Ancak Birlikte İşe Yarayabilen iki Araç: Akıl ve Sezgi.

Düşüncelerine çok değer verdiğim bir iş adamı dostumun yazdığı ve derin deneyimlerinin damıtık bir ürünü olan kitabını okurken rastladığım bir cümle, bu konuyu bir yazıya dökmeme vesile oldu. Cümle -mealen- şöyle: “Bizler matematik olasılık hesaplarının ortaya koyduğu gerçeklere bakmak yerine sezgilerimize güvendikçe yanılıyoruz, yanıldıkça da şaşırıyor; çoğu zaman da rastlantıların rastlantı olmadığı sonucuna varıyoruz.”

Gerçekten de hemen hepimizin sıklıkla düştüğü bu tuzak gayet güzel ifade edilmiş. Sezgilerin yanıltıcılığını ifade eden bir fıkrayı hatırlıyorum: “Sezgilerinin gücüne çok güvenen bir kumarbaz, rulet masasında şansını denemek ister. Önce küçük bir meblağ ile başlar ve her defasında iç sesini dinleyerek sonunda kumarhaneyi batma noktasına getirir. Bunun üzerine kumarhane yönetimi münasip bir dille devam etmemesini rica ederler; kumarbaz da kucağındaki büyük servetle orayı terk eder. Fakat tam kapıdan çıkacakken iç sesi “dur çıkma son bir defa daha oyna ve kırmızı 3e koy” der. Bunun üzerine, kendini zengin eden sezgisini ikiletmeden dönüp tüm servetini kırmızı 3e koyar. Rulet döner döner ve döner, sonunda siyah 3te durur. Tüm servet gitmiştir. Adam şaşkınlıkla dururken iç ses duyulur: “Hay Allah bu defa yanıldım!” Tabii bu bir hayali olaydır ama gerçeğin de tam ifadesidir.

Sezginin bu doğasının farkında olanlar bu nedenle kendilerini rasyonel aklın katı gerçekçiliğine teslim olurlar. Farkında olmayanlar ise bazen kazanıp bazen kaybetme yolunu seçerler. Toplumların yapısına göre bir kesim diğerinden daha kalabalık olabileceği gibi, kesimler  eşite yakın da olabilirler. Bu durum toplum kültürüne, seçecekleri yöneticilerin bu kesimlerdeki ağırlıklarına etki yapacaktır. Sezgi ağırlıklı toplumlar bu eğilimlerini dini alana da taşıyacakları için bu tür toplumlar aynen Ortadoğu toplumları gibi, çatışmalarla hem kendilerini hem başkalarını tüketirler.

Akıl ağırlıklı toplumların bu tür çatışmalara uğramayacağı düşünülse de pratikte iki nedenle öyle olmaz: Bir neden aklın tüm durumlara rasyonel bir cevabının olamayışıdır. O bölgeler gri alanlardır ve her türlü anlaşmazlığın nüvesini içinde barındırır. Akılcılık görüntüsü (ve söylemleri) içinde ne akıl ne de sezgiyle bağlantısı olan saçmalıklar[1]  ürer ve hepsi de birbirinin kafasını yararak kendinin daha akılcı olduğunu iddia eder (tanıdık geldi mi?).

İkinci neden toplumun sezgi ağırlıklı -aynen birinciye benzer biçimde- sezgiyle ilgisi olmayan hurafeleri yönetime empoze etmeye başlar. Sandık rejimleri (demokrasi demeye dilim varmadı) bu tür hibrit saçmalıklar için çok uygundur. Çünkü bu sistemde oy en yüce değerdir.

Akıl ve sezgi ağırlıklı toplum kültürleri dışında üçüncü bir kesim, akıl ve sezgi “döngüsü”nü koparmadan[2], her ikisinin üstünlüklerini kullanabilmeyi akıl etmişlerdir.

Tüm keşif ve icatların -ister akıl ister sezgi dürtüsüyle olsun- “…..mi acaba?” sorusuyla başladığı tahmin edilebilir. Bu soruya cevap “sezgi eşliğindeki akıl” yoluyla, ya deney ya da gözlem, ama mutlaka rasyonel mantıkla verilmekte, ya “evet sezgi veya akıl dürtüsündeki önerme doğrudur” ya da “hayır bu önerme doğru değildir” sonucuna varılmaktadır.

Akıl-sezgi döngüsünün (yani sezgi eşliğindeki akıl) refah üretme süreci bu noktada başlamakta, evet cevabı alınan her önerme değişim değeri olan bir “değer” anlamına geldiği için, ikinci, üçüncü, ….defa tekrar, “…..mi acaba?” sorusu sorularak o değere bir katkı (yani katma değer) peşine düşülmektedir. Daha açıkçası toplumdaki yapıcı rekabet ortamı kamu kaynaklarının tırtıklanma ümitleri dürtüsüyle değil, bu ardışık katma değer üretimlerine akıllı devletlerin tanıdıkları “belli süre için patent koruması” hakkı nedeniyledir[3].

Akıl eşliğindeki sezgi zincirinin kopmazlığının ardışık sonuçları salt ekonomik değildir. Zincir koptuğunda ne gibi yıkıcı sonuçlara yol açabileceğini görsel bir yolla açıklayan 2:30  dakikalık videonun mutlaka izlenmesi önerilir.[4]

Bu kopuk zincir onarılabilir mi?

Bu soru aslında “Kültürel DNA onarılabilir mi?”anlamına geliyor. Bu konuda çeşitli düşünceler ayrı bir yazıda incelenmeye çalışılmıştır.[5]

A.Einstein’a izafe edilen bir deyiş: “Sezgisel Akıl kutsal bir hediye, rasyonel akıl ise sadık bir hizmetkârdır. Biz ise hediyeyi unutup hizmetçiyi onurlandıran bir toplum yarattık[6]

Bu kopukluğun nasıl onarılabileceği, aydın kesimin gündemine girmedikçe, onarım sürecinin motoru olan ve mevcut olandan daha yetkin düzeydeki bir “akıl eşliğindeki sezgi”nin üretimi, daima “yoktan var edilmeye çalışılan refah” masalına ait sorunların çok arka sıralarında kalmaya mahkûmdur.

2 Ağustos 2024

[1] Bkz. https://kavrammutfagi.com/kavram/anlamkiran-sozcuk–gibberish

[2] Bkz. https://tinaztitiz.com/3812

[3] Tarihçi Niall Ferguson’un “Batı’nın üstünlüğünü sağlayan 6 önemli uygulama”dan birincisi olan “rekabet” motoru böyle tahrik ediliyor. Bkz. https://youtu.be/LQfmv9fIfu0?list=PLXoujgzuzBV68V2Jg-UbWgkhOrZaC4XBi

[4] Bkz. https://vimeo.com/712701295

[5] Bkz. Kültürel DNA Onarılabilir mi? https://tinaztitiz.com/15080

[6] “The intuitive mind is a sacred gift and the rational mind is a faithful servant. We have created a society that honors the servant and has forgotten the gift”

3 Yorumlar

  1. Çok çok teşekkürler. Uzun yıllardır Verdiğiniz katkılardan ve harika paylaşımınız için bir öğretmen olarak minnettarım.süleyman ekiz edirne

    1. Makaleye bıraktığınız yoruma ayrıca ve özellikle teşekkür ederim.
      Uzun yıllardır sitede ve başka mecralarda yazılar yazıyorum. Tahmin edeceğiniz gibi bunların “yeni düşünce kapılarını açması” açısından değerleri aynı değil. Bazıları ortalamanın altında, bazıları ise üstünde. Ama çok çok azı ise çok üstünde (tabii ki kendi öznel değerlendirmeme göre).
      Yine bir gözlemime göre en çok yorum alanlar, ortalamanın altında olanlar. Ortalalamanın üstündekiler ise çok az yorum alıyor. Hiç yorum almayanlar ise en iyiler.
      Akıl ve sezgi yazısı ise -yine bana göre- en iyilerinden biri. Türkiyenin en temel kök sorununa nasıl çözüm bulunacağının anahtarlarını açıklıyor. Özel teşekkürümün nedeni budur_.

  2. Kültürel DNA ne şekilde onarılabilir? Birtakım ödül mekanizmaları yolağı kurarak mı, ya da ağırlaşan koşulların random bir şekilde sezgiye dayanan yaklaşımların, insan yetiştirmenin bir işe yaramadığını düşe kaka zorlanmaları giderek daha sık görerek, evrimdeki seyrek mutasyonların hızının nadiren arttığı radyasyona maruz kalma ile random (rastgele) bir şekilde mi, yani kendiliğinden toplumun evrimleşmesi ve tarihte görüldüğü gibi akılcı, sağduyuya dayanan politika, ülkelerin kader tahminlerinin hiç beklenmeyen, “akılcı olmayan” sonuçlara erişmesini bekleyerek mi? Son yıllarda sayıları giderek artan bilim insanı olduğunu savlayan ve akademisyen olmaya bilime verdiği önemden daha çok önem veren kişilerin yaptığı gibi, arı en çok hangi bitkiye konarsa, gözlem sürecinde “onmaması gereken”, “saçma” davranışı yapan arıları küçümseyerek) “hatalı bularak” tezini, makalesini “düzelterek” yayınlayan öğretim üyesi memur kesiminin motivasyonunu da değiştirmek gerekiyor. Ancak nasıl? Toplumun büyük bir kesimini peşinden sürükleyen bu “eğitici” kesime nasıl, ne tür bir tohumlama yapılabilir, hedonizmi, dış dünyadaki yayın rekabetinde üstünlük kazanmalarını mesela onlara gösterecek, kendilerine eleştirel yönden bakabilecek yol haritasını onlara nasıl hazırlayabiliriz, sosyolojik gerçekliklerimizin ışığında? Öte yandan en yoksul, veya artık ortanın çok altına dönüşmüş orta direk kesimine maruz bırakıldıkları düşünceleri dondurma eğitim siteminin taarruzlarıyla baş edebilmeyi sorgulayacak temel göstergeleri, ölçütleri ne şekilde onlara bizzat kendilerine ifade ettirebiliriz? En zengin iş insanı, sanayici, bankacı, sermayedar kesimine sezgi, akıl, soyutlama, dar çerçeveyi, kısa vadeyi, önünü görememeyi ve yurtdışında kazanılan eğitim eşittir her ülkeye model olarak kalkınmada geçerli modelleri bize düşündürtür önyargısını bırakıp, en genel ölçekte değerlendirme yapabilme kapasitesini kazandırabilmek için, hangi boyutta veya kesitte örneklere onları kendilerinden şüpheye düşürtebiliriz yönündeki soruları nasıl bulabiliriz? Ülkeyi ve dünyayı yönettiğini sanan (bir boyutta yönetiyorlar doğru ama sadece o kadar, dünyanın cansız bileşenlerini, gidişatını yönetemiyorlar ve öngördükleri senaryolar reel görünümlü ilgisiz faraziyeler) işadamlarını, sanayicileri, yatırımcıların kendi zaaflarını kendilerine nasıl buldurturuz, göstertiriz? Toplumdaki halen süregelen üretim, eğitim, hiyerarşi, kazanç, statü, ekonomik açıdan hayatta kalabile dinamiklerini bir ağ gibi sarmış, kuşatmış, batılı ekonomik köklü sistemlerin rekabetinin bizim eğitimimizde, bizim sanayimizde, iş dünyamızda eğitim sistemini ve bireylerin hayat yolu akış haritasını dondurarak sabitlediğini örnekler ve zaman yayarak daha ileri örneklerle sürekli, sabırlı, başarılı olup olmadığımıza ve bize başarılı veya başarısız demelerine bakmadan Barok müzikteki sürekli bas gibi nasıl zamana yayabiliriz; bu süreçte doğmamış, kısa bir süre sonra doğacak ve beşer yıl aralıklarla doğacak bir klasik batı müziği fügü gibi birbirini izleyecek yeni snapshot (anlık, fizikte) kuşakların (nesillerin) sorularımızdan, önermelerimizden etkilenmelerini sabırla bekleyebilecek miyiz? Ümit değerlendirmemizi kısa zaman aralığındaki kapalı intervallere (matematikteki) hapsetmeye devam edecek miyiz? Bizim de farkına varmadığımız halen süregelmekte olan spontane tohumlamalar var mıdır acaba? Varsa veya yoksa da bunları izleme “detektif” yöntemleri, göstergeleri (indikatörleri) geliştirebilir ve Türk Patent Enstitüsünden patentini alarak ve artı TSE’den standardını TSE standartlarına dahil ettirerek (ki bu saçma gelmemeli onlara, eğer itiraz ederlerse, UNESCO’nun da Somut Olmayan Dünya Mirasları var, bize açıklar mısınız? Demeli) (GELENEKSEL, KEMİKLEŞMİŞ ezbere eğitim mezunlarının hazırladığı ezberci, düşünceyi durağanlaştıran İNDİRGEMECİ ulusal mevzuatı ve onun uygulayıcısı ezberci kurumları SIKIŞTIRARAK DA TOHUMLAMAYA elzem BİR PLATFORM pekala da OLUŞTURULABİLİR. Neden olmasın?) kamuoyunun düşünmeye değer vermesine dikkat çekebilir miyiz?
    Taslak bir tohumlama dozu ve çeşitlendirme geleceğe doğru her ikişer yıllık periyotlarla; değişen ana (majör) ülke dünya koşullarına göre (1,2.3, numaralı senaryolar örneğin) tentative (taslak, subject to change) tohumlama yol haritası, gidişat gelecek planı yapılabilir mi? Diğer bir deyişle, oldukça zor ama, ülkemizde gerçekten düşünen, düşünce üreten pek az ama, tohumlama yöntemleri, değişen koşullara, trendlere göre güncellenebilir mi? Sadece iş olsun diye değil tabii, sadece gerekli olduğunu “sezdiğimiz” anlarda?
    Ve bu STK yıllardır tekrarlıyor, ilerleme olmadı (ilerlemeyi ölçme indikatörlerini belirlemişler mi? Neye dayanarak ilerlemedi? Ölçüm metotları nelerdir?), başarısız bulan mahfilere birer tıpkı basım çok dağıtımlı mektup yazıp sizin tohumlama yöntemleriniz nasıl olurdu, deyip, bu tür bir STK’nın ilerlemesi için SİZCE NELER YAPILABİLİRDİ? Diye sorup, onları da zihnen aktif olmaya, kendilerini zorlamaya, umutsuzluğu topluma boş yere dağıtmamalarını sağlayabilir miyiz? Çağdaş yaşamı Destekleme Derneği ve Darüşşafaka’da tohumlama geliştirmeyi ve kuşaklar boyu sürdürmeyi sevebilecek çocuklara, öğrenciler olabilir, onlara erişilebilir mi? Erişemezsek bu bizim başarısızlığımız olmaz, tersine bize fırsat çıkar, eğitim kurumlarının zihin akıl satranç vb geliştirmeye karşı olduklarını basında demeç vererek, söyleşilerle duyurabiliriz belki. Tabii Fatih Altaylı, Uğur Dündar vb aracılığı ile şu soruyu da sorarak (belki bu da bir tohumlama olur, kamuoyuna yönelik GENEL bir tohumlama olarak) “Acaba bir ülkede zeka derneği (satranççılar) tarafından kurularak, toplumun soyutlama yeteneğine katkı sağlanabilir mi? Motivasyonumuz neden eksik, bizi herkes yanıtlasın, açığız yanıtlarını almaya, diyerek.
    Çok teşekkürler ve sabırla üstün nitelikteki, uzun erimli çalışmalarınızda mutlaka başarı dilekleri ve umuduyla saygın ve sorumlu aydınımız Değerli Tinaz TİTİZ bey. Çok seçkin bakanımız olmanıza rağmen, bununla yetinmeyerek, FEYNMAN gibi kişisel ilerleme değil, işi ilerletmenin önemini topluma öğreterek Bizleri kendimizi zorlamaya, rutin akıma kapılıp, uyuşmamızı önlediğiniz ve ülkemizin sayılı, en öndeki gençlerinden biri olduğunuzu kanıtlayarak ve Z kuşağının da sizin gibi gençleştirilmesinin, genç kılınmasının sağlanmasının zaruretini bizlere dinamik bir şekilde sorgulayarak sublüminal olarak gösterdiğiniz için, geniş kitlelere umut verdiğiniz, rol modeli olduğunuz için her zaman için çok teşekkürler. Saygılarımla.

Yorum Gönder