Kültürel DNA Onarılabilir (mi?)

Kültürel DNA nedir?

Aslında bu bir benzetme; biyolojik DNA’ya benzetilerek yapılmış bir adlandırma1. Biyolojik DNA ise tüm kalıtsal özelliklerimizin kodlanmış olarak hücre içinde yer alan bir molekül. Öte yandan kültür ise içine doğduğumuz insan topluluklarında bulunan sosyal davranış, kurum ve normların yanı sıra bu gruplardaki bireylerin bilgi, inanç, sanat, yasa, gelenek, yetenek ve alışkanlıklarını kapsayan şemsiye bir terim2

İlginç olan nokta ise, biri (biyolojik DNA), diğeri ise soyut (kültür) iki öğenin biyolojideki birlikte evrimleşme’ye (co-evolution3) benzer biçimde sürekli etkileşim içinde birbirlerini değiştirmeleri olgusudur. İkili Kalıtım Kuramı4 adı verilen bu heyecan verici süreç, iletişim teknolojilerinin ve toplumlar arası ilişkilerin artmasına paralel olarak giderek hızlanarak, tüm toplumların kültürel ve biyolojik DNA’larını yeniden ve yeniden şekillendiriyor.

İyi de bizim ne işimize yarar?

Bu etkileşimli yeniden şekillenme olgusunu tek başına anlamak dahi işe yarar görünüyor. Bireysel, kurumsal ya da toplumsal ölçekte sahip olmaktan ötürü övünç duyduğumuz özelliklerimizi koruyup geliştirmek ve de pek memnun olmadığımız özelliklerimizi (eğer varsa) değiştirme şansı olabileceğini ummak yabana atılır bir şey mi? Ümit de olsa yararlı.

Bir şey daha var: CRISPR Cas9

CRISPR, (Kümelenmiş Düzenli Aralıklı Kısa Palindromik Tekrarlar İngilizce sözcüklerinin5 baş harfleri) bir DNA dizilimleri kümesi olup, bakterilerin kendilerini virüs saldırılarına karşı korumak için kullandıkları bir savunma sistemi olarak işlev görmektedir.

Moleküler bir makas görevini gerçekleştiren Cas9 enzimi ise, genomun belirli yerlerinden iki DNA iplikçiğini kesmekte; böylece DNA parçaları eklenmekte ve/ya çıkarılabilmektedir6

Bu makasın kültürel benzeri nedir?

İnsan genomu üzerinde özel bir konuda -mesela HIV virüsüne karşı bağışıklık kazandırmak için- değişiklik yapıp, DNA diziliminden bir bölümü çıkarıp onun yerine bağışıklık sağlayabilecek eklentiler yapmanın Çin’de ve ABD’de denendiği biliniyor. Meselenin etik tarafı henüz çözümlenmediği için biyolojik olarak başarılı olsa da henüz tartışmalı durumda. 

Neticede bu işlem insan organizmasına kimi maddelerin enjekte edilmesi yoluyla yapılıyor. Peki benzer işlem kültürel DNA üzerinde nasıl yapılacak? Hangi makasla neresi kesip çıkarılacak ve nasıl ekleme yapılacak? Tabii, insan genomunun değiştirilmesindeki etik sorunun benzeri kültürel konuda da geçerli; o nasıl çözümlenecek? Bunların her birine çözümler bulabilmeliyiz.

Eh hadi kesip biçmeye hazırız diyelim: Nereyi keselim?

Diyelim ki (farzı muhal) toplumsal kültürümüzde doğuştan bir arıza var ya da başka toplumlarla ilişkiler sonunda oluştu. Mesela, “meraksızlık” olarak tanımlanabilecek ve aydınlanma devriminin kaçırılmasına ve bir türlü yakalanamayışına yol açan, doğuştan gelen bir sorun var. Ve gen-kültür etkileşimi nedeniyle nüfusun önemli bir bölümünün bu çağa ayak uydurmak istemeyişi gibi bir sorun yaratıyor. Sorunlarını doğru tanımlamıyor, çözüm aracı geliştirmiyor, geliştirilebilenleri kullanmıyor vs vs.

Nereden başlanacak? Biyolojik gen terapisi için çeşitli metotlar olduğu bir internet bilgisidir7. Bunun kültürel karşılığı ne olabilir?

Biyolojik gen tedavisinde nasıl ki birden fazla yöntem var ve duruma en uygunu seçilebiliyorsa, kültürel DNA onarımı için de çeşitli yollar bulunabilir. Benim önerim (şimdilik), kültürel kod sarmalında doğuştan mevcut olan merak bit’lerini etkisizleştiren “Akıl Daraltıcı Bit”ler8 yerine “sorgulama bit’leri”ni9 enjekte edip, kişinin -ilk sebep dahil- her şeyi sorgulamaya açması şeklindedir. 

Bu tedavi bireysel ölçekte yapılacaksa uzun süreler boyunca uygulanması; toplumsal ölçekte yapılacak ise hem uzun süreler boyunca yapılması, hem de çok sayıda kişi tarafından uygulanması gerekecektir. Bu amaçla tedaviyi uygulayacak bir STK ve işbirliği yapabileceği, çağa sırtını dönmemiş, sorumluluklarını çıkarına feda etmemiş kişi ve kurumlar bularak başlanabilir.

Ancak bir sorun var: Başarı ölçütlerimiz buna izin vermez!

İçinde yüzdüğümüz alışkanlıklar selinin tanımladığı “başarı” ölçütleri, elle tutulur, gözle görülür sonuçları gösterge olarak benimsemiştir. Kültür kodları dizilimi içinde “sorgulama bit’i” ise tek başına somut bir sonuç değildir. Mesela bir STK bu konuda 20 yıl ısrarlı bir çaba harcasa, en azından dışarıdan bakan gözler “bir arpa boyu yol alınamadığı”, dolayısıyla da “yeterince başarılı olmayanların göz ardı edilmesi gerektiği” gibi sonuçlara varabilir.

Buna göre, “toplumun kültürel gen diziliminin iyileştirilmesi” sürecine bu ölçüt değiştirme konusu da dahil edilmelidir.

Tınaz Titiz

18 Kasım 2022

(1) Bu benzetmenin daha iyi anlaşılabilmesi için, Kevin N Laland tarafından yazılan “Exploring gene–culture interactions: insights from handedness, sexual selection and niche-construction case studies” (Gen-kültür etkileşimlerinin araştırılması: el becerisi, cinsel seçilim ve niş inşası vaka çalışmalarından içgörüler) makalesi önerilir. Makalenin özeti şöyledir: 

Genler ve kültür, milyonlarca yıldır nesiller boyunca akan ve etkileşim içinde olan iki kalıtım akışını temsil etmektedir. Gelişim boyunca ifade edilen genetik eğilimler, kültürel organizmaların öğrendiklerini etkiler. Davranış ve eserlerde ifade edilen kültürel olarak aktarılan bilgi, popülasyonlar arasında yayılır ve popülasyonlar üzerinde etkili olan seçilimi değiştirir. Üç vaka çalışmasından yola çıkarak, bu gen-kültür birlikte evriminin insan evriminde nasıl kritik bir rol oynadığını göstereceğim. Bu çalışmalar (i) el becerisinin evrimini, (ii) kültürel olarak aktarılan bir çiftleşme tercihi ile cinsel seçilimi ve (iii) kültürel niş inşası ve insan evrimini incelemektedir. Bu analizler, genlerin ve kültürün birbirini nasıl şekillendirdiğine ve biyolojik ve kültürel süreçler arasındaki geri bildirim mekanizmalarının önemine ışık tutmaktadır.” (https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC2607340/

(2) https://en.wikipedia.org/wiki/Culture

(3) Birlikte evrimleşme olgusu için bkz. https://en.wikipedia.org/wiki/Coevolution

(4)  İkili Kalıtım Kuramı için bkz. https://www.kavrammutfagi.com/kavram/ikili-kalitim-kurami–dual-inheritance-theory-

(5) CRISPR, Clustered Regularly Interspaced Short Palindromic Repeats sözcüklerinin baş harfleri olup, buradaki “palindromic”, baştan ve sondan aynı şekilde okunan anlamındadır.

(6)  Bkz. https://tr.wikipedia.org/wiki/CRISPR

(7)  Bkz. https://labakademi.com/gen-tedavisi/

(8)  Bkz. Akıl Daraltıcılar bit.ly/3A4bv0C

(9)  Bkz. Ezber Kalıpları (http://www.ezberkaliplarinisorgula.com/) ve SOT (https://soruolusturmateknigi.com/).

5 Yorumlar

  1. Soru sorarak öğrenme ve yaratıcı düşünme küçük yaşlardan itibaren kültürel bir kazanım yapılabilir görünüyor. Başarılabilirse biyolojik ve kültürel genlerin eşgüdümlülüğü noktasına bir kuşak sonrası varılabileceğini beklenebilir.

  2. Değerli Tınaz Hocam, biyolojik evrim, kültürel evrime dair nefis benzetiminiz için çok teşekkürler… yapay zeka ve nörobilim deki gelişmelerle kültürel gen enjeksiyonlu terapiler, gelecekte geri toplumların kurtuluşu olabilir… elbette bu etik bulunursa… teşekkürler, saygılar…

  3. Merhaba, çok teşekkür ederim paylaşım için.
    Bence çok anlamlı bir ironi (-genetik müdahale ile kültür değişimini hayal etmek istemem doğrusu, ama kültürel müdahale ile genler düzelse hiç itirazım olmaz 🙂

    Paylaşımınız zamanlama açısından ilginç bir tesadüf oldu:
    Antropoloji Derneğinin 30. yılı için düzenlenen STK konulu panele bir sunum hazırlamaya çalışıyorum.
    Başlığımı “STK’ların Sayısal Gerçeği” olarak seçtim. Derneklerle ilgili istatistiki verilerin ve katgorilerin vehameti STK meselesinin sorunlarını yoruma dahi gerek bırakmaksızın ortaya koyuyor sanki.
    https://www.siviltoplum.gov.tr/hemsehri-derneklerinin-bolgelere-gore-dagilimi
    https://www.siviltoplum.gov.tr/derneklerin-faaliyet-alanlarina-gore-dagilimi
    İfade ettiğiniz şekliyle, olması gerekenin askine, değerler çıkarlara feda edilmiş ve sorumluluk alan -ve sayısı çok az olan- kurumların örnekleri üzerine düşünerek çözüm aramaktan başka çıkış yok gibi.

    İşaret ettiğiniz makaleyi henüz detaylı okuyamadım, “kültürel” ve “biyolojik” unsurları bir araya getiren çalışmalar dar örneklemlerden ve kısıtlı değişkenlerden büyük genellemeler yaptığı için her zaman biraz mesafeliyim (bu konuda dogmatik bir katolik gibi olduğumu da bir özeleştiri olarak not düşebilirim :), yazarın diğer çalışmaları da olduça ilginç gözüküyor, çok teşekkür ederim.

    Selam ve Saygılarımla.

    1. Günaydın sayın Kara,
      Dogmatik Katolik sözünüz çok güldürdü 😊; bence hiç sakıncası olmadığı gibi -sağlam eleklerden geçirebilme şansı nedeniyle de- çok yararlı.
      Bu sabah gelen bir wap mesajına cevap olarak yazdığım notu izninizle sizinle de paylaşıyorum:
      Sayın xxxxx, değerli hocam, öncelikle gecikmem için özür.
      Aslında Cumhuriyet devrimleri de (bir arkadaşımın hatırlattığı üzere) birer DNA onarımı olmasına rağmen, gerçekleştirildiklerinden 100 yıl sonra geriye döndürülmesi bağlamında bu denli kuvvetli akımların var olması, kültürel onarımların doğaları hakkında bazı ipuçları taşıyor. İkili Kalıtım Kuramı (www.beyaznokta.org.tr/oku.php?id=132) ve CRISPR, onarım tabanını oluşturan mevcut kültürel genlerin baskılanıp üzerine yeni kodların eklenmesini değil, eski kodların etkisizleştirilmesi gerektiğini söylüyor. Aksi halde yeni kodların tabanını oluşturan özgürlükler bu defa eski kodların da bir taraftan gelişip serpilmesine yol açıyor. Nitekim bugün karşı devrimin gücü eskiye göre daha güçlüdür denilebilir.
      Buna göre onarımın “nasıl” gerçekleştirilebileceği olağanüstü önem taşıyor. Bu bağlamda naçizane düşüncem, iki bileşenli bir onarım yöntemin kullanılabileceğidir: Bunlardan birisi Sosyal Tohumlama’dır (www.sosyaltohumlama.com).
      İkincisi ise, Birleşik Akıl (www.kavrammutfagi.com/kavram/birlesik-akil–yetkin-akil-) geliştirmek amacıyla çok geniş ve farklı kültürleri de kapsayan bir kalabalık içinden doğru tahminler yapabilenleri seçebilen bir algoritma yoluyla, halen harekete geçirebildiğimizden daha yetkin akıllar üretebilmektir (bkz. http://www.SoundPredict.com , adının İng olması çok dilli olmasına yönelik olduğu içindir).
      Her iki aracın da -ilaç benzetmesiyle- “yavaş salınımlı” olduğu açıktır. Bu ise sabır ve kararlılıkla uygulanmasını ve de tek STK tarafından değil çok sayıda gönüllü kuruluşun katkısıyla olabilir. Aksi halde kısa sürede “bu araçların başarısızlığı” vb eleştiriler nedeniyle tavsayacaktır.
      Halen Beyaz Nokta (www.BeyazNokta.org.tr) adlı STK eliyle bu konularda çaba gösteriyoruz.
      Satırlarımı uzattığımın farkındayım; ama konuya gösterdiğiniz ilgi ve bu konudaki müktesebatınız bu cesareti uyardı. İletişimimizi sürdürmek ümidiyle gönül gücü artırıcı ifadelerinize teşekkür ederim.

  4. Aradan zaman geçti. 6 Şubat Deprem felaketini yaşadık. 1999 Depremine hazırlıksız yakalanmış olmanın doğurduğu zarardan daha büyüğüne maruz kalmanın umursamazlık, aymazlık gibi davranış kodlarıyla ilgisini, kök nedene inerek anlamaya ve ıslahı için çare arar olduk. Bir üçüncü afete daha hazırlıklı olmak için yapılabilecekler konusunda Tınaz bey, derinlikli yoğunlaşma ile bilimsel argümanlar bulup çıkarıyor.

    İnsanımızın Kaderci inanış kodları ile yaşama bakışı “Ahiret odaklı”, “ölürsem ölürüm” merkezli. Ama felaket anında kendisini kurtarma telaşıyla başkaları için ölürse ölür ben ne yapabilirim ki? kaytarmacılığında. Bunun gizli saklı tarafı yok; makul bile karşılanıyor.

    Dünya’yı bir ömürlük zaman diliminde dokundukları tükettikleri gibi görüp yalan sayması da yavan bir anlayış. İslam’ın Peygamberi, güzel ahlakı tamamlamak için gönderildiğini; Kitabı da söyleminin, yaşayan insanlara yönelik olduğunu anlatıyor. Yani insan dünyaya ölmek için değil yaşamak üzere gönderilmiş. Yaşamı boyunca karşılaştığı gerçeklere bakıp aklını işletmesini istiyor.

    Bunları şunun için yazdım. Dönemsel sözde arınmalarla (Namaz, Oruç, Hac vb..)Ahiret ödülü kazanma güdülü yaşam kutsalının özüne aykırı. Bu dünyası mamur olmayanın ahiretinin mamur olacağını kabul, dünyaya niçin insan olarak gönderilmiş olduğu gerçeğine ters. Dünyasını başkalarıyla dayanışarak mamur etmesi ancak Ahiret ödülü kazandırabilir. Bu nokta Gen tedavisi için başlangıç noktası kabul edilebilir.

    Yaşamanın değeri anlaşılırsa yaşamı korumak için çaba göstermeye; başkalarıyla dayanışmaya önem vermek öncelikli hedef halini alabilir. Pek tabii niçin bütün hayvan yavruları doğar doğmaz ayaklaır, birkaç ay ile bir iki yıl içinde kendi topluluğunun üretken bireyi haline gelirken insan yavrusu anne karnına düştüğü andan toplumun değer üreten bireyi haline gelmesi için 20-25 yıl gerekiyor oluşunu düşünür. Geri kalan ortalama ömrün 45-50 yılında ne yapsın diye anne babası ve bütün bir toplum kendisi için onca kaynak harcamaktadır. Yıkıcı bencil davranışları için olmayacağını da aklettirmek gerekecektir.

Yorum Gönder