyor. İstenilen, RK’ün 6 yüzünden her birinin ayrı ayrı ama her yüzün kendi içinde aynı renkte olmasıdır.

    Bu genel bilgiden sonra, RK ile toplum sorunları arasında benzerlik kurulabilir. RK 26 Küçük Küp’ten (KK diyelim) oluştuğuna göre, 26 KK’ün her birinin 6şar yüzeyine 6 toplum sorunundan biri,  -her KK’ün her yüzeyinde farklı bir sorun olmak şartıyla- yazılabilir.

    Böylece hazırlanan RK’ler, bunu çözme konusunda istekli insanlara dağıtılır ve istek de açıkça anlatılır: RK’ün 6 yüzünün her birindeki 9ar yüzünde aynı toplum sorunu yer alsın ve bu iş mesela en çok 15 dakika içinde tamamlansın. Örneğin bir yüzünde tamamen (yüksek enflasyon), birinde (TÜİK), birinde (5 ten az çocuk) vb şeklinde.

    Normal bir toplumda 15 dakikanın sonunda beklenebilecek tablo, yarışmacılardan az sayıdakinin görevi tam olarak yerine getirmesi, geri kalanların ise başaramayışları olmak üzere 2 kümenin ortaya çıkmasıdır. Böyle bir yarışmanın bizim toplumuzda yapılması halindeki tablo ise muhtemelen 3 küme şeklinde oluşur:
    • Küme 1: Görevi tam olarak yerine getirenler,
    • Küme 2: Görevi başaramayan ve harekete geçirebileceği aklın bu süre içinde çözüm bulamadığını, daha yetkin bir akıl ihtiyacı olduğunu kabul edenler,
    • Küme 3: Görevi başaramayan ve:
      • Zamanın yetersiz olduğu nedenle kendilerine haksızlık edildiği yolunda arıza çıkaran birkaç kişi,
      • Görev tanımının yanlış olduğunu, doğru tanımın “RK’ün sadece 1 yüzünün en önemli ve odaklanılması gereken  X sorunundan ibaret olması gerektiğini; aksi halde mevcut kaynakların dağılıp hiçbir yüzde tek sorun yer almasının mümkün olamayacağını” savunan en kalabalık alt küme.
    Yani: Günümüz dünyasının karmaşık yapısı ve iletişim devrimi ile bireyler ve toplumlar arası etkileşimin son derece hızlandığı dikkate alınarak, Türkiye sorunlarının 32×32’lik bir RK kadar zor anlaşılır hale geldiği kabul edilirse, sınırlı “tek kişilik algılarımız”ın yanıltıcılığı anlaşılabilir. Bu durumda tek akıllardan oluşan kolektif akılların Yapay Zeka ile güçlendirilmiş hibrit hallerine ihtiyaç olduğunun idrakinin yaşamsal önemi fark edilebilir. 32lik RK ile boyuna oynayarak çözüm bulamayacağımızı fark etmek ya da etmemek, işte bütün mesele budur!. 7 Mayıs 2025 
  • Bilim Ne işe Yarar?

    İlk bakışta anlamsız, kaba, hattâ “bir işe yaramaz” imâlı olsa da verilebilecek cevabın yol açıcı niteliğinin yüksek olacağı gibi bir sezgim var.

    Lakonyalı’lar gibi kanonik ifade[1] yoluyla bir cevap verilecekse şöyle olabilir: Bilim, evrende olup biten olayların nedenlerini ve nasıl gerçekleştiğini anlamaya çalışır. Bu anlayış sayesinde, gelecekte neler olabileceğine ilişkin tahminler yürütmek mümkün olur.

    Bu ifadeyi fazla kurcalamadan hemen çıkarılabilecek bir sonuç, insanların esas isteklerinin olayları “anlamak”tan da öncelikli olarak, içinde bulunduğu andan sonraki zamanlarda neler olacağını / olmayacağını ve de mümkünse bunun nedenlerini bilme arzusu olduğudur. Anlama ihtiyacı bu arzunun tatmini için bir araç olarak biraz daha geride görünüyor.

    İlkel çağlarda -adı bilim olmasa da- yine aynı arzunun dürtüsüyle oluşmuş geniş bir “falcı ve büyücüler kesimi” bu ihtiyacı “direkt (doğrudan bilme) metotları” yoluyla karşılamaya çalışmışlar; günümüze kadarki süre içinde ise, bu kesimin içinden süzülen çok az sayıda kişi, öncüllerinin geliştirdikleri anlama ve tahmin yöntemlerini bir yandan geliştirmeyi sürdürüp, bir yandan da olan biteni anlayıp gelecek için güvenilir tahminler üretmişlerdir.

    Bu sürecin paralel bir parçası, her nerede -değinilen bu az sayıda insan gibi- bir nedret ürünü varsa orada, bu değerli ürünün -sanki dengelemeye çalışır gibi- sahtelerini üretmeleri, hem de büyük bir üretkenlikle bunu yapabilmeleri olgusudur[2].

    Hangi alanda olursa olsun sahte ürünlerin altın kuralı denilebilecek bir özellik nedeniyle, bilim kesiminde gerçek ve sahte nedret ürünlerini ayırt etmek imkânsız değilse de güçtür. Sahtekârlığın Altın Kuralı şöyle: Gerçek sanat[3] sahiplerinin yüzeysel niteliklerini (dış görünüş, konuşma, giyim-kuşam, tavır ve jestler, yaşam biçimi, unvan vs ) aynen, hatta daha da abartılı olarak taklit etmeleri.

    Buna göre sahte ürünleri ayırt etmede sözü edilen yüzeysel nitelikleri karşılaştırmak işe yaramaz. Sağlam ayırt edici ölçü, “ilgi alanlarındaki geleceği ne isabet ve kararlılıkta tahmin edebilmeleri”dir. Bu iki özelliğe sahip olan ürünün sahte olmadığından  emin olabiliriz. İsabet’ten kasıt açıktır; tutarlılık ile kast edilen ise isabetli tahminlerinin tekrarlanabilirliği’dir.

    Bu yaklaşımın ışığı altında 23 Nisan 2025 Silivri merkezli 6.2 depremi konusunda tahmin yürütenlerin isabetve kararlılıklarını dikkate almayan değerlendirmelere güvenilemeyeceği açıktır.

    (https://bit.ly/44Kuoqb adresine tıklayarak sesli dinleyebilirsiniz)

    26 Nisan 2025


    [1] Tıklayınız: https://kavrammutfagi.com/kavram/lakonik–kanonik-ifade

    [2] Tıklayınız: https://tinaztitiz.com/sahte-sanatlar-toplumu/

    [3] Toplum yaşamının çeşitli boyutlarına birer “sanat” denebilir. Nitekim, yabancı dilde güzel sanatlara “fine arts”, mühendislik vb alanlara da “useful arts” (faydalı sanatlar) deniliyor.

  • Zarar Vermeyen Dünya Vatandaşı (ZVDV) – I

    Göç sorunu hemen hemen tüm ülkeleri sardı. Özellikle iki yönüyle, ülke yönetimlerini sınırlarına duvarlar örmeye; uçaklara doldurup başka topraklara -bir mal gibi boşaltmaya-  kadar götüren ilkel önlemler alınıyor:

    • Genellikle fakir (ve özgür olmayan) toplumlardan daha zengin (ve özgür) toplumlara doğru göçler, zenginlik ve istihdam kaynaklarının  paylaşılmasına karşı olanlarca istenmiyor.
    • Göçmenlerin bir bölümü, kimi yadırgatıcı alışkanlıklarını (cinsiyet eşitsizliği, dini hoşgörüsüzlük, şiddet gibi) gittikleri ülkede devam ettirerek uyum süreçlerini reddetmeleri nedeniyle toplumsal hoşnutsuzluk yaratıyorlar.

    Madalyonun öbür yüzünde ise, kimi zengin toplumların bu zenginliklerinin kaynaklarındaki, sınırlarına bugün göçmen olarak dayanmış bulunan insanların sömürülmeleri olgusu var. Bu o denli belirgin bir gerçeklik ki, “olanlar geçmişte kaldı” ile geçiştirilebilecek gibi değil. Hattâ günümüz A.B.D. Başkanı’nın Ukrayna devlet başkanından nadir mineralleri alenen talep etmesi, bağımsız Kanada’yı topraklarına katmayı teklif (ve tehdit) etmesi gibi örnekler halen sürüyor.

    Bütün bu tablo yeni bir dünya düzeni arayışlarının iki kesimini oluşturuyor: Sömürgen alışkanlıklarını devlet olmanın verdiği güçle tahkim etmiş “statükoyu korumaya direnenler” ile sömürü düzeninin sembolü durumuna gelmiş sınırları ortadan kaldırmaya çalışan göçmenler. (Tabii ki her kaostan kendine pay çıkarmak isteyenler gibi göç olgusunu da bir sömürü aracı haline getirip kullanmak isteyenler de mevcut).

    Bu kaos ortamında, “Zarar vermeyen[1] ve zararı önlemek için çaba harcayan dünya vatandaşları“ndan oluşan bir toplum tasarımlamak gibi bir amaç yolunda şöyle bir soru sorulsa:

    Zarar vermeme ilkesini ise şöyle tanımlasak: “Zarar vermemek, insan ve insan dışı varlıkların oluşturduğu bütünün sürdürülebilirliği ve yenilenebilirliği açısından bakıldığında, gereksiz entropi artışına yol açan tüm eylemlerden kaçınmak ve söz konusu bütüne yönelik herhangi bir zararı önlemeye çalışmak anlamına gelir. Bu yaklaşımda, yarar sağlamak kavramı, zarardan bağımsız biçimde ele alınamaz. Yarar, ancak zarar vermemek veya var olan zararı azaltmak şeklinde gerçekleşebilir.”

    Bu tanıma göre ZVDV unvanı verilecek bir kişinin, hiçbir vize süzgecine takılmadan (H1B vizesi gibi özel bir vizeyle) istediği ülkeye girebilmesi, orada istediği kadar kalabilmesi, dilediği işi yapabilmesi, hatta emekli ise yeterli bir gelirle desteklenmesi için somut, denetlenebilir az sayıda nitelik ve koşul neler olabilir?

    Bu soruya -YZ uygulamalarından da yardımlar alarak-  şöyle cevaplar verilebilir:

    Zarar Vermeyen Dünya Vatandaşı (ZVDV) unvanının bu kadar geniş bir özgürlük ve ayrıcalıkla ilişkilendirilmesi için, nesnel ve evrensel ölçülebilir kriterler gereklidir. Aşağıda, bu unvanın “küresel serbest dolaşım ve yaşam hakkı” sağlaması için minimum sayıda, denetlenebilir somut koşul öneriliyor:

    Temel Nitelikler ve Koşullar

    • Negatif Karbon Ayakizi
      • Kriter: Bireyin yıllık karbon ayak izi, bilimsel olarak hesaplanmış küresel ortalama kişisel sürdürülebilir limitin (ör. 2 ton CO₂/yıl) altında olmalı ve telafi mekanizmalarıyla (ağaç dikme, karbon yakalama teknolojilerine finansal destek) nötrlenmeli.
      • Denetim: Uluslararası sertifikalı kuruluşlarca (Gold Standard, IPCC metodolojisi[2]) onaylanmış veriler.
    • Net Katma Değer[3] Üretimi: Bu katkı 3 alt başlıkta değerlendiriliyor:
      • Kriter 1: Sürekli öğrenebilirlik (Yaşam Boyu Öğrenme[4]). Özellikle de YZ’nın üssel hızdaki gelişimine ayak uydurabilecek şekilde Dijital Okuryazarlık[5] kast ediliyor.
        • Denetim: Dijital Okuryazarlık kavramının tanımındaki dört ayrı ölçekten herhangi birisi kullanılarak denetlenebilir.
      • Kriter 2: Bilim-Teknoloji-Kültür-Sanat alanlarındaki çalışmalarıyla ürettiği mal ve/ya hizmet ürünleri açısından net değer üreticisi3 olması.
        • Denetim: DZVZ satüsü verilenler öz-değerlendirme[6] yoluyla kendilerini denetler ve bu denetimde yapabildikleri ölçüde objektif olacaklarını ve aksi varit olduğunda DZVZ statüsünü kaybetmeyi taahhüt etmiş sayılırlar. Bu amaçla rastgele gözlemler yapmak ve değerlendirmek üzere DZVZ Topluluğu kendi içinde bir sistem kurar.
      • Kriter 3: Fiili çalışma yaşını (70 varsayılıyor) aşmış kişilerde, birikimlerini -bilgelik birikimleri denilebilir- paylaşmaları beklenir.
        • Denetim: Öz-değerlendirme.
    • Net-Pozitif Ekoloji Katkısı
      • Kriter: Birey, yaşadığı/ziyaret ettiği ekosistemde biyoçeşitliliği artırıcı (ör. yerel tohum bankaları, yaban hayatı koruma) veya kirliliği azaltıcı (plastik toplama, su arıtma projeleri) somut projeler yürütmeli.
      • Denetim: Yerel STK’lar veya BM Çevre Programı (UNEP) tarafından doğrulanmış faaliyet raporları.
    • Şiddetsiz Varlık
      • Kriter:
        • Hiçbir şiddet suçu (fiziksel, psikolojik, ekonomik sömürü) kaydı olmamalı.
        • Pasif değil aktif barışçıllık: Çatışma bölgelerinde arabuluculuk, insani yardım gibi kayıtlı faaliyetler.
      • Denetim: Başlangıçta İnterpol ve yerel adli kayıtlar + en az iki uluslararası STK referansı; üyeliğe kabul sonrası öz-değerlendirme.
    • Ekonomik Şeffaflık ve Adil Katılım
      • Kriter:
        • Gelirinin en az %10’unu zarar önleyici projelere (iklim adaleti, açlıkla mücadele) aktarmış olmalı.
        • Hiçbir vergi cennetiyle bağlantısı olmamalı; tüm finansal hareketleri şeffaf (ör. açık blockchain kaydı).
      • Denetim: Uluslararası vergi veritabanları (CRS) ve bağımsız denetçiler.
    • Küresel Dayanışma Taahhüdü
      • Kriter:
        • Yılda en az 1.000 saat ZVDV topluluğunun küresel projelerinde (iklim grevleri, eğitim kampları) gönüllü çalışma.
        • Dil engeli aşma: En az 2 dilde (biri yerel olmayan) temel iletişim becerisi.
      • Denetim: Topluluk platformlarında kayıtlı faaliyet logları.

    Ödül ve Ayrıcalıkların Koşulları

    • Vizesiz Geçiş: ZVDV pasaportu, ülkelerin “zarar vermeyen bireylere kapılarını açma” anlaşmasına dayanır.
    • Çalışma İzni: İşveren, ZVDV etik kurallarına uygun bir iş teklif etmek zorunda (örneğin, fosil yakıt şirketleri hariç).
    • Emekli Desteği: Küresel ZVDV Fonu tarafından asgari gelir sağlanır (kaynak: topluluk üyelerinin %10’luk katkıları ve karbon vergileri).

    Eleştiriye Açık Nokta (lar)

    • ZVDV modeli devasa -henüz küçük bir bölümü harekete geçmiş- göç olgusu karşısında çözüm olur mu?

    Çözüm: Eğer halen varlığını bildiğimiz 2 milyon ve tahmin ettiğimiz 8.7 milyon tür içindeki biri (1) olarak varlığımızı devam ettirebilecek isek -ki ettirememe ihtimalimiz de var[7] ve son 12 bin yılda, yılda ortalama 1000  ila 10 bin türün yok olduğu düşünülmektedir[8]– bu ancak tüm canlı ve cansız türler bütününün haklarına zarar vermeme kuralına uyulabilmesine bağlıdır.

    Verdiğimiz her zararın Tazmin Yasası[9] uyarınca “bütün”ün tüm türlerine tazmin ettirildiği ise pazarlığa kapalı bir olgudur.

    Kısacası insan türü olarak bekamız Zarar Vermeme ile eş anlamlıdır. Bu anlayışı ne hızda gerçekleştirme iradesini harekete geçirebileceğimiz ise tamamen teknik bir ayrıntıdır.

    • “Kim denetleyecek?”

    Çözüm: DAO (Decentralised Autonomous Organisation- Merkeziyetsiz Otonom Organizasyon) yapısı; tüm ZVDV’ler birbirini denetler, blockchain kayıtlarıyla şeffaflık.

    • ZYDV ilkelerine uyan insan sayısı nasıl artırılacak?

    Çözüm: Bu ancak çocukluk evresinden başlanarak uygulanabilecek bir eğitimle sağlanabilir. Burada açıklanan sıkı standartlara ancak erişkinlik çağında rastlayan ancak az sayıda insan ZVDV statüsü alabilir. O halde bütüncül bir eğitim kılavuzuna ihtiyaç vardır.

    Böyle bir kılavuzun ana hatları için bakınız[10].

    Bu sistem, “zarar vermemenin küresel vatandaşlık hakkı doğurduğu” bir dünyanın prototipidir.

    29 Mart 2025


    [1] Zarar vermeme konusu  https://tinaztitiz.com/bir-ortak-ahlak-kurali-zarar-verme-onerisi-uzerine-2/ adresli makalede açıklanmaktadır.

    [2] IPCC: Intergovernmental Panel on Climate Change. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC), iklim değişikliğiyle ilgili bilimsel, teknik ve sosyo-ekonomik bilgileri değerlendiren ve karar vericilere yol gösteren bir kuruluştur. IPCC metodolojisi, sera gazı emisyonlarının hesaplanması, iklim değişikliği senaryolarının oluşturulması ve karbon azaltma stratejilerinin geliştirilmesini içerir.

    [3] Net Katma Değer: Kişinin yaşam sürecinde ürettiği Brüt Katma Değer’den (Bkz. https://en.wikipedia.org/wiki/Gross_value_added) doğrudan veya dolaylı tükettiği değerler çıktıktan sonra geriye kalan değerin ölçüsüdür. Kimi insanlar bir yandan değer üretirken, sebep olduğu zararlar nedeniyle net değer tüketicisi olabilirler.

    [4] https://tr.wikipedia.org/wiki/Ya%C5%9Fam_boyu_%C3%B6%C4%9Frenme

    [5] https://kavrammutfagi.com/kavram/dijital-okuryazarlik

    [6] Öz-değerlendirme, böylesi bir sistem için zayıf halka sayılabilir. Ancak, -şimdilik- nadir sayılabilecek kişiler için bu yöntem yadırganmayabilir. Bir örnek öz-değerlendirme formu için bkz. https://tinaztitiz.com/dosyalar/Sorun_Cozme_Kabiliyeti/3.5.2_yasam_alani_360derecetesti.xls

    [7] Önümüzdeki altı yüzyıl boyunca %30’luk bir risk öngörülmüştür. Oxford Üniversitesi’nden Nick Bostrom, yakın vadede yok olma olasılığının %25’ten az olduğunu varsaymanın yanlış yönlendirici olabileceğini savunmaktadır. Bkz. https://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0nsan_neslinin_t%C3%BCkenmesi

    [8] Bkz. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1167246

    [9] Tazmin Yasası: “Bildiğimiz ve henüz varlığından haberdar olmadığımız tüm canlı ve cansızlar bir bağlantılı bütün olarak, o bütüne uyum göster(e)meyenleri içinden atıp yenilerini üreterek yeni dengeler oluşturur. Bu süreçte, bütünün herhangi bir öğesinin görmezden gelinebilecek her hakkı, o varlıkla etkileşim halindeki diğerlerince yeni bir denge kurulana kadar  diğer varlıklardan orantısız da olabilecek ölçülerde tazmin edilir.”

    [10] Yaşam Kılavuzu için Bkz. https://bit.ly/43qPucx

  • Bir Strateji: “Alanı b.k ile Doldurmak” (Flood The Zone with Shit)

    Bir süre önce bu sütunlarda yayımlanan “Bilinir Kılma (aleniyet)” başlıklı yazımda1, dış dünyada olup biten hemen tüm plânlı melânetlerin ortak yanının, bunları plânlayıp uygulayanların, başkalarından olabildiğince saklı yapmaya özen göstermeleri olduğunu ileri sürmüştüm.

    Bu özen iki türlü gerçekleştiriliyor: Gizleyerek ya da buna pek imkân yoksa (İsrail’in Gazze operasyonları gibi)  -hırsızlık masası polislerinin (tantanacılık2) adını verdiği yolla- başka bir melâneti hemen devreye sokup, olaya tepki veya müdahale olasılığı olanların dikkatlerinin yeni bir odak noktasına ve giderek yeni odaklara çekmek şeklinde.

    Bu benzetme gündelik olaylar seline uygulandığında hemen anlaşılabileceği üzere, halkımız da her gün yeni bir olay karşısında, önlerine darı atılan aç kuşların telaş içinde rastgele noktaları gagalayarak karınlarını doyurmaya çalışmaları gibi, hiçbir noktaya uzun süreli odaklanamadan darı serpicinin arzusu yönünde birbirlerini çiğneyerek “neyin niçin olduğundan haberdar olmaya” çalışıyor. Bunun beyhude bir uğraş olduğu ancak bu karmaşa dışına -en azından zihinsel olarak- çıkarak anlaşılabilecek gibi görünüyor.

    Bu sürecin uygulayıcı tarafında bulunanlar da, melânetlerinin aleniyet yoluyla etkisizleştirilebilme olasılığına karşı tantana yöntemiyle dikkat dağıtmaya, bunun için de olaya müdahil olma  durumunda olmayanları bile taraf haline getirip kümeyi genişletmeye çalışıyor.

    Düne kadar bu konudaki sezgilerim, ABD menşeli vox.com/policy-and-politics ve Sirkten Notlar adlı iki sitede yayımlanan yazılara3 rastlayınca daha bir ete kemiğe büründü.

    Yazılarda, Trump yönetiminin amaçlarını (her ne ise) gerçekleştirmede önündeki engelin Demokratlardan çok medya olduğu ve onu etkisizleştirmek için de alanı (medya alanı kastediliyor) “b.k ile doldurmak4” stratejisini benimsediği ve başarıyla da(!) uyguladığı anlatılıyor.

    İlginç olan, bu stratejinin esas yaratıcının Putin’in propaganda stratejisi hakkında bir kitap yazan Sovyet doğumlu reality TV yapımcısı akademisyen Peter Pomerantsev olduğu, stratejinin hem Rusya hem de ABD’de başarılı olduğunu anlatmasıdır.

    Biri müseccel iki otoriter liderin aynı yönteme sarılması, “otoriterler arasında bir karşılıklı öğrenme ve yenileşim (inovasyon) ağı bulunduğu” görüşünü ileri sürenlerin bir gerçeği dile getirdikleri görülüyor.

    Bu anlatıdan çıkarılabilecek sonuçlardan biri Türkiyedeki muhalif kesimlerin de aynen ABD’deki Demokratlar gibi  benzer tantanacılığa kapılmış olmasıdır. Medyası, siyasi partileri, partili-partisiz fikir sahipleri, bu tantananın neyi gizlemeye çalıştığını merak etmeyip; kamuoyunun siyasi magazin merakını tatminden -dolayısıyla da reytingten- başkaca bir şey önemsemeyişleri dikkat çekicidir..

    Biraz özenle tantananın gizlemeye çalıştığı şeyin ne olduğunun tam resmini çıkarıp, her gün önlerine  konulan ve giderek de neyin ne olduğu konusunda derin bir kafa karışıklığı yaratan tantanaya göz ve kulaklarını kapatarak o resmin bazı kareleri üzerinde hiç kopmadan durabilseler acaba nasıl olur? Meselâ bir veya iki “doğru soru5” belirleyip kopmadan bunlara cevap istemek gibi. 

    Bu düşüncemi oradaki dostlarıma ileteceğim.

    13 Şubat 2025

    (1)  Bkz. https://tinaztitiz.com/yaygin-bilinirlik-aleniyet-etkili-bir-sorun-cozme-araci/ 

    (2)  Bkz. https://eksisozluk.com/tantanacilik–733709

    (3) Bkz. https://gogl.to/3MoI

    (4) Burada b.k sözcüğü ile kastedilen, tek tek b.k olmasa da bir araya geldiğinde işe yarar anlamlı bir sonuç olmayan bir çeşit kakafonidir. Böylelikle, olaylara bütün olarak bakabilenler dışındakiler, boğazlarına kadar battıkları b.kun farkında olmayıp hattâ büyük zevk almakta; dahası, böylece oluşan popüler kültür, sorunları anlamayı da ona uygun çözüm akılları üretmeyi de imkânsız kılmaktadır.

    (5)Bkz. https://tinaztitiz.com/dogru-sorularisorabilmek/ 

  • Uzun Lifli Akıl Üretimi-2

    Bundan evvelki (Geri dönüşümlü kâğıtlar, lif kısalması ve kullanım yerleri!) başlıklı yazıda1, birkaç kere geri dönüşüme uğrayarak selüloz lifleri iyice kısalmış kağıtlara benzer “kısa lifli (KL) düşünce ürünleri” üzerinde durulmuştu.

    Bu defa ise uzun lifli (UL) düşünceler ve onları üreten UL akıllar (Yetkin Akıl da denilebilir) üzerinde düşünmek istiyorum.

    KL düşüncenin belirleyici özellikleri için kısa sürede üretim, kısa sürede uygulama ve kısa sürede etki gösterme denilebilir. Bir örnek vermek gerekirse “alkollü sürücülerin yol açtığı kazalar” sorunu ele alınabilir. Bu soruna çare arayanların genellikle akıllarına “sıkı denetim”, “ağır cezalandırma” ve “halkın bilinçlendirilmesi” önlemleri gelir. Gerçekten de sadece bu tür nispeten basit önlemlerle kazaların önemli ölçüde azalabildiği görülmüştür2.

    Diğer yandan, UL düşüncenin karakteristikleri:

    1. Sıradışılık da denilebilecek genel kabûl görmüş paradigmanın dışındalık geliyor. Biri çok yakın diğeri ise birkaç on yıl öncesinden iki örnek verilebilir: Birkaç hafta öncesine kullanıma giren DeepSeek YZ uygulaması sadece üretim maliyeti ile değil, ambargolu işlemcileri daha az kullanarak, daha ileri makine öğrenmesi ve açık kaynak kodu ile sergilediği ahlâki tutumla cari paradigmanın dışına çıktı. Birkaç on yıl öncesinden örnek ise, ABD İstihbarat Topluluğu’nun (IC) dev kadro ve bütçesine3 meydan okuyan Good Judgement Program4 – İyi Tahmin Programı adlı girişimdir ve o da yürürlükteki istihbarat paradigması dışındadır.
    1. KL akılların bireysel ya da uzlaşı temelli (demokratik) oluşunun aksine, UL akıllar büyük oranda, farklı kültürden, farklı akıl daraltıcılı5 insanlardan oluşan küme aklı6 ile YZ modellerinin bir araya gelerek Hibrit Akıllar7 oluşturmasına dayanıyor; ayrıca uzlaşıdan çok, “daha iyinin seçimine” (bir çeşit Likit Demokrasi8) dayanıyor.
    2. Bu iki özelliğin kaçınılmaz bir sonucu olarak da orta-uzun vadede üretilebilme, uygulanabilme ve etkileri  duruma bağlı olarak kısa ve uzun arasında bir vadede görülebilme gibi özellikler ortaya çıkıyor.  Bu aynı zamanda, gündelik yaşam içinde üretilen KL düşüncelerin niçin -bağımlılığa yol açacak kadar- çok; UL düşüncelerin de niçin seyrek olduğunu açıklıyor.

    UL ya da Yetkin Akıl üretimine somut örnekler

    Bu tür sıradışı akıl üretimi için, çok geniş bir veri kümesinden, her akıl düzeyindeki kişi(ler)in tek tek ya da gruplar halinde çıkarabilecekleri sonuçları hayal etmek iyi bir zihinsel egzersiz olabilir. Örneğin 100 çocuğa ilişkin her tür veriyi içeren dev bir veri kümesinden basitten başlayarak çıkarılabilecek sonuçlar irdelenmiştir9. Veri kümesini “aritmetik ortalama”dan başlayıp “sistem dinamikleri modeli”ne kadar artan güçteki tekniklerle inceleyerek, tek kişilerin akıllarına gelmeyebilecek ve/ya kapasitelerinin dışına çıkabilecek sonuçlar elde edilebilir. Hattâ daha da ileri basamaklara çıkılıp YZ uygulamalarından; hayvan dostlarımızın hayatta kalmak için geliştirdikleri savunma tekniklerinden öğrenilebilecek tekniklerden de yararlanılabilir. Bütün bu basamakların tanımladığı akıl UL ya da Yetkin Akıl’dır.

    UL aklın daha bir ortalama karmaşıklık sayılabilecek “kadına şiddet” sorununa uygulanmasında, sahip olunabilecek sorun çözme araçlarının gücü “hiç ya da yok” düzeyinden başladığında sonuç da “şiddete katlanma” ile başlayacaktır. Daha etkili araçlar kullanılarak, şiddet gösteren eşin terapiye razı olup şiddetin barışçıl biçimde sonlanacağı noktaya kadar ilerlenebilecektir10.

    Toplumsal düzeydeki sorunların çözümünde UL

    Bu tür sorunların anlaşılması da çözüm ipuçları da üretimi de neredeyse kategorik olarak UL akılların oluşturulmasına bağlı. Son yıllarda Çin’in gösterdiği hızlı gelişme içinde UL aklın ne ölçüde yer aldığına ilişkin bir sorgulama11 içinde bu ilişki görülebiliyor.

    Kısa ve uzun lifli akıl konusundaki ilk yazının son paragrafı ile benzer mesajla kapatmak gerekirse denilebilecek olan şudur: Gündelik yaşamın sonsuz çeşitlilikteki sorunları için geliştirdiğimiz KL akıllar, karmaşıklık düzeyi yüksek sorunlar karşısında işe yaramazlar. Yaramak bir yana, ısrarla -ve toplu olarak- uygulamaya çalıştıkça da hem vakit kaybettiriyor (o süre içinde sorun değişip daha çetrefil hale geliyor), hem özgüven aşındırıyor, hem de etkili araç üretimi için en gerekli malzeme olan dayanışmayı (hangi KL akıl aracının kullanılması gerektiği konusundaki anlaşmazlıklar nedeniyle) aşındırıyor.

    Bu kendini bitirme süreci nasıl durdurulup UL sürecine geçilebilir?

    Bilmiyorum.

    11 Şubat 2025

    [1]  Bkz. https://tinaztitiz.com/geri-donusumlu-kagitlar-lif-kisalmasi-ve-kullanim-yerleri/

    [2] MADD (Mothers Against Drunk DriversSarhoş Sürücülere karşı Anneler) adlı örgüt (https://bitl.to/3vXh) bu tür yöntemlerle can kaybını %40 oranında azalttığını belirtiyor.

    [3] Intelligence Community, ~100,000 kişilik kadrosu, ~50 milyar dolar yıllık bütçesine meydan okuyan iki analist, cari paradigmanın dışında küçük bir ekiple Good Judgement Project adlı yaklaşımla -aynen DeepSeek’te olduğu gibi- IC ile yarışabilir sonuçlar elde etti (Bkz. Süper Tahmin. https://bitl.to/3va0)

    [4] Bkz. https://goodjudgment.com/

    [5] Bkz. Akıl Daraltıcılar, https://bit.ly/3A4bv0C  

    [6] İnsan kümesi aklı deyimi, arı kolonilerinin (swarm) yeni koloni yeri belirlerken veya karınca ya da termitlerin dayanışmalı çalışmaları sırasında harekete geçirebilecekleri küme aklına benzetilerek üretilmiştir. Bkz. https://youtu.be/LHgVR0lzFJc?si=c6go6GRY48D5H0we 

    [7] Buna HHSI (Hibrit Human Swarm Intelligence – İnsan Kümesi temelli Hibrit Akıl) adını verdik.

    [8] Likit Demokrasi için bkz. https://tinaztitiz.com/ortak-kullanim-trajedisi-ve-likit-demokrasi/

    [9] Bkz. https://bit.ly/3C4KtuS

    [10] Bkz. Adım Adım Yetkin Akıl Üretimi örneği, https://gogl.to/3JXJ

    [11] Bkz. https://gogl.to/3Lsi