-
May 17 2025 Gecekondular, Halı Sahalar, Kuran Kursları Ne diyor?
1994 Eylül’ünde PARANTEZ adlı bir dergiye, başlıktaki ifadeye benzer bir başlıkta bir yazı yazmıştım. Daha sonra o yazıyı 2023te https://tinaztitiz.com/15276 adresiyle tinaztitiz.com sitesinde de tekrar yayımlamıştım.
Bu defa, başlıktaki gecekonduyu alıp onunla başka bir konuyu dikkatinize sunmak istiyorum. O konu şu soru ile ilgilidir:
“Gecekondu inşa ederek çoluk çocuğunu barındırmak isteyen bir kişi ne gibi yük ve riskleri göze alır?”. Aklıma gelenleri paylaşayım:
- Kendine ait olmayan bir arazi parçasını arayıp bulur.
- İnşaatın herhangi bir aşamasında çıkıp geliverecek sahip ile:
- Eğer gerçek bir kişi ise onu ikna etmeyi, olmazsa tehdit etmeyi, olmazsa yıldırmayı, o da olmazsa dövüşmeyi ve sonuçta doğabilecek maddi ve manevi yük ve riskleri üstlenmeyi,
- Eger tüzel kişi ya da daha kötüsü devlet ise daha çetrefil ve ümitsiz bir mücadeleye girmeyi,
- Zaman kazanıp yakındaki bir imar affını (çıkması garanti olan tek şey budur) bekler iken başına gelebilecekler ile mücadeleyi göze alır.
- Bu arada verilmesi gereken resmi ve gayrı resmi (rüşvet) rüsumları ödemeyerek ya da yakındaki vergi affından (bu da garantidir) yararlanmayı bekler.
- Böylece bir biçimde sahibi(!) olduğu arazi üzerine aile fertlerinin ortak akıllarını kullanarak bir plan düşünür.
- Planın en küçük parçası olan dört duvar ve çatı için gereken malzemeyi en ucuz tarafından bulup buluşturur.
- Malzemelerin araziye taşınıp kullanılana kadar çalınmamasını tüm aile bireyleri ortaklaşa yapar.
- Hiç bir inşaat becerisi olmadan kendi ağırlığı altında yıkılmadan durabilen duvar ve çatı yapılır.
- Gecekondu da olsa bir vizyon gerekeceği için ilerde kat çıkma ihtimaline karşı demir uçları biraz dışarıda bırakılır.
- Bu yapı inşa halindeyken ortaya çıkabilecek denetçilerin savılması sağlanır.
- İlk fırsatta vergi vs ödenerek su, elektrik gibi çıpalar bağlatılır (bunlar yıkıma karşı sağlam önlemlerdir),
- Bu aşamadan sonra ciddi tehlike yaratıcı bina sahibi, sit alanına inşaat yapımı gibi tehditler ortaya çıkarsa, son kertede çatıya bir bidon benzin ve eş ve çocuklarla çıkılıp kendini yakma kozu da gerçekleştirilir.
On adımda özetlenen -aslında daha uzun- süreç net bir ilkeye işaret ediyor: Zengin ve/ya liyakatle yöntilen bir hazineye sahip olmayan her toplum, ancak tüm yurttaşlarının her tür imkan ve kabiliyetini harekete geçirip kullanarak bir değer ifade edebilecek şeyler yapabilir (aynen Cumhuriyetimizin kuruluş yıllarında olduğu gibi).
17 Mayıs 2025
-
May 13 2025 Sorunlar bağırarak çözülmüyor.
Sorunlara karşı “köklü çözümler” genelde sevimsizdir. Halk kendini rahatsız eden her ne varsa ondan en az bireysel maliyet ve süre içinde kurtulmak ister. PKK’nin silah bırakma kartına karşı ileri sürdüğü koşulların (kısaca neo-Sevr) tanımladığı soruna karşı, ancak zaman içinde gerçekleşebilecek “gelişkin bir sorun çözme kabiliyeti” de böyle sevimsiz bir “köklü çözüm”dür ve halkımız böyle bir çözüm değil, şimdi ve burada en yetkili kişilerin çıkıp böyle bir şeyin asla söz konusu olmayacağını ilan etmesini beklemektedir. (bkz. https://tinaztitiz.com/zihinsel-virus-no-0-soz-konusu-olamaz/)
Bu yalanlamanın gerçekleşeceğinden ve ardından da toplum ortalamasının harekete geçirebildiği akıldan daha güçlü bir akıl ve o akla dayalı daha ince bir plan yoluyla biraz daha zamana yayılı olarak yeni bir girişim olacağından eminim. Ancak yine de bazı kazanımların (YPG devlet yapılanması gibi), “hiç olmazsa sınırlarımızın dışındalar” kefaretiyle gerçekleştiği zaten bellidir.
Bu girişimlerinin faturasını azaltabilecek biri kısa, diğeri orta-uzun önlemler bellidir: Kısa vadeli olanı özerklik-bağımsızlık taleplerinin temelini ortadan kaldıracak olan “demokratik ve hukuk üstünlüğü ile kuvvetler ayrımına dayalı bir Türkiye” talebinin güçlü bir koz olarak ortaya çıkmasını sağlayabilecek bir Yetkin Akıl ortaya koyabilmektir.
Orta-uzun vadeli olanı ise daha güçlü bir Sorun Çözme Kabiliyeti tesisidir (kısaca beka kabiliyeti olarak okunabilir). O kabiliyetin tesisi için yapılması ilk gerekeni, girişimlerin executive consultant’ının yol gösterici ilkesinden kopya çekebiliriz (bkz. https://kavrammutfagi.com/kavram/buyuk-sopa-ideolojisi).
13 Mayıs 2025
-
May 12 2025 Korkmama Özgürlüğü, yine ve yeniden!
Bu yazının ana fikrini oluşturan korkmama özgürlüğü ilk olarak 1996 Şubat’ında yazdığım “Kimler Nelerden Korkuyor?” başlıklı yazıya dayanıyor. Aynı yılın Kasım ayında A.B.D.de Bill Clinton ikinci defa başkan seçildiğinde, Beyaz Saray bahçesinde yaptığı bir teşekkür konuşmasında ilk defa duyduğum Korkmama Özgürlüğü kavramı, daha sonraları aralıklı olarak üç yeni yazıya konu olmuş; sonuncusunda bu özgürlüğün ekmekten bile öncelikli bir talep olması gerektiği savunulmuştu.
Bu dördüncü yazım oluyor ve korkmama özgürlüğünün niçin bu denli önemli olduğunu, A.B.D. kurucu ilkelerinin içine girecek kadar niçin önemsendiğini ve de bizim halâ bu gerçeği farketmeden nasıl yaşadığımızı sorguluyorum. Kamuoyuna ister bilgi, ister propaganda yoluyla bir şeyler anlatmaya çalışan tüm (ama tüm) mecralara bir bakınız: Tamamı ekonomik sıkıntıları ya da aksine öyle sıkıntıların olmadığını anlatıyor; ama bağlam aynı.
Bir tanesi, bu sıkıntıların hiç olmazsa bir alt katmanındaki kök sorunu ifade eden (o yazılardan alıntı) şu konuyu dile getirmiyor:
<<Şimdilerde giderek ekmeğin korkusuzluk ortamı ile ilişkisini yavaş da olsa yaşayarak keşfediyoruz. Yaşamını -muhalif siyasetçilerin de katkılarıyla- ekmek üzerine inşa etmiş yığınlar, kim olduklarını bile bilmedikleri, ama korkusuzluk (özgürlük) ortamını en üste koymuş, böylece ürettikleri her tür mal ve hizmetin dokuları içine korkusuzca sorgulayabildikleri “her şeyi” birer katma değere dönüştürüp yerleştirebilmeyi becerebilen toplumlar tarafından ezilmeye başladılar.
Bunu beceremeyenler ise bunun, yaratıcının bir sınavı olduğunu -ki pek yanlış da sayılmaz- düşünüp, sorgulamayı yasakladıkları dinin hikayat kısmına sarılıyorlar. Harari’nin deyimiyle Faydasız Sınıf haline gelen bir toplum her halde kendi kendini böyle yok edebilir.
Bu ölümcül sarmalın nedeni “korkutmaya dayalı yönetim anlayışı” olup, sarmaldan çıkış formülü ise toplumsal kavram dağarcığımıza “korkmama özgürlüğü” kavramının yerleşip içselleştirilerek gerçek bir toplumsal talep haline gelebilmesidir. Bunu fark etmek ya da fark edememek; bütün mesele budur.>>
Her şeyi ama her şeyi korkusuzca sorgulayarak katma değer haline getiren toplumların baskısı giderek artıyor; hem de iki yolla. Bir yandan gelişmiş toplumlar bu silahın zaten bildikleri gücünü artıracak yenilikler (inovasyon) yaparken, diğer yandan dün bunun farkında olmayanlar da bu gücü keşfediyorlar. Toplumumuzun aydın kesimi de dahil büyük bölümü ise birbirini –sığınmacılar, silahlandırılmış halk, paramiliter yapılar ya da en azından bağırarak– korkutmak peşinde.
Korkutma sebep ekmeksizlik sonuçtur dense acaba bir yararı olur mu?
(https://bit.ly/4miyT1D adresine tıklayarak yazıyı sesli de dinleyebilirsiniz)
18 Mayıs 2022
-
May 08 2025 İmza blokları için mesajlar
- “Bir şeyi çok isterseniz tüm evren size onu vermek için harekete geçer! (Simyacı-Coelho)”
- “Canlı ya da cansız, her şeyin bir canı var; yeter ki can’ı sıkıştığı dar anlamdan kurtarın”
- “inekler süt için neyse biz de büyük-veri için oyuz! (Niall Ferguson)”
- “Özgürlük, tüm yükümlülüklerin askıya alınabileceği bir an boyunca deneyimlenebilen; kolektif bilinçle etkileşim sağlayan durumun adıdır”
- “Tahminlerinizi askıya alınız; konuşup yazamayabilirsiniz”
- “Biz İyi İnsanlarız: insanı, hayvanı, bitkiyi, ağacı, otu birbirinden ayrı görmeyiz”
- “ Korkmama Özgürlüğü: Daha değerli ne olabilir?”
- “Doğanın -şimdilik- bildiğimiz sürdürülebilirlik yasası, düzenine uyum göster(e)meyenlerin verdikleri zararı bütün varlıklardan mutlaka tazmin etmesidir ”
- “Sosyal Tohum, tek kişinin bile çevresinde küçük bir olumlu ve kalıcı bir değişim yaratabileceği bir girişimdir. Viral yolla yayılımı becerilebilirse bir toplumu dönüştürme aracı olarak kullanılabilir”
- “I know that you believe you understand what you think I said, but I’m not sure you realize that what you heard is not what I meant.”
- “Söylediğimi anladığınıza inandığınızı biliyorum, ancak duyduğunuz şeyin benim kastettiğim şey olmadığının farkında olduğunuzdan emin değilim.”
- “Bildiğimiz ve henüz varlığından haberdar olmadığımız tüm canlı ve cansızlar, bir bağlantılı bütün olarak, o bütüne uyum göster(e)meyenleri içinden atıp yenilerini üreterek yeni dengeler oluşturur. Bu süreçte, bütünün herhangi bir öğesinin görmezden gelinebilecek her hakkı, o varlıkla etkileşim halindeki diğerlerince yeni bir denge kurulana kadar diğer varlıklardan -orantısız da olabilecek ölçülerde- tazmin edilir.”
- “Zenginlik, onu koruyabilecek Sorun Çözme Kabiliyeti’ne sahip ve/ya o yolda birleşik bir akıl üretmeye çaba harcayan toplumların hakkıdır”
- “Toplum sorunlarının hangisinin en önemlisi olduğu değil, aralarındaki etkileşimler sonunda ortaya çıkabilecek “yoğunlaşma noktaları” ve kendini azdıran “kendi üzerine kapalı döngüler” önemlidir”
- “Hiçlik, yalnız bir şeylerin olmadığı değil, aynı zamanda herhangi bir şeyin olabilmesine engel olabilecek hiçbir şeyin de olmadığı, dolayısıyla her şeyin mümkün olabileceği durumdur da.”
- “Suyu kuşun evine götürmek! Bu kısa ifade, birdenbire dışımızda ne büyük bir dünya ve kimlerin nelerin sıkıntısını çektiklerini anlatıyor.” Getting Water to Places Birds Need Most!
- “Maddeler nasıl ki kimyasal elementlerin birleşip ayrışmasının yasalarına uymak zorundaysa, sorunlar da kendi aralarındaki bir kimyanın (sorun Kimyası) kanunlarına uymak zorundalar. Arzularımız, vizyonlarımız o kuralları değiştiremez.”
- “Varmak istediğimiz sonuçlar yolunda harcadığımız çabalar kendi başına bile değerlidir; ama bir o kadar da yeni arayışların önündeki en güçlü engellerdir. tinaztitiz.com/3652”
- “İmân kuşkunun yok olması değil, kuşkunun anlama arayışını sürekli tahrikiyle daha yüksek kavrayışlara erişme çabasıdır; emin oldukça iman azalır”
- “Cahil, bilmeyen değil bildiklerinin kesinliğinden kuşkusu olmayandır.”
- “Depremde öldüren, binaların hangi yıl yapıldığı değil; inşa sürecine katılmış bilgisizlik, bilinçsizlik ve ahlaksızlıktır. Çaresi de yıkıp benzer şekilde yeniden yapmak değil, temiz bilim ve temiz ahlakla güçlendirmektir.”
- “Tehlike (yani sorun) ne kadar büyük (yani karmaşık) ise, o kadar çok O2 (yani akıl) gerekir”
- “Kanı beynine sıçramak evrimin bir hediyesidir; bir tehlike anında derhal beynimize pompalanan kanın taşıdığı bol oksijen yardımıyla daha akıllı düşünmeyi anlatıyor”
- “Akıl Daraltıcıları’nı inceleyen herkes kendi akıllarını daraltan tek şeyin, onların doğruluklarına olan inançlarından başka bir şey olmadığını görecektir. Bilimsel gelişmenin anahtarı yanlışlanabilirlik ilkesi, aslında “nasıl bu denli emin olabiliyorsun?” sorusu değil midir?”
- “İçinde bulunduğumuz sorunlar bulamacı halen harekete geçirebildiğimiz akıl düzeyi ile çözülmek bir yana anlaşılamaz durumdadır. Bu, daha yetkin akıllar üretmeyi zorunlu kılıyor; bunun için de kolektif kibrin yerini alabilecek, “anlayamıyorum o halde…” diyebilen bir kolektif alçakgönüllülük, sabır ve şans gerekiyor”
- “Cumhuriyet”imizi korumak mı istiyoruz? Çocuklarımızın okul ödevlerini yapmaktan vazgeçerek başlayabiliriz”
- “Batılı’ların “kar küreyici ebeveyn” deyiminin, o amaca yönelik bir karşılığı dilimizde niçin yok, düşündünüz mü?
- “Çocuğunun okul ödevini yapmak ceza kanununa girmeyebilir; ama teklif edilmesi çok farkındalık yaratır”
- “Kopya çekmeyi “bizim çocuk biraz zekidir” diye tevil eden, intihal yapan akademisyene niçin kızıyor?”
- “İnsan, hayvanlar dünyasına saygı duymayı ve iletişim kurmayı öğrenmedikçe, bu dünyadaki gerçek rolünü asla bilemeyecektir” Tıklayınız
- “Kendi türünün yenilenebilirliğini sağlayan her şey bir annedir.”
- “Mutlak doğru yoktur (galiba).”
- “Yaşam(lar), çeşitli (ilk neden)ler çevresinde tanımlanmış yorum platformları üzerinde oynanan zevkli bir oyundur.”
- “Görevimiz… şefkat çemberimizi tüm canlıları ve tüm doğayı güzelliğiyle kucaklayacak şekilde genişleterek kendimizi özgürleştirmek olmalıdır. A. Einstein”
- “İnsanoğlu ‘evren’ dediğimiz ‘bütünün’ zaman ve uzay ile sınırlanmış bir parçasıdır. Kendi düşünce ve duygularını sanki bütünün geri kalanından ayrışmış gibi yaşar-bu bilincinin ona oynadığı bir çeşit illüzyondur. A.Einstein”
- “Gerçeğin manipüle edilmesinin temel aracı kelimelerin manipüle edilmesidir. Kelimelerin anlamını kontrol edebilirseniz, onları kullanmak zorunda olan insanları da kontrol edebilirsiniz. Philip K. Dick”
- “İnsanlık, Porsche otomobil kullanmak için çokuluslu şirketlerden ve devletten değil, okyanuslardan yetki belgesi alma uygarlığına eriştiği zaman kurtulur. Eyüp Yüksel”
- “İçinde yaşadığı gezegeni belediye sınırları ve karayollarından ibaret sanan geniş insan topluluklarına neyi, nasıl, nereye kadar ve neye mal olduğunu bilerek kullanabileceklerini göstermek çok zihin açıcı olur. Eyüp Yüksel”
- “Kelimeler önemlidir ve en çok da doğru kelimeler önemlidir. John Birmingham”
- “Herhangi bir konudaki çözüm önerilerimiz öngörü ve sezgilerimizden oluşur; sonra da zamanın eleyici süzgecinden geçerek “sağlam öngörüler”e dönüşür. Zamanın aşındırıcılık testinden geçmemiş öngörüler ise fal olarak düşünülmelidir.”
- “Kavram ve terimlerin anlam, kök ve kökenlerini, etimolojilerini öğrendikçe dilimizi daha çok seviyorum. Dilimiz varsa biz varız, dilimiz giderse bizden geriye bir şey kalmaz! Ali Can Polat”
- Her insan ayrı birer evrendir. Yanılgı, dış benzerliklerinin onların yeni fikirleri kolayca benimseyecekleri algısı yaratmasından gelir. Halbuki her yeni fikir için yeni anlatım yolları gerekir.
- YZ, insan uygarlığının işletim sistemini hackledi. Tarihte her insan kültürünün işletim sistemi her zaman dil olmuştur. YZ, dili manipüle etme ve üretme yeteneği kazanıyor. Yuval Noah Harari
- “Yapay Zekadan Korkmuyorum. Doğal Aptallıktan Korkuyorum. Guillermo del Toro”
- Çöp Ev psikolojisi araştırmaları, bunun bir temizlik-pislik problemi olmadığını; zan, kaba tahmin, duyum, dedikodu, propaganda ve akıl kibri ile örüntü yapmış, kişiye eksiksiz bir evren tasavvuru gibi görünen zihinsel kirlilik, yani çöp zihin’den kaynaklandığını gösteriyor.
- “Sonumuzun nereye varacağını tahmin etmek, oraya nasıl varacağımızı tahmin etmekten çok daha kolaydır. Sonunda varacağımız yer, bizden çok daha zeki bir şeyin bizi etrafta istememesidir. Yoshua Bengio, bilgisayar bilimleri profesörü, Montreal Üniv.; bilimsel direktör, Mila – Quebec YZ Enstitüsü”
- “Bilişsel, duygusal ya da sezgisel bir öğreti açısından iman, bildiklerinden kuşku duymama değildir. Aksine “soruların önünün açıklığı; kesinlik tuzaklarına düşmeksizin bir spiral boyunca sürekli farkına varma döngüsü”dür. İç ya da dış kaynaklı her kuşku, farkındalığı daha bütünleşik bir noktaya taşır ki bilim de zaten böyle gelişiyor.”
- “YZ öğrenerek gittikçe zekileşiyor; çoğu problemi çözebilir hale geliyor. Fakat insanlar da -özellikle bir bölümü- YZ’nın da yardımıyla öyle sorunlar üretiyor ki makas giderek açılıyor”
- “Devletin en temelde tek görevi vardır: Halkının korkmama özgürlüğünü sağlamak. Bu yolda ancak ve yalnız korku ve endişe yaratma dışındaki araçları kullanabilir.”
- “Karar verebilecek yaştakilerin kararlarının olumlu veya olumsuz sonuçlarını yaşamalarına izin verilmelidir. Değerli deneyimler ancak yaşayarak edinilebilir. Çocuklar bu değerli kazanımlardan -kendi çıkarlarımız uğruna- mahrum edilmemelidir. Anonim”
- “Toplumun ~%90’ı kendini inançlı olarak tanımlıyor ve en azından bazı dini kurallara uyma sorumluluğu duyuyor. O halde, mesela “yalandan sakınma” gibi somut bir tohum ekimiyle bir dalga oluşturulamaz mı?”
- “İster seküler ister dinsel olsun bebeklik ve çocukluk çağlarında karşılaşılan kavramlar ilerisi açısından belirleyicidir. Toplu cevaplar ve soruların önünü kesen tüm doğrular her zaman için hem bireyler hem toplumlar için birer risktir. Toplum sorunlarıyla başa çıkmak isteyenler, toplumu toplu cevaplardan koruyacak rotalar çizebilmek için bu kavramı bir “tohum fikri”olarak kullanılabilirler.”
- “Hayat bir mücadeledir ve başarısızlık potansiyeli her zaman mevcuttur, ancak başarısızlık, zorluk ya da utanç korkusuyla yaşayanlar asla potansiyellerine ulaşamazlar. Sınırlarınızı zorlamadan, ara sıra ipten aşağı kaymadan, büyük cesaret göstermeden, hayatınızda gerçekten neyin mümkün olduğunu asla bilemezsiniz.” – William H. McRaven
- “Arılar zekâlarını birleştirerek, tamamen öngörülemez ve olağandışı durumlarda bile galip gelmeyi başarırlar.” Pyotr Kropotkin
- “Bir eylem ne kadar az affedilebilir ise o kadar çok affedilmelidir. Kişi ne kadar az sevilmişse onu o kadar çok sevmenin yolunu bulmalısınız” Rahibe Helen Prejean
- “Sorular insanları birleştirir. İnsanları ayıran yanıtlardır.” Elie Wiesel- Nobel ödüllü yazar. Doğru sorular birleştirir; insanları ayıran ise kısır sorular ve onların cevaplarıdır” Mustafa T., Yazar
- “İnsanlık ‘evren’ dediğimiz ‘bütünün’ zaman ve uzay ile sınırlanmış bir parçasıdır. Kendi düşünce ve duygularını sanki bütünün geri kalanından ayrışmış gibi yaşar; bu, bilincinin ona oynadığı bir çeşit yanılsamadır” Albert Einstein
- “Zamanın akış hızı öylesine üssel bir hızda artıyor ki, gün gelecek, her hangi bir yolla zaman kaybına yol açmak öldürme suçu olarak kabul edilecek”. Anonim
- “Anlamadığın şeyi yapma. George Gurdjieff”
- “Yalnızca bir tane desteklenmemiş varsayımla dahi kanıtlanamayacak hiçbir şey yoktur.”
- “Her bilinç düzeyindeki canlının yaşam hakları, daha bilinçli canlıların sorumluluğunu oluşturur.”
- “Kişi ve kurumların bir numaralı önceliği (anlamak) olmalı. Ama çoğu kişi ve kurum zaten anladıklarına kendilerini inandırmış, bunun aksini aşağılama kabul edecek durumdadırlar”
- “Çeşitli sınavlarda yıllardır başımızda bekleyen gözetmenler sessizce hep şu mesajı verdi: Gözetleyen varsa dürüst olun, yok ise … Ve başardılar (ne yazık ki!)”
- “Laiklik inanç / inançsızlığı ret etmiyor; sadece dünyevi yaşam kurallarının farklı inanç sahiplerin bu özgürlüklerine saygılı olmasını istiyor; yani inanma hakkını savunuyor.”
- “Gerçekçi olmayan beklentilerin rahatlatıcılığı, giderek büyüyecek çözümsüzlüklerin yaratıcısıdır”
- “Akıldan geçen düşünceler” ile “o düşüncelerden süzülebilecek, her kelimesi birer yol gösterici (teknik ifadeyle değer)” arasında siyah ve beyaz kadar fark vardır.
- “Öğrenmenin en iyi -belki de biricik- yolu, kişinin öğrenilmesi istenen konuyu da içeren bir sorun ortamının içinde bulunması; daha da iyisi o sorunlu durumdan çıkma yolunu bizzat bulmaya istekli, hattâ zorunlu olmasıdır. Bunun dışındaki yöntemler ancak öğrenme taklidi ile son bulur..”
- “Nasıl bir yol bulunacak da “her sorunun önce anlaşılması sonra da çözülebilmesi ihtimali, o sorunun karmaşıklık düzeyi ile doğru orantılı yetkinlikte bir aklın üretimine bağlıdır” ilkesinin, yerçekiminden bile daha katı bir kural olduğu anlaşılabilecektir?”
- “Ne kadar önemsediğini gösterene kadar kimse ne kadar bildiğini umursamıyor”
- “Yetkin Akıl, bir grubun sorun çözme kapasitesinde bir sıçrama sağlamak üzere, tüm bilişsel eylemlerini yönlendiren akıllar içine halen sahip olunandan daha fazla kavrama gücü katılmasıdır.”
- “Eğer toplum ortalama niteliğini yükseltemezseniz, ortam yüksek nitelikliler için çekilmez olabilir.”
- “Nerede bir kâr varsa orada bir vicdan eksiği vardır“
- “Özgürlük, başka hiç kimseye zarar vermeyen her şeyi yapabilme özgürlüğünden ibarettir”
- “Bir zararın önlenmesi bin yarar doğurabilir; bin yarar ise bir zararı önleyemeyebilir.”
- Apartman YKlarından, yerel yönetimlere ve merkezi idareye kadar tüm yönetim birimlerinin tartışmasız ortak görevi “bu birimler içindeki dirlik ve düzeni sağlamak yoluyla, o çevredeki insanların, eksik ve/ya yanlış karar ve uygulamalar nedeniyle bir zarara uğrama korkusundan uzak tutmak”tır.
- “Yöneticinin tek varlık nedeni, korkusuzluk ortamı sağlamaktır. Korku ile yönetim insanlık suçudur.”
- “Bilgilerimizin her zaman geçici ve eksik olduğunun ve yeni kanıtlar ışığında gözden geçirilmesi gerekebileceğinin farkında olmalıyız” Erik Angner
- “Bir şey size karışık geliyor, üstelik çok kişi de aynı fikirdeyse gerçekten de öyle olması ihtimali güçlüdür. Peki, ya öyle değilse?”
Doğrulama Okuryazarlığı için mesajlar: https://ggle.io/3XCL adresindeki doğrulama ilkelerine uyulmuştur.
- Yanlış bilgi ne kadar tekrarlanırsa doğru o kadar uzaklaşır.
- Doğru bilgiye akıl ve şüphe rehberliğinde ulaşılır.
- Kandırılabilen insanlar genellikle kesin yargılı olanlarsa bu rastlantı mıdır?
- Çabuk kananlar kandırmaya en istekli olanlardır.
- “Anlamadığın şeyi yapma. George Gurdjieff”
- “Unvan ile hitap, fikrinin daha değerli olarak algılanması için duyulan arzudan kaynaklanan peşin rüşvettir”
- Paylaşmadan önce dikkat edilecekler: Kimden geliyor, kim yazmış? / Bilginin kaynağı ne? / Nereden geliyor? / Niçin paylaşmak istiyorsun? / Ne zaman yayımlanmış?
8 Mayıs 2025
-
May 07 2025 Rubik Küp
En basiti (gibi görünen) 3x3lük Rubik Küp (RK), 26 küçük ve her yüzü farklı renkte küpten oluşuyor. İstenilen, RK’ün 6 yüzünden her birinin ayrı ayrı ama her yüzün kendi içinde aynı renkte olmasıdır.
Bu genel bilgiden sonra, RK ile toplum sorunları arasında benzerlik kurulabilir. RK 26 Küçük Küp’ten (KK diyelim) oluştuğuna göre, 26 KK’ün her birinin 6şar yüzeyine 6 toplum sorunundan biri, -her KK’ün her yüzeyinde farklı bir sorun olmak şartıyla- yazılabilir.
Böylece hazırlanan RK’ler, bunu çözme konusunda istekli insanlara dağıtılır ve istek de açıkça anlatılır: RK’ün 6 yüzünün her birindeki 9ar yüzünde aynı toplum sorunu yer alsın ve bu iş mesela en çok 15 dakika içinde tamamlansın. Örneğin bir yüzünde tamamen (yüksek enflasyon), birinde (TÜİK), birinde (5 ten az çocuk) vb şeklinde.
Normal bir toplumda 15 dakikanın sonunda beklenebilecek tablo, yarışmacılardan az sayıdakinin görevi tam olarak yerine getirmesi, geri kalanların ise başaramayışları olmak üzere 2 kümenin ortaya çıkmasıdır. Böyle bir yarışmanın bizim toplumuzda yapılması halindeki tablo ise muhtemelen 3 küme şeklinde oluşur:- Küme 1: Görevi tam olarak yerine getirenler,
- Küme 2: Görevi başaramayan ve harekete geçirebileceği aklın bu süre içinde çözüm bulamadığını, daha yetkin bir akıl ihtiyacı olduğunu kabul edenler,
- Küme 3: Görevi başaramayan ve:
- Zamanın yetersiz olduğu nedenle kendilerine haksızlık edildiği yolunda arıza çıkaran birkaç kişi,
- Görev tanımının yanlış olduğunu, doğru tanımın “RK’ün sadece 1 yüzünün en önemli ve odaklanılması gereken X sorunundan ibaret olması gerektiğini; aksi halde mevcut kaynakların dağılıp hiçbir yüzde tek sorun yer almasının mümkün olamayacağını” savunan en kalabalık alt küme.
-
Nis 28 2025 Bilim Ne işe Yarar?
İlk bakışta anlamsız, kaba, hattâ “bir işe yaramaz” imâlı olsa da verilebilecek cevabın yol açıcı niteliğinin yüksek olacağı gibi bir sezgim var.
Lakonyalı’lar gibi kanonik ifade[1] yoluyla bir cevap verilecekse şöyle olabilir: Bilim, evrende olup biten olayların nedenlerini ve nasıl gerçekleştiğini anlamaya çalışır. Bu anlayış sayesinde, gelecekte neler olabileceğine ilişkin tahminler yürütmek mümkün olur.
Bu ifadeyi fazla kurcalamadan hemen çıkarılabilecek bir sonuç, insanların esas isteklerinin olayları “anlamak”tan da öncelikli olarak, içinde bulunduğu andan sonraki zamanlarda neler olacağını / olmayacağını ve de mümkünse bunun nedenlerini bilme arzusu olduğudur. Anlama ihtiyacı bu arzunun tatmini için bir araç olarak biraz daha geride görünüyor.
İlkel çağlarda -adı bilim olmasa da- yine aynı arzunun dürtüsüyle oluşmuş geniş bir “falcı ve büyücüler kesimi” bu ihtiyacı “direkt (doğrudan bilme) metotları” yoluyla karşılamaya çalışmışlar; günümüze kadarki süre içinde ise, bu kesimin içinden süzülen çok az sayıda kişi, öncüllerinin geliştirdikleri anlama ve tahmin yöntemlerini bir yandan geliştirmeyi sürdürüp, bir yandan da olan biteni anlayıp gelecek için güvenilir tahminler üretmişlerdir.
Bu sürecin paralel bir parçası, her nerede -değinilen bu az sayıda insan gibi- bir nedret ürünü varsa orada, bu değerli ürünün -sanki dengelemeye çalışır gibi- sahtelerini üretmeleri, hem de büyük bir üretkenlikle bunu yapabilmeleri olgusudur[2].
Hangi alanda olursa olsun sahte ürünlerin altın kuralı denilebilecek bir özellik nedeniyle, bilim kesiminde gerçek ve sahte nedret ürünlerini ayırt etmek imkânsız değilse de güçtür. Sahtekârlığın Altın Kuralı şöyle: Gerçek sanat[3] sahiplerinin yüzeysel niteliklerini (dış görünüş, konuşma, giyim-kuşam, tavır ve jestler, yaşam biçimi, unvan vs ) aynen, hatta daha da abartılı olarak taklit etmeleri.
Buna göre sahte ürünleri ayırt etmede sözü edilen yüzeysel nitelikleri karşılaştırmak işe yaramaz. Sağlam ayırt edici ölçü, “ilgi alanlarındaki geleceği ne isabet ve kararlılıkta tahmin edebilmeleri”dir. Bu iki özelliğe sahip olan ürünün sahte olmadığından emin olabiliriz. İsabet’ten kasıt açıktır; tutarlılık ile kast edilen ise isabetli tahminlerinin tekrarlanabilirliği’dir.
Bu yaklaşımın ışığı altında 23 Nisan 2025 Silivri merkezli 6.2 depremi konusunda tahmin yürütenlerin isabetve kararlılıklarını dikkate almayan değerlendirmelere güvenilemeyeceği açıktır.
(https://bit.ly/44Kuoqb adresine tıklayarak sesli dinleyebilirsiniz)
26 Nisan 2025
[1] Tıklayınız: https://kavrammutfagi.com/kavram/lakonik–kanonik-ifade
[2] Tıklayınız: https://tinaztitiz.com/sahte-sanatlar-toplumu/
[3] Toplum yaşamının çeşitli boyutlarına birer “sanat” denebilir. Nitekim, yabancı dilde güzel sanatlara “fine arts”, mühendislik vb alanlara da “useful arts” (faydalı sanatlar) deniliyor.
-
Şub 09 2025 Geri dönüşümlü kâğıtlar, lif kısalması ve kullanım yerleri!
Lütfen başlığa bakıp “benim geri dönüşümle işim olmaz” demeyiniz, anlatacağım konu kâğıtlarla ilgili değil; herkesin her gün uğraştığı “sorun çözme” çabalarıyla ilgili, hattâ daha da ileri giderek toplumumuzun bekası ile ilgili. Ama iyi örnekleyebilmek için geri dönüşümlü kâğıt örneğini kullanacağım.
İnternette yaptığım araştırmaya göre, “4-7 kez geri dönüştürülmüş kağıtlar, selüloz liflerinin kısalması nedeniyle yüksek dayanım gerektirmeyen ürünlerde (ambalâj, yumurta taşıma vbg işlerde) kullanılır ve lifler 4-7 geri dönüşüm sonrası ~0.5 mm nin altına düştüğü için yapısal bütünlüğünü koruyamazmış”.
Kâğıtlar ve geri dönüşümle ilgili konu bu kadar.
Gelelim gerçek yaşama ve sorun çözme çabalarımıza!
Geri dönüşüm örneğinde giderek kısalan “kâğıdın sağlamlığını temin eden selüloz lifleri”nin gerçek yaşamdaki karşılığı olduğu düşünülen kavram, “sorunların anlaşılması ve sonra da çözüm üretilmesi için harekete geçirilmesi gereken akıl düzeyi”dir. Buna göre; kâğıdın kullanım amacına göre sahip olması gereken lif uzunluğu ile, bir düşüncenin bir sorunu anlamak ve çözüm ipuçları1 üretmek için sahip olması gereken akıl düzeyi birbirine benzetilebilir. Kısaca lif uzunluğu ≈ harekete geçirilebilmiş akıl düzeyi denilebilir.
Yaşamımızdaki sorunların karmaşıklığı basitten (örn. hava yağacak gibi, şemsiye alayım mı almayayım mı?) düzeyinden ileri karmaşıklık düzeylerine (örn. Cumhuriyete yönelik yıkım girişimleri nasıl durdurulup geri döndürülebilir?) kadar geniş bir alana yayılmıştır. Tabii ki bunların dağılımı sola çarpık şekilde, büyük çoğunluğu basit tarafındadır.
Bu dağılım böylece, Sorun Çözme Araçları dağarcığımızdaki çeşitli akıl liflerinin de uzunluklarını belirler. Birçok sorun çözme aracının akıl lifleri, aynen 4-7 geri dönüşüm geçirmiş selüloz lifleri gibi iyice kısalmış, ezbere bellenen2 “şipşak kullanıma hazır” ezber kalıplarına3 dönüşmüştür.
Bu olgunun dilimizdeki akıllı / akılsız deyimleriyle hiç ilgisi yoktur. Sadece sık rastlanan sorunlar çoğunlukta olduğu için kısa lifli akıl araçları da duruma uyum göstermiştir. Bu durum sanılanın aksine bir zekâ göstergesidir.
Fakat bir sorun var: Kısa lifli akıl araçları ile karmaşık sorun çözmek!
Gündelik sorunlarımızın dağılımları konusunda bir tahmine4 göre sorunların %90 kadarı basit sayılabilecek düzeyde iken, %10 kadarı da karmaşık seviyededir. İleri karmaşık düzeyinde olanlar ise %1-2 dolayındadır. İşte sorunun başladığı yer de, bu “ileri karmaşıklık düzeyindeki sorunların, alışkın olunan kısa lifli akıl araçları ile çözme girişimlerinden” kaynaklanıyor.
Ne var bunda, biz de daha ileri araçlara geçiveririz!
Bu çözüm önerisine sarılmadan önce, basit sorunlara karşı uzun yıllar (hatta nesiller) boyunca geliştirdiğimiz kısa lifli akıl araçlarının yarattığı bağımlılığın doğasına daha yakın plândan bakmak gerekiyor. Yani daha açık ifadeyle, “bağımlılık yaratan nedir?”
Soru’nun cevabı, %90 lık basit sorunların bir bölümünü oluşturan “yüreklerimizde irili ufaklı sıcaklıklar yaratan hınç alma isteklerinin soğutulması”nda yatıyor. Tartıştığımız bir kişiye içten hak versek de halâ haklı çıkmaya çalışırken oluşan kızgınlıklarımızdan tutun da, karşı koyma gücümüzün olmadığı bir alanda gözümüze baka baka yüreğimizi yakan haksızlıklara varana kadar tümünün yol açtığı yürek soğutma arzusunun yıllar içinde yol açtığı bağımlılık.
Bu bağımlılık ve kısa lifli akıl araçlarının yarattığı yürek soğutucu çareler bir çaresizlik yaratır. Kısa lifli araçların yetersizlikleri giderek ses yükseltmeye, alkışlanabilir ama imkansız5 temennilere dönüşür. (TVlerde avazı çıktığı kadar tek çarenin kendisi olduğunu bağıranları mı hatırlatıyor?)
O halde yüreğimizi susturup uzun lifli akıl üretmeyi öğreneceğiz!
Yürek soğutucu kısa lifli akıl araçları bireyseldir. Kısa sürede uygulanabilir, kullananı rahatlatır, gevşetir. Uzun lifli akıl araçları ise toplumsaldır; durum liderliği6, dayanışma, doğrularından vazgeçme, aklın emrine girme, kendini değiştirme, yeni yetkinlikler edinme ya da var olanları daha iyi kullanma, başarısızlıklardan medet ummadan tekrar başlama, hattâ sahip olduklarından vazgeçme gibi her biri yürek sıcaklığını artırıcı tercihleri yapabilmeyi öğreneceğiz.
9 Şubat 2025
[1] Bkz. https://tinaztitiz.com/wp-content/uploads/2012/05/Yuksek_katmadegerli_Dusunce.ppsx
[2] “Ezber” ve “belleme” sözcükleri genelde birbirinin yerine kullanılsa da, ezber ≈ sorgulamaya kapalılık anlamında; belleme ise sorgulamaya açık olabilecek şekilde bellekte tutma anlamındadır. Bu farkı vurgulamak için “ezbere bellemek” deyimi kullanılmıştır.
[3] Bkz. http://www.ezberkaliplarinisorgula.com/
[4] Bkz. https://gogl.to/3MGL
[5] Bkz. https://tinaztitiz.com/alkislanabilir-ama-imkansiz/
[6] Bkz. https://tinaztitiz.com/genclere-yeni-rol-durumliderligi-ya-da-durum-girisimciligi/
-
Şub 05 2025 Siyasetin Finansmanı: Oyun değiştirebilir hamle!
Özellikle 31 Mart seçimleri sonrası daha çok konuşulmaya başlanan konuların başında “CHP’nin halka, ülkeyi yönetebileceği hakkında güven verici, neyi nasıl yapacağını -hamaset yapmadan- anlaşılır biçimde ortaya koyacağı bir yol haritası ilanı” geliyor. Gerçekten de halkın kolektif aklı neyin önemli olduğunu doğru saptamış.
Fakat -adetimiz olduğu üzere- derhal bu soruyu bir kenara itip, iki belediye başkanından hangisinin adaylığının açıklanacağı konusu en mühim konu olarak baş sıraya yerleşti.
Bu açmazı kırıp1 konuyu tekrar doğru yere oturtmak için sorulabilecek soru şu olabilir: Bu topraklarda yaşayan insanlarımızın mal ve hizmet olarak ürettikleri değerlerin iç ve dış paydaşların işbirlikleriyle kaybolmasına (sömürü, transfer2) yol açan en önemli deliklerden birisi olan “siyasetin finansmanı” probleminin çözümüne gidecek ilk somut adım nedir?
Sıkışıp kalınan “hangi aday” açmazını da kırabilecek olan bu stratejik sorudur. Bu soru, halkın cebinden siyaset alanına akmakta olan değerlerin, tekrar halkın refah ve mutluluğu için kullanımına dönecektir.
Sorunun cevabı “halkın ürettiği tekrar halka” ya da “güneş doğacak tüm yolsuzluklar bizimle bitecek” gibi ezber sloganların avaz avaz bağırılması olamaz. Cevap bir aritmetik problemi kadar soğuk olmalıdır.
Bu cevabı halka onaylatabilen parti ya da aday, aranan parti ve adaydır.
5 Şubat 2025
[1] Açmaz Kırma kavramı için bkz. https://bit.ly/4grpmkI
[2] Değer Transferi kavramı için bkz. https://kavrammutfagi.com/kavram/deger-transferi
-
Oca 27 2025 Otobiyografi kesiti-16: İki Trajedi, iki Kavram
Yazının başlığında geçen iki olaydan birisi 1965 yılında, Ereğli Kömürleri İşletmesi (EKİ) Zonguldak-Karadon Bölgesinde bir genç elektrik mühendisi ve bir teknikerin, bir devre kesicinin patlaması sonucu, içindeki kızgın yağla yanarak ölmesidir. İkinci olay ise geçen hafta Bolu Kartalkaya’da çıkan otel yangınında 78 kişinin yanarak ölmesi.
Birbirinden zaman ve mekân açısından uzak iki olayı bağlayan ve somut ders çıkarılması gereken ise, her iki olayın da dilimizde bulunmayan kavramlar nedeniyle meydana gelmiş, ama bambaşka nedenlerle açıklanıyor oluşudur. Alınacak dersi ise yazımın sonunda söyleyeceğim.
Birinci olay: Karadon Bölgesindeki olaya sebep olan 3300 Volt’luk devre kesicisine yakından kumanda ederek enerjiyi kesmek üzere işlem yapan iki kişinin, kesicinin içindeki yağın tutuşup patlaması nedeniyle feci şekilde yanıp can vermeleridir.
Maden ocaklarında kullanılan her donanım kendi marka ve modeliyle isimlendirilir. Patlayan bu kesicilere de BP31 deniliyor. Bu kesiciler ocak ağızlarında bazen de ocak içlerinde kullanılıyor ve tüm elektrik donanımı gibi güçlü bir mekanik muhafaza içinde. Ama patlama o kadar şiddetli ki muhafaza işe yaramıyor.
Aslında bu tür yani devre kesme sırasında patlama olayları zaman zaman oluyor ama her zaman ölümle sonuçlanacak kadar şiddetli olmuyor. Uzun yıllardır kullanılan bu cihazların içinde rutubet biriktiği, onun da patlamalara yol açtığı şeklinde bir tanı var ve bu tanı bilirkişiler tarafından da doğrulanmış. Dolayısıyla kusur tespitinde insanlara yüklenebilecek bir kusur yok. Yani -o zamanlar henüz bilinmeyen tabirle- BP31’in fıtratı böyle.
Ben de bu genel Kabul görmüş tanıyı kabullenmiş durumdayım: BP31’ler rutubet yapar, o halde sık sık içlerindeki yağlar değiştirilmeli, rutubetten arındırılmalıdır.
O zamanlar, şimdiki gibi internet vbg bilgi kaynakları yok, genelde bilgi kaynakları o aletlerin broşürleri; ama onlar da yabancı dille yazıldığı için az sayıda kişi erişip okuyabiliyor.
Bir tesadüf eseri bu cihazlara ait broşürü incelerken, devre kesiciyi tanımlayan iki önemli karakteristik olan kesicinin güvenli olarak kesebileceği akım şiddeti ve gerilim (Volt) yanı sıra üçüncü bir değer daha bulunduğunu gördüm: Kesme kapasitesi (interrupting capacity). O da neyi nesi?
Bu kavramı ben bilmiyorum ama bilirkişi raporlarında da hiç rastlamamışım; birlikte görev yaptığımız mühendis arkadaşlarımdan da hiç duymadım. O zamanlar bilgi kaynaklarının en iyisi durumunda bulunan yabancı dildeki el kitaplarından birine bakınca bu kavramın o kitaplarda var olduğunu, ama henüz bizim oralara erişmediğini fark ettik. Ve biraz daha arayınca ortaya çıktı ki, patlayan BP31’ler rutubet nedeniyle değil Kesme Kapasitelerine uygun yerlerde kullanılmadığı için devreyi güvenli şekilde kesemiyormuş.
Patlamayanlar ise ana güç kaynağı durumundaki 15,000/3,300 Voltluk trafolardan nispeten uzak -dolayısıyla da arada bir akım sınırlayıcı kablo uzunluğu bulunan- kesicilermiş.
Bunun üzerine Akım Sınırlayıcı Reaktör denilen bir cihaz türünün bulunduğu ve bunların pekalâ işletme imkânlarıyla üretilebileceği ortaya çıktı. Bu trajik olayı anlatma nedenim, bir kavramın -ki bu olayda Kesme Kapasitesi- dilimizde bulunmayışı halinde, aynen büyücülerin olayları açıklamalarına benzer biçimde[1] o kavramla ilgili sorunları da anlamayıp yanlış tanımlanacağı ve sonucundaki trajedilere akıl dışı açıklamalar getirileceğidir.
İkinci olay ise Bolu Kartalkaya’daki Grand Kartal Otel yangını. Bu olayın ilgili olduğu eksik kavram ise Çıkar Çatışması şeklinde yanlış adlandırılan kavramdır. Çıkar Çatışması (competing Interests) dürüst ticari çatışmaları anlatırken, Kirli Çıkar Çatışması[2] (Conflict of Interest), bir hakkı korumak durumunda olan kişinin aynı zamanda bir çıkarın tarafı olmasıdır ve ahlâki açıdan sorunludur.
Olayın özü, en üst idari makam olan ve daha alt idari kurumların (il özel idaresi, belediye, itfai müdürlüğü, özel denetim şirketleri vd) denetimlerini birleştirerek (ve eksiklerinin de müteselsil sorumluluklarını taşıyarak) bir sistem bütünlüğü içinde Denetim Otoritesi işlevi yapması beklenen Turizm Bakanlığının yöneticisinin (bakan), aynı zamanda otel üzerinden çıkar sağlamasıdır ve bu tam olarak bir Kirli Çıkar Çatışması’dır.
Dilimizdeki kavram eksikleri sorununu kamuoyu gündemine taşımak amacıyla oluşturulan Kavram Mutfağının[3] amacı böylelikle daha iyi anlaşılabilecektir.
Özet olarak denilebilir ki, “bir sorunla -enflasyon, Cumhuriyetin aşındırılması ya da dış güçlerin yıkıcı etkileri- karşılaşıldığında, ilk bakılması gereken yer hangi kavramların eksik olduğudur.” Bu yapılmadığı sürece bakanlar kendi kurumlarına mal satmaya ya da otel pazarlamaya devam edecekler; ölen insanların ölüm raporlarında ise (rutubet veya ışıklı yön göstergesi eksiği gibi) yanlış tanılar yer alacaktır.
27 Ocak 2025
[1] “Büyücüler ve Sistem Tıkanması” için bkz. https://tinaztitiz.com/3303
[2] Kirli Çıkar Çatışması için bkz. https://kavrammutfagi.com/kavram/kirli-cikar-catismasi–conflict-of-interest–cikar-celiskisi
[3] Kavram Mutfağı’nın misyonu için bkz. https://kavrammutfagi.com/hakkimizda
-
Oca 07 2025 Zamana Yaymak: Fark Yaratıcı bir Sorun Çözme Aracı
Son 20 yıl boyunca giderek artan ölçüde “laiklik, demokrasi, hukukun üstünlüğü gibi Cumhuriyet kurumlarına karşı sistemli bir yıpratılma uygulandığı” bir gözlemden yola çıkıyorum.
Bu sürecin en belirgin özelliği özenli biçimde zamana yayılmışlığıdır[1]. Karşı devrim denilebilecek bu sürece karşı muhalefet cephesinin (siyasi partiler, STK, bireyler) bir noktadan direktif almışçasına ortak tutumu ise, sadakatle uygulanan planın her adımına karşı, hemen o an içinde sonuç vermek üzere (yani şimdi ve burada- Ş/B) karşı bir hamle[2] ilan etmesi, ardından da bir sonraki yıkıcı hamlenin beklenmesidir.
Bu tutum yalnız siyasi partilere özgü görünmüyor. Örneğin bir üniversitemize yapılan “operasyona” karşı, akademisyenlerin tepkisi idareyi girişimden vazgeçirmek şeklinde olmuştur.
İdarenin, elindeki güçleri bir defada kullanarak Ş/B sonuç alması mümkün iken, başarı(!) şansını garantilemek uğruna zamana yaydığı operasyona karşı akademisyenler, üstün durumda oldukları soft yetkinlikleri kullanarak stratejik çareler üretip öne geçmek yerine Ş/B sonuçlar beklentisiyle idareyi utandırmak gibi çok zayıf bir koz yardımıyla geri adım attırma yolunu tercih etmişlerdir.
Soft yetkinlikler deyimiyle kastım, daha yetkin kolektif akıl algoritmaları üretebilecek iç ve dıştaki akademisyenler arasında ağlar oluşturmak; bu ağlar yoluyla hem olayı “idarenin münferit bir tasarrufu” görüntüsünden çıkarmak, hem de sanal ortamda üniversite modelleri[3] gibi suyun zaten akmakta olduğu yöne doğru ilerlemek gibi tutumlardır. Bunun yerine zaten asimetrik olan güç dengesini daha da bozan, muhalif kesimlerin Ş/B tutkusunun nedeni ne olabilir?
Sebepler çeşitli olabilir ama sonuç bellidir: Cumhuriyet kurumlarının korunamayışı! Bu başarısızlığın nedenleri çeşitli olsa da içinde kötü niyet olmadığı açıktır. Sebeplerden birisinin saklı kibir olduğunu düşünüyorum. Hayvan ve bitki dostlarımızın sınırlı nöron sayılarına sahip olmaları, aralarında mükemmel dayanışma algoritmaları oluşturmalarına yol açarken; türümüz (büyük çoğunluğu) Ş/B’nın şehveti ve nöron bağlantı zenginliğinin kibirine yenilmiş sonuç olarak da Kolektif Akıl Yetmezliği ile yenik düşmüştür.
YZ destekli insan kümesi zekasına[4] karşı olumsuz yaklaşımların altında, bu kibire eşlik ediyor olabilecek “yeterli çabanın harcanmasındaki çekingenlik” ve “bildiklerinin doğruluğu yönündeki kuşkusuzluk” da yatıyor olabilir.
Cumhuriyetimizin başına gelen, bir üniversite özelinde örneklenen, ama hemen tüm sorunlar karşısında tekrarlandığına şahit olduğumuz trajedi de -kanımca- budur.
Bu durumda doğru bir soru şu olabilir (mi?): Benzer yıkım girişimlerini birer öğrenme fırsatına çevirip, sahip olduğumuz beşeri sermayeden yararlanarak yıkıma eşlik eden ezberlerimizin dışında yapılar[5] kurabilir miyiz? En çok sıkıntısını çektiğimiz sorun alanı olan eğitim bunun için doğal aday değil mi? Kısa yoldan akademik unvan üretimi için apartman dairelerinde kurulan üniversitelere para döküp diploma almaya çalışan potansiyel Faydasız Sınıf[6] üyeleri yerine teknolojinin imkanlarını kullanarak her evi birer Bireysel Öğrenme Evi’ne çevirmek.
Genelde usta zanaatkârlar için söylenen “hangi aracı nerede kullanacağını bilen ve takımlarını da işe göre çeşitlendiren kişi” tanımı, sorunlar -özellikle de ilk defa karşılaşılan sorunlar- için geçerlidir.
Demokratik gelenekler içinde yönetilen kurumlar ve idare arasındaki anlaşmazlıklarda Ş/B türü çözümler işe yararken, kurumları ideolojik amaçlar için zamana yayılı olarak dönüştürmeye kararlı yönetimlere karşı yine aynı türde (zamana yayılı) araçlar zorunlu hale geliyor.
Bunlardan ilki için ezberlerimizde tuttuğumuz listeden alışkın olunan birini seçerken; ikinci durum için mutlaka daha yetkin akıllar üretmek gerekecektir. Bunun kolektif akıllar olacağı, hatta YZ destekli hibrit küme akılları olacağı açıktır. Toplumumuz henüz bunu tartışmıyor. Tecrübeler -Pascal’ın ünlü sözü uyarınca- bunu biraz acıtarak öğretecektir.
07.01.2025
[1] Kaderin bir cilvesi midir bilinmez, ama Beyaz Nokta’nın tam 5 yıl önce Ş/B tutkusuna karşı ortaya attığı Sosyal Tohumlama kavramı (http://bit.ly/2FumYIw), halâ birkaç kişi arasında kalmışken, karşı devrimcilerin bu yöntemi neredeyse kusursuz uygulamalarıdır.
[2] Bkz. Kozsuz Meydan Okuma: https://tinyurl.com/mtsy967p
[3] YZ’nın gelişimi karşısında üniversite eğitiminin nasıl dönüştüğüne ilişkin kısa bir GPT Akademik Arama Uzmanı yorumu için bkz: https://chatgpt.com/share/677d3232-c738-800c-ab97-894bfc78341b
[4] Hybrid Human Swarm Intelligence (HHSI): bkz. https://bit.ly/3BNd5Jb
[5] Bkz: https://chatgpt.com/share/677d3232-c738-800c-ab97-894bfc78341b