Uzlaşmak Niçin Bu Kadar Zor?

Enflasyonun nasıl düşürülebileceği ya da uluslararası bağımlılıklarımızda nasıl denge sağlanacağı gibi konulara girmeden önce, çok daha basit bir konuda -meselâ 11×11 kaç eder?- uzlaşıp, sonra da oluşacak uzlaşı ilmeğini genişletmek isteyen iki kişi, bu basit işlem için birisi 121 diğeri ise 16 gibi iki farklı sonuç üzerinde ısrar etse ne olur? Karakolluk dahi olabilecek kişileri dinleyen memur “ikiniz de haklısınız” dese bu kişiler bir ortak sayı tabanı üzerinde uzlaşmadan iddialarından[1] vazgeçerler mi?

Karikatürize edilmiş gibi görünse de TV kanallarında, tezlerini ölesiye savunan, karşı görüşleri de hainlik ve/ya aptallıkla suçlayan tartışmacıların durumu  benzer değil midir?

Psikologlar bu durumu “yankı odası” kavramıyla açıklıyorlar. Benzer bir durum, küçük çocukların tek doğrulara koşullandırılmalarıyla oluşan süzgeç[2] mekanizmasında da var. Zihne sorgulamaya kapalı olarak yerleşen her kavram, daha sonra gelecekleri süzüp dur-geç komutları üretiyor.

Peki ya erişkinleri kim koşullandırıyor?

Adı üstünde onların kimseye ihtiyaçları yok; onlar kendi kendilerini koşullandırabiliyorlar. Bir düşünsenize, uzun düşünce zincirleri kuruyorsunuz. Sizi kimin niçin yarattığından girip, tüm rastladığınız olayları ne kadar karmaşık olursa olsun hiç kopuksuz açıklaya açıklaya sona kadar geliyor, onu da öbür dünyaya bağlayıp “her şeyi açıklamışlığın keyfini” sürüyorsunuz.

Bu zincirde açıklanmamış bir şeye yer yok ise de ister istemez sık sık boşluklar doğuyor. “Madem öyle bu niye böyle” gibisinden sevimsizlikler kaçınılmaz. Bu defa zihinsel virüsler[3] imdada yetişiyor. Onların çözemeyeceği bir açmaz olacağını sanmam ama yedekteki “hamaset silahı”nı da ihmal etmemek lâzım.

Öyle ya da böyle. Yuvarlanıp gidiyoruz işte.

Gerçekten de durum bundan ibaret bir kişisel tatminse pek de mesele değil; yeter ki daha ciddi bir sonuç doğurmasın. Ama maalesef durum öyle değil. Üzerinde yaşadığımız topraklar ne hamaset ne de kozsuz meydan okumalar[4] ile elde tutulabilsin.

İnce nokta tam da burası!

Akla gelebilecek -en basitten en karmaşığa kadar- tüm karar ve eylemler “tüm etkenleri bir bütün içinde dikkate alan” mevcut durum tanımına (durum muhakemesi) dayanmalıdır. Bu altın kurala uyulmadığında, bizim Nasrettin Hoca, tüm dünyanın ise “âkîl (wise) Nasreddin” dediği bilgenin verdiği mizahi örnekteki[5] durum ortaya çıkabilir. O halde mevcut durumu –üstelik hem çeşitli boyutları ile hem de sürekli değişim içindeki haliyle– tanımlamaya çalışmaktan; bunun için de şu iki daraltıcıdan kurtulabilmemiz gerekiyor:

  • Daraltıcı 1: İğne ile kuyu kazmaya benzeyen bu süreç için yeterli “kaliteli zaman”ı[6] ayır(a)mamak,
  • Daraltıcı 2: Okullarda öğrendiklerimizin ancak ve yalnız öğrenmeye hazırlık olduğunu unutup, “yeniden ve yeniden öğrenme”ye giriş(e)memek.

Bu çetin görevin ancak multi-disipliner takımların sürekli çalışması ile yapılabilecek bir iş olduğu; Hollanda, Çin, ABD gibi ülkelerin böyle yaptıkları anlaşılıyor. Bu ülkelerin bu süreçte uyguladığı stratejilerin bileşenleri -alt kırılımları ayrıca açıklandığı üzere[7]– şu başlıklar altında özetlenebilir:

  • Çok Disiplinli ve Kurumsallaşmış Analiz Mekanizmaları
  • Veriye Dayalı ve Yapay Zeka Destekli Tahminler
  • Senaryo Tabanlı Planlama ve Stratejik Esneklik
  • Farklı Perspektifleri Dahil Etme (Şeytan Avukatı)
  • Hızlı Düzeltme ve Öğrenme Kültürü
  • Önyargıları Kırmak İçin Kullanılan Araçlar

Böyle yapılmaz ise n’olur?

Yazının girişinde şaka yollu açıklanmaya çalışıldığı gibi, ülkenin gidişatını kendi “gidişat tabanı”na göre değerlendiren yurtsever ve birikimli insanlar bir türlü dayanışma içine giremez; bununla da bitmez, bu iletişim kargaşası içine her tür niyet ve nitelik sahibinin de doluşmasına uygun bir ortam oluşur.

İyi de ne yapalım?

Oluşmuş iletişim kargaşasının kök nedeni olarak önerilen, “görüşlerimizi oluşturan temel kavramların tanımsızlığı” tanısı doğru ise bir başlama noktası da belli demektir: Bazı temel kavramlar seçip onların tanımlarını süratle müzakere edip uzlaşmak. Bu konuda bir örnek, bir vakıf tarafından yapılan çalışmada ortaya konulmuş olup[8] gerek onun üzerinde çalışılarak gerekse yenisi geliştirilerek bir ortak kavram tabanı oluşturulabilir.

Bu ilk adım şöyle bir imkânın da önünü açabilir: Türkiye içinde ve yurtdışında yurttaşlarımızca kurulmuş çok sayıda düşünce üreten oluşum var. Bir bölümü WhatsApp grubu şeklinde örgütlenmiş olanların büyük çoğunluğu, bir mevcut durum analizinden yola çıkmadığı için, üzerinde gerçekten durulması gereken noktalardan “çok uzaklarda” şimdi ve burada[9] sonuçlar elde etmeye çalışıyor.

Bunlar arasında oluşabilecek dayanışma ağlarının[10] önü bu yolla açılabilir.

Bu yolun çekici bir yanı görünmese de W.Churchill’in bu gibi durumlardaki tutumu bana çok ümit verici geliyor: “Evet biraz uzun yol ama daha garantili“!

25 Temmuz 2025 / https://tinaztitiz.com/15857


[1] 3 ve 10 tabanlı sayı sistemlerinde 113=410   ve 1213=1610

[2] Bkz. Süzgeç kavramlar.  https://tinaztitiz.com/8011

[3] Bkz. Zihinsel Virüsler. https://tinaztitiz.com/7475

[4] Bkz. Kozsuz Meydan Okuma. https://kavrammutfagi.com/kavram/kozsuz-meydan-okuma

[5] Çatıda mahsur kalan kişiyi, beline bağlattığı ip ile çekip yere çaktırdıktan sonra söylediği: “geçenlerde yine birisini böyle kurtarmıştım ama galiba o kuyudaydı” sözü.

[6] Kaliteli Zaman için bkz. https://www.kavrammutfagi.com/kavram/kaliteli-zaman

[7] Bkz. Altı strateji bileşeninin alt kırılımları: https://bit.ly/3UrJJWb 

[8] Bkz. http://bit.ly/3ME15vc

[9] “Şimdi ve Burada: Kısa Vade Tuzağı”. Bkz. https://tinaztitiz.com/dostlara-acik-mektup-kisa-vade-tuzagi/

[10] 2017 yılında oluşturulan Birleşik Akıl Ağı (www.BirlesikAkilAgi.com) bu tür etkileşim ağlarının oluşumuna yardım amaçlıdır. Çalışmaları için bkz: https://bit.ly/4fUYoCA

Yorum Gönder