-
Eyl 14 2023 Bilim İnsanlarımız Neden Dinlenmiyor?
Beklenen İstanbul Depremi (BİD diye kısaltalım) ile ilgili, bilim insanlarımızın çeşitli vurgu düzeyinde uyarıları var. En hafifleri dahi binlerce evin yıkılıp onbinlerce insan öleceğini, ülke ekonomisinin ağırlıklı üretim gücünün yer aldığı Marmara Bölgesindeki bu afetin tam bir beka sorunu yaratacağını rakamlarla açıklıyorlar. Nitekim bu konulardan sorumlu bir bakan da deprem tehlikesini dile getirip önlem alınmasının şart olduğunu TV’lerde dile getirdi.
Bu uyarıların ne gibi sonuçlar verdiği ayrı bir bilim dalının konusu ise de, sokaktaki insanın gözlem kapasitesi içindeki bir sonucunun “depremi (ve muhtemel diğer afetleri) tevekkülle bekleyen” yurttaş sayısındaki artış olduğudur.
Bir yandan da yerel ve merkezi yönetimlerin önlem girişimleri olduğu biliniyor. Buna rağmen bu korkutucu uyarıların sebebi “muhalefet etme isteği” midir veya “olası afet zararlarının tahmin edilen büyüklüğü karşısında alınan önlemleri yetersiz görme” midir ve/ya “TVlerin reyting toplama arzusu” mudur? Ya da -olmaz ama- acaba “alınması önerilen önlemlerin yetersizliği hakkındaki sezgiler” midir? Ya da aldığımız önlemleri kıskanan bir dış mihrakın işi midir? (https://tinaztitiz.com/3206)
Muhtemelen bu sonunculardan bir kişinin hazırladığı bir zihin haritası, BİD sonunda uğranabilecek zararları ve onların kök nedenleri şu adrestedir: https://bit.ly/3jVZoi3 .
Harita, aslında deprem tehlikesi adında ayrı bir risk bulunmadığını, bizatihi yaşam biçimimizin kendi başına bir “risk üreteci” olduğunu anlatıyor. BİD, bu total risk’in sadece bir yer ve zaman kesitindeki izdüşümünden ibarettir.
Eğer, buna inanmayıp “deprem, diğer risklerden bağımsız kendi başına bir risktir; onun tek tek bileşenlerine önlem alarak yıkılacak bina ve ölecek insan sayısı azaltılabilir” gibi bir iddiada bulunursa, şöyle bir basit deneyi -hem de kağıt ve akıl yoluyla- yapabilir: Haritadaki herhangi (evet herhangi) bir dalı ele alıp sadece o dalın bile ne gibi zararlar üretebileceğini görebilirler.
Eğer yine de ikna olunmaz ve “bu kadar çok nedenin hepsi aynı derecede sonuca etkili olamaz; o halde bunları önem ve öncelik sırasına koyarız ve mesela binaları yıkıp yeniden yaparak en önemli riski azaltırız” denilirse, bu haritanın her bir dalının geri-besleme çevrimleri (feedback loops) yoluyla tahmin edilemeyecek düzeyde zarar üretebileceğini ya anlamaları ya da bizzat bekleyip sonuçlarını görmeleri beklenir. (https://vimeo.com/712701295)
Tahminler BİD’nin gerçekleşme anı konusunda -olasılık itibariyle- önümüzde bir süre olabileceğini (tabii olmayabileceğini de) gösteriyor. Bu nedenle bu süreyi birbirimizi çerçevesi konusunda çok eksik bir risk örgüsü fotoğrafına göre korkutarak değil, en alttaki kök nedenlere (mesela yıkıcı bencillik gibi) yönelik önlemler uygulayarak kullanmak daha akılcı (dolayısıyla bilimsel düşünüşe daha uygun) olur. (https://bit.ly/3f9GwXP)
14 Eylül 2023
-
Eyl 11 2023 Etkili Çaba
Türkiye sorunları hakkında -kime sorulsa- şu cevap çevresinde geniş bir uzlaşı var: “Durum kötü, bir şeyler yapılmalı”. Geniş uzlaşının başlıca nedeni cevabın buğulu yapısı olup, içine birbirine zıt iddiaların yerleştirilebilir oluşundan kaynaklanıyor.
Bu sahte uzlaşı’nın[1] sonuçlarından başlıcası, “durumun hangi açılardan kötü olduğu ve neler yapılması gerektiği” konusundaki büyük dağınıklıktır.
Etkili Çaba (EÇ) kavramı genellikle eğitim alanında kullanılsa da[2], herhangi bir alandaki EÇ’yı tanımlamaya yarayacak şu altı öğe, bu yazının konusu olan Türkiye sorunları bağlamındaki çabalar için de pekala geçerlidir: Harcanmaya razı olunan süre, odaklanmışlık[3], sorun çözücülük, stratejik düşünme, geri bildirimden yararlanma ve üstlenmişlik (adanmışlık)[4].
Bu öğelerin her biri kendini açıklar nitelikte olsa da, sonuçlar üzerindeki katkıları açısından biri diğerlerinden daha belirleyicidir: Üstlenmişlik (adanmışlık).
Çeşitli konular ve çeşitli profildeki gönüllü kişiler aracılığı ile yürütülen çalışmalardaki gözlemler, belirgin bir üstlenmişlik eksiği olduğunu, bunun da başlıca nedeninin Herkesin Ayrı Dünyaları[5] başlıklı yazıda açıklanan Odak İddia kavramı olduğunu gösteriyor. Yani:
“Eğer, sorunlara yol açan nedenlerin sorgulanıp ortaya çıkarılmasında nedensel düşünme’yi, bunların ağırlıklandırılmasında ise kritik düşünme’yi, sağlam bir bilim ahlakı doğrultusunda, bir angajmana kapılmadan kullanabilen insanlar hariç tutulursa, insanların çoğunluğu, bir odak iddia aracılığıyla tüm sorunları açıklamak eğilimindedirler.
Bu öylesine ilginç bir süreci tetikler ki, gerektiğinde –zaten tanım uzlaşısı bulunmayan- kavramları deforme edip onlara genel kabul görmüş tanımların dışında kendi iddialarını destekleyecek biçimde anlamlar yükleyerek, o odak iddia’ın açıklayıcılık kabiliyetini giderek artırır; bir seçici algı oluşturarak kendi tanı ve çözümlerinin dışındakileri süzüp atan bir filtre oluşur”
Düşüncelerini yaymak, böylece yaşama geçmelerini kolaylaştırmak için onca zaman harcayan büyük çoğunluğu da halis niyetli insan, düşüncelerini kendi odak iddiaları üzerine yükleyerek “satmaya” çalışıyor; ama karşılaştıkları ilgisizliğe ya da geri bildirimlerine karşı sergilenen cevapsızlığa anlam veremiyor.
Zaman içindeki deneyimler, bu durumun kendi içinde kilitlenmiş, basit araçlarla çözülemez olduğunu gösteriyor. On yıl önce yazılan makale sırasında henüz yeterince açıklığa kavuşmamış “akıl daraltıcılar” kavramı[6], bugün bu kilidin daha da çetin olduğuna işaret ediyor. Odak İddiaları neredeyse biyolojik sistemlerinin bir parçası haline gelmiş insanlar arasında belirli bir yönde ortak -ya da en azından birbirini destekleyici- etkileşimler nasıl başlatılabilir?
100 milyon yıllık bir evrim geçmişine sahip olduğu tahmin edilen arı dostlarımız için söylenen, “zekâlarını birleştirerek, tamamen öngörülemez ve olağandışı durumlarda bile galip gelmeyi başarma” olgusunun[7] anahtarı nedir?
Anahtar, “değerler”de!
Beyin Kitle İndeksi açısından oldukça üstlerde olan insan türünün, beyin kapasitesi açısından arılardan daha aşağı olmadığını biliyoruz. Buna rağmen insanın arılardan geri olabilmesi BKİ ile değil, edindiği değerlerle ilgili olabilir. Milliyetçi veya dindar ya da filanca ideolojiye sıkı sıkıya bağlı arı cinsi var mıdır bilinmez, ama eğer varsa o cinsin, yüksek karmaşıklık düzeyindeki sorunlar karşısında geliştirilecek bir çözüme “şimdi bu tutum değişikliğimi kolonime anlatamam, beni linç ederler” demeyeceği tahmin edilebilir.
Ama yine de bir veya birkaç arının birleşip koloniyi başka bir cinse satmayacağı ya da bal yerine başka bir kimyasal üretmeye kalkışmayacağını garanti edebilecek, ortak varlık nedenlerine sadık kalacak bir alan içinde esneklik gösterecekleri de beklenir.
O halde!
Toplum, aile ve bireysel tercihlerimizin bileşkesi durumundaki değer bağlarımızın bir yandan toplu yaşamlarımızı kolaylaştırırken öte yandan da “mümkün çözümler uzaylarımız”ı daralttığını; bu daralmayı en azından kontrollu olarak askıya alabilmemizin ortak çözümler uzayımızı genişletebileceği anlaşılıyor.
Tüm toplumu böyle bir esnekliğe razı etmek güç olsa da daha küçük bir grup bunu deneyip bazı çözüm seçenekleri üretebilir. Ama sonrasında konu yine kitlelere anlatabilme, onların değer bariyerlerini esnetmeye razı etmeye gelecektir. Fakat şu an için o noktadan uzakta, bir bölümü kopuklukları zayıf bağlarla aşılmış mantık zincirlerinden[8]; bir bölümü ise gerçek dışı beklentilere dayalı odak iddialar karmaşasında toplu olarak bir bilinmezliğe sürükleniyoruz.
Bu sürükleyici akıntının tahrip ediciliğini kısmen de olsa azaltabilecek bir ipucu ise, bu gezegende varlığımızı -herkesle birlikte- sürdürebilmenin vazgeçilmez koşulu olan, “canlı ve cansız tüm varlıkların haklarına saygılı bir yeni yaşam paradigmasını benimsemek” şeklindeki toplu amacın içselleştirilmesidir[9]. Bu da uzun soluklu bir sosyal tohumlama[10] anlamına geliyor.
11 Eylül 2023
[1] Sahte uzlaşı için bkz. https://www.kavrammutfagi.com/kavram/sahte-uzlasi–pseudoconsensus-
[2] “Etkili Çaba ve %100 Faktörü” adlı yazı için bkz. https://teacherleaders.wordpress.com/2014/12/06/effective-effort-and-the-100-factor/
[3] Kimi hallerde bir terimi tanımlamak için tersini tanımlamak ya da örnek vermek de yararlı olabilir. Bu terim için tersine örnek iki deyim “dostlar alışverişte görsün” ya da “elinin ucuyla iş yapmak”tır.
[4] Yalandan korunma (https://bit.ly/45dzFDG) konusunda yapılan bir grup çalışması sırasındaki şu gözlem bu öğeyi tam anlatıyor: (Bu ve benzeri çare arayışlarında darboğaz, katılımcıların kesintili ilgisidir. Eğer, katkı istenilen kişiler, çare aranılan konuyu “tam satın alsalar”, belki anında değil ama bir süre içinde üzerinde (zihinsel arka planlarında işleyerek) yaratıcı çareler üretebilirler. O halde mesele gelip (katılımcıların zihinlerini tam yormaya ikna edilmelerine) bağlanıyor.)
[5] Herkesin Ayrı Dünyaları: https://tinaztitiz.com/herkesin-ayri-dunyalari/
[6] Akıl Daraltıcılar: http://bit.ly/3A4bv0C
[7] Arıların kolektif zekalarının üstünlüğü konusunda şu iki örnek göz açıcıdır: (1) Kendilerinden daha büyük cüsseli katil eşek arılarına karşı geliştirdikleri savunma stratejisi için bkz. https://youtu.be/k2-fWhkGQl0 (2) Yeni kovan yeri tespiti için koloni üyeleri arasındaki beyin fırtınası için bkz. https://bit.ly/484g1wh
[8] Sorunlu Düşünme Stilleri Etkileşimi Önleyip Kişileri Ayrıştırıyor. https://bit.ly/3ptEoSD
[9] Bkz. Adil Yaşam https://adilyasam.net/
[10] Bkz. Sosyal Tohumlama ve beklentiler. https://bit.ly/3n59niW