• SORULAR YANITLARDIR!

    ·         Sorular cevaplardır..Yeter ki doğru sorulsunlar.

    ·         “Soru sormak” ile ilgili kimi sözler:

    • Kişi, sorabilmek için okumalıdır. Franz Kafka
    • Doğru soruları bulunuz. Cevapları icadetmenize gerek kalmayacak, mevcut cevapları bulacaksınız. Jonas Salk
    • Sorma eğilimi edinmiş kişiler ve sorma kültürü yaratabilmiş kurumlar başarılı olacaklardır. Anonim
    • İş idaresi okulları ve sayısız kitap, istatistik, örgütlenme, değişim yönetimi gibi konuları öğretirken, soru sorma sanatı hakkında çok az işe yarar görüş kazandırılar. Anonim
    • Aşikar olanın irdelenebilmesi için çok sıradışı bir akıl gerekir. A.N.Whitehead
    • Önemli olan sorgulamayı kesmemektir. Merak, varoluş için kendinin sebebidir. A.Einstein
    • Bilmemek kötüdür, bilmeyi arzu etmemek daha da kötüdür. Nijerya atasözü
    • Sağduyulu bir soru bilgeliğin yarısıdır. F.Bacon
    • İyi sorular kolay cevaplardan üstündür. P.Samuelson
    • Etkili lider doğrudan emir vermez soru sorar. Dale Carnegie
    • Cehalet asla soru üretmez. B.Disraeli
    • Hiç kimse, sormayı durdurana kadar gerçek bir aptal olmaz. Charles Steinmetz
    • Akıllı bir kişinin soruları, yanıtların yarısını içerir. Solomon Ibn Gabirol
    • İfade ettiğim her cümle bir belirtim olarak değil bir soru olarak anlaşılmalıdır. Niels Bohr
    • Bir insanın zeki olup olmadığını yanıtlarından anlayabilirsiniz. Onun bilge olup olmadığını ise sorularına bakarak söyleyebilirsiniz. Naguib Mahfouz
    • Yanıtlarım için sorularınız var mı? H.Kissinger

    ·         I.Q.Q.= Intelligent Questioning Quotient… Artık “zeka” yerine, Soru Sorma Zekası kavramı kullanılıyor..

    ·         Doğru soruların neler olduğunu bulabilmek hemen hemen sorunu çözmek demektir.

    ·         Bir soruna nasıl yaklaşacağımızı bilemediğimiz zaman ilk yapmamız gereken, cevaplarını bilebileceğimiz bazı basit sorular bularak ilerlemeye çalışmaktır.

    ·         Çünkü, soruların yanıtları kendi içlerinde saklıdır. Sorular sorarak onları ortaya çıkarabiliriz.

    ·         Hattâ diyebiliriz ki: sorular yanıtlardır!

    ·         İşte size bazı sorunlar ve doğru sorulmamış -kısır- sorular:

    • “Bu işin sonu n’olacak?”
    • “Ben şimdi n’apim?”
    • “Bu işin çaresi nedir?”
    • “Sorunlarımı kim çözer?”
    • “Nasıl iş bulurum?”
    • “Bana kim iş verir?”

    ·         “Kısır” sorular yol kaybettirir; “yol açıcı” sorular yol buldurur..

    ·         “Yol açıcı” soruların 3 ortak özelliği şunlar olmalı:

    • Tekil (singular) olmalı; Yani, birbirinden farklı cevapları olabilecek sorular birleştirilmemeli
    • Belirli (definite) olmalı; Yani, muğlâk -açılmaya muhtaç- kavramlar kullanılmamalı.
    • Net (clear)  olmalı; Yani, ne söylenip yazıldığı tam anlaşılmalı.

    Salı, 4 Haziran 2002

  • KENDİNİ DEĞİŞTİRME İRADESİ YETERSİZLİĞİ ve BİR YAKLAŞIM

    Sorun nedir?

    Bir alışkanlığını değiştirmek ya da yeni bir alışkanlık edinmekte sorunlarla karşılaşmamış kişi sayısı herhalde çok azdır. Halbuki kolayca görülebilir ki mevcut yaşam alanının sınırlarını zorlayıp genişletmek ve bu yolla yeni refah ve/ya mutluluk ürünlerine erişmek isteyen herkes kimi alışkanlıklarından vazgeçmek, kimilerini de edinmek gibi bir durumla karşılaşır.

    Üniversiteyi bitirip iş bulamayan kişi, eğitimi sırasında öğrendiklerinin yetmediğini, ekonomik yaşamın kendisinden o güne kadar pek önem vermediği bir dizi bilgi, beceri, tutum ve davranışı beklediğini bir şokla görür. Ama onları kazanması için bir dizi alışkanlığını değiştirmesi ve bir o kadarını da edinmesi gerektiğini görür ve mesele gelir Kendini Değiştirme İradesi -KeDİ diyelim- yetmezliğine dayanır.

    Aşırı kilolarından kurtulmak, sigara veya alkolden uzaklaşmak ya da o güne kadar pek önemsemedikleri ölçüde kişilerarası ilişkilerini geliştirmek isteyen kişilerin karşılaştıkları sorunlar da benzerdir.

    İşin ilginç yanı, iş yaşamına uyum göstermek, zayıflamak ya da sigara bırakmak isteyenlerin hemen hepsi de bunların teknik olarak “nasıl” yapılması gerektiğini gayet iyi bilmektedirler. Kitle iletişim araçları, ticari eğitim kuruluşları ya da insanların kendi aralarında oluşturdukları kulak okulları bu teknik araçlar hakkında sürekli bilgi iletirler. Bunların bir bölümü hurafe türünde de olsa büyük bölümü doğrudur.

    Kilo vermek isteyenlerin egzersiz yapmaları, yüksek kalorili yiyeceklerden uzak durmaları, öğün atlatmamaları ve de bunları yapmadıkları takdirde kendilerini bekleyen riskler bu kişilerce tam tamına bilinmektedir. Sigara içenler, bırakmak için önce pasif içme ortamlarından uzaklaşmaları gerektiğini, bunu yapmazlarsa gelecekte karşılaşabilecekleri hastalıkların neler olabileceğinin neredeyse bir uzman hekim kadar farkındadırlar. En azından bir bölümü böyledir.

    Kişisel ilişkilerini geliştirmek isteyenlerin sorunları da benzerdir. Tanıdıkları hakkında daha ayrıntılı bilgiler edinmek, bunları bir şekilde bir veri tabanında tutmak, sık aralıklarla güncellemek, yeni tanıdıklar edinmek için uygun ortamlarda bulunmak, o ortamların normlarını öğrenip asgari ölçülerde uymak gerektiğini bilen -ya da bir şekilde öğrenen- gençler, bunları uygulamaya sıra geldiğinde yine aynı engele çarparlar: Kendini Değiştirme İradesi yetmezliği!..KeDİ.

    İşte bütün bu kişiler bu yüksek bilinç düzeylerine rağmen alışkanlıklarından vazgeçememekte ya da yenilerini edinememektedirler.

    KeDİ yetmezliğinin yapısı..

    Alışık olduğumuz siyah-beyaz mantık düzenimiz herşeyi iki uçlu olarak gösterir. Bir şey ya iyi ya da kötüdür, soğuk ya da sıcaktır, uzun ya da kısadır. Bir kişideki KeDi ya vardır ya yoktur vs.

    Gerçek ise böyle değildir. Siyahla beyaz arasında sonsuz gri tonlar, soğukla sıcak arasında sonsuz ılık dereceler, uzunla kısa arasında sonsuz orta’lar vardır. Benzer şekilde kişilerin KeDi de tam ile hiç arasında sonsuz tonlara ayrılmıştır, bu bir.

    İkincisi, KeDİ yetmezliği bir bütün değildir. Ortada, kişinin fizik ve psişik benliği ile irtibatlı bir çekirdek ile onun çevresinde sıralanmış, çekirdekle bir bütünmüş gibi görünen, ama dikkatli incelendiğinde çekirdek ile bağlantıları çok daha zayıf parçalardan ibaret bileşik bir yetmezlik söz konusudur.

    Çekirdek nedir, çevresinde neler vardır?

    KeDİ yetmezliğinin çekirdeği, ne şekilde oluştuğu bu yazının konusu açısından önem taşımayan fiziki ve/ya psişik “alışkanlık(lar)”dır ve doğrudan -yani çevresindekilerden ayırıp yalıtmadan- değiştirilmesi gerçekten de pek kolay olmayabilmektedir.

    Sigara içen kişi için kandaki nikotin düzeyi “alışkanlık”ın fiziki parçasını, sıkıntı ve sevinçlerini paylaşma arzusu ise psişik parçasını oluşturur. Bunların çevresinde yer alan kimi parçalar ise şunlar olabilir:

    • pasif içme ortamlarında bulunma,

    • sigara ikramlaşması,

    • otlanma tabir edilen kültürel kod,

    • spor yapmama,

    • kaderini tamamen kendi dışındaki dünyaya bıraktıran, bir çeşit uyanık-uyku hali,

    • sigara konusundaki hurafeler (“doktor günde 3 tane içmeme izin verdi”, “sigara içiyorum ama bol bol da temiz hava alıyorum”, “bırakırsam stres daha kötü”, “filanca içmedi ama kanser oldu”, “hiç zararını görmüyorum” vbg),

    • sigara harcamalarının daha öncelikli giderlerin önüne geçmesine yol açan, bireysel/ailesel bütçe yapmama alışkanlığı,

    • sigara kokusundan hoşnut olmayanların gösterdikleri yersiz tolerans,

    • yanında sigara içilerek sağlıkları tehdit edilenlerin gösterdikleri yersiz tolerans,

    • “dostluk” kavramına yersiz olarak yüklenmiş bulunan “zararına dahi olsa uyarmama” kültürel kodu,

    • ve diğer birçoğu

    Daha da uzatılabilecek bu listeden hemen görülebilecek bir gerçek, bunların fizik veya psişik benliklerle olan bağlantılarının zayıflığıdır. Örneğin kandaki nikotin düzeyinin düşürülmesi ve pasif sigara içme ortamlarında bulunmaktan kaçınmanın ne kadar farklı olduklarına dikkat edilmelidir. Kişi pek bir güçlüğe uğramadan bu tür pasif ortamlarda bulunmamayı seçebilir ve bunun kendisine yükleyebileceği bir fiziki ve/ya psişik yük yoktur. Kandaki nikotin düzeyi ise çok daha sert bir çekirdektir.

    Kilo sorunu olan kişide ise kandaki şeker düzeyinin düşmesiyle doğan açlık hissi ve damak tadı alışkanlıkları fiziki parçalar, sıkıntı ve sevinç kutlamaları ise psişik parçalardır.

    Kişisel ilişkilerinin geliştirilmesi konusundaki çekirdek ise, kişiler arası ilişkilerin yanlış olarak bir karşılık -maddi ve/ya manevi- ödemeden bir şey istemek gibi değerlendirilme alışkanlığıdır. Bunun çevresini ise, fizik veya psişik benliğimizle bağlantıları çok daha zayıf bir dizi alışkanlık sarmaktadır.

    KeDİ tümörü??

    Bir çekirdek ve çevresindeki parçalardan oluşan KeDİ yetmezliği bir tümör gibi irileşmek ve başka alanlara atlayarak oralarda da kendini tekrarlamak eğilimindedir. Herhangi bir alanda ve herhangi bir biçimde oluşmuş bir yetmezliğin hem çekirdeği hem de çevresindeki parçalar zamanla çevrelerine yeni parçaları çekerek büyümek eğilimindedirler. Örneğin, sigara alışkanlığının çekirdeğini oluşturan “kandaki nikotin düzeyi” giderek ancak daha yüksek düzeylerde sağlanmak kaydıyla eski zevk düzeyini sağlayabilmektedir. Başlangıçta birkaç tane ve arasıra içilen sigaranın zamanla birkaç pakete çıkmasının nedeni budur.

    Çekirdek böylece büyüme eğilimine girince bu ihtiyacını çevresindeki destekleyici parçalardan almaya çalışacaktır. Bu parçaların herbirinin destekleme potansiyelleri ise sınırlıdır. Bir kişi artan nikotin ihtiyacını örneğin giderek daha çok pasif ortamlarda bulunarak karşılayamayacağına göre, yeni parçalar edinmek zorundadır. Bu yeni parça örneğin daha sert sigara türlerine geçiş, sigara ile birlikte pipo veya sigar içmeye başlama, alkolle birleştirerek daha iyi bir kendini onaylama ortamı yaratma ya da daha etkili parçalar -hap gibi- eklemek olabilir.

    Bu yeni eklenen parçalar bazen bizzat bir çekirdek halini alabilir ve ana çekirdekten hariç bir tümör oluşumu sürecini başlatır. Bunun üzerine alışkanlıklarla başa çıkmadaki başarısız girişimler bindiğinde kişi kendi kendine şu mesajı güçlü olarak vermeye -ve her gün tekrar tekrar vermeye- başlamaktadır: “benim iradem zayıf, sigarayı da bırakamam, kilo da veremem, yeni ilişkiler de kuramam, kader beni nereye sürüklerse oraya giderim”. Bu terminal duruma alışkanlıkların trajedisi de denilebilir.

    KeDİ yetmezliğinin yapısı ve yayılarak tüm benliğimizi sarma süreci, gözümüze niçin başedilemez göründüğünü de açıklamaktadır.

    Buradan bir çıkış yolu üretilebiliyor..

    Bu mekanizma anlaşılınca başa çıkma yolu da belirginleşmektedir:

    Adım 1 – Değiştirilmek veya edinilmek istenilen alışkanlığın çekirdeğinin ve onu çevreleyen parçaların farkına varılması,

    Adım 2 – Çekirdek ile ilgili hiçbir girişimde bulunulmaması; böylece, bir süre destek öğelerinden arındırılıp gerçek büyüklüğüne indirilene kadar beklenmesi. Bu süre içinde, çekirdeği çevreleyen parçaların -en önemlilerinden başlayarak- her biri için birer “sakınma plânı” yapılması ve plânların uygulamaya konulması,

    Adım 3 – Çevresi ile etkileşimi zayıflatılarak yalnız bırakılmış çekirdekteki KeDİ yetmezliği üzerine bir dizi araçla –söz vermek, yaptırımlı güvence vermek, dayanışma ağı oluşturmak vbg– gitmek.

    Sonuç

    Kendini değiştirmek, yaşam alanı sınırlarımızı genişletebilmenin anahtarıdır. Bunun know-how’ı ise, genişletmek istediğimiz sınırlarımızın teknik yanlarını bilmek kadar -hattâ ondan daha önemli olarak- değişime engel olan yetersizliğimizin yapısını bilmeye bağlıdır. O yapı hakkındaki farkındalığımızı artırabildiğimiz ölçüde başarı şansımız artacak, körlemesine üzerine gittiğimiz takdirde ise oluşabilecek başarısızlıklar kendimizi haksız yere “iradesi zayıf” olarak nitelememize yol açacaktır.

    Kendimizi değiştirebilmemiz mümkündür ve bu sandığımız kadar güç değildir. Ama önce şu soruyu içtenlikle yanıtlayabilmeliyiz: kendimizi değiştirmeyi ne kadar istiyoruz ve gerçekten ne kadar istiyoruz?

    The Politics of Ecstacy, Dr. Timothy Leary, Tom Robbins, Ronin Publishing

    Sayfa 1 / 3

  • KREDİ FAİZİ PARANIN

    FİYATIYSA !

    Yüksek enflasyonla yaşamaya başladığımız yıllardır bu yana, yüksek kredi faizlerinden yakınmak adet olmuştur. Kredi kullanan sanayiciler rekabet güçlerinin düşüklüğünü daima yüksek kredi faizleriyle açıklarlar. Bu, bir ölçüde doğrudur da.. Çünkü, para ve onun fiyatı demek olan faiz de ürünlerinin bir girdisidir.

    Faiz denilen kavrama “paranın fiyatı” olarak bakıldığında, tüm şikayetlerin para fiyatına yüklenemeyeceği bir resim ortaya çıkmaktadır. Fiyatı pahalı bir mal veya hizmet halinde ya daha ucuz alternatifler aranıp bulunur ya da o mal veya hizmet, elde mevcut parasal kaynaklar aşılmayacak şekilde daha az kullanılır.

    Ama böyle yapılmayıp, mevcut kaynakların yetmeyeceği ölçüde o mal veya hizmetten kullanılmaya devam edilirse o takdirde sorun doğar. Doğan sorun, çığ şeklinde büyüyen bir borç yüküdür.

    Faizi, paranın fiyatı olarak değil de hükümet tarafından belirlenen (ve dolayısıyla istenilirse düşürülebilecek olan) bir parametre olarak anladığımız sürece, bu borç çığından kurtulmanın imkanı da yoktur.

    Pekiyi, pahalı paraya göre davranmak mümkün müdür? Evet, hem mümkündür hem de zorunludur. Üretilecek mal veya hizmetin parasal girdisini azaltmak, onu azaltmak için de paranın harcandığı kalemleri daha az ve daha verimli kullanmak sorunun çözümüdür.

    Bu, küçülmek, sistemleri yeniden kurmak, daha az stokla çalışmak, ürün standardizasyonuna gitmek, gayrımenkulleri paraya çevirerek öz kaynakları artırmak ve böylece borç-faiz-borç artışı sarmalı’ndan kurtulmak, bunlar yeterli olamıyorsa o ürünler yerine daha da az para kullanan ürünlere yönelmek demektir.

    Para girdisi azaltılmadan daha çok üreterek, daha çok satmaya çalışarak bu sarmal’dan çıkmak güçtür. Daha doğrusu, para maliyetinin ihmal edilebilecek bir orana düşmesini sağlayabilecek bir satış hacmine ulaşmak güçtür.

    Para girdisi az olan ürünler teknoloji yoğun ürünlerdir. Bu ise, faiz yüksekliğinden bunalıp yeni ürünlere yönelmek isteyenlerin teknoloji üretimine ya da OEM tipi üretime yönelmeleri zorunluğu demektir.

    Bu bağlamda üreticilere düşen görevler bunlardır. Hükümete düşen görev ise küçülmeyi kolaylaştırmaktır.

    Batmış bir kuruluşun kimseye faydası olamaz. Ne istihdam yaratabilir ve ne de vergi verebilir. O halde, işletmelerin küçülmelerine engel olan ögeleri asgariye indirmek şarttır. Bu, özel sektör için böyle olduğu gibi özelleştirilecek KİT’ler için de böyledir.

    İrileşip esnekliğini kaybetmiş KİT’leri kimse satın almaz. Hibe edilseler dahi, üretmekte oldukları zararı kimse finanse etmez. O halde KİT’lerin özelleştirilebilmeleri de küçülmelerine ve böylece iyileşmelerine bağlıdır.

    Mevcut pratikte küçülmenin karşısındaki en büyük engel kıdem tazminatları ve enflasyona endekslenmiş ücretlerdir.

    Buna göre, yapılması gereken iki şeyden ilki, küçülerek rasyonalize olmak isteyen kuruluşların kıdem tazminatları için sıfır faizli ve uzun vadeli kredi verilmesi (ki bu vergi taksitlendirmesi biçiminde de olabilir), ikincisi ise ücret ve fiyat artışlarının belirli süre için sınırlanmasıdır.

    Bunlar yapılmadığı takdirde hileli iflaslar yoluyla kuruluşlar uygun olmayan biçimde kendilerini küçültecekler ve bundan hem ekonomi ve hem de çalışanlar zarar göreceklerdir.

  • “BİR DİRHEM ETİK BİN AYIP ÖRTER!”

    Etik kural Kuralın kötüye kullanımı örnekleri

    Kötüye kullanımı önlemek için

    Mevzuat yoluyla yapılabilecekler

    Mevzuat hükümlerinin uygulamasının olası sonuçları

    Zamanındalık

    Randevulara gecikmeyi adet haline getirmek. Bu bağlamda örneğin:

    • Toplantılara geç kalmayı adet edinmek:

      • Kamu kesiminde

    Devlet Personel Yasasının ilgili yönetmeliklerinde, bu ve benzer gecikmeleri tanımlayan ve her birini önleyici hükümler konulabilir. Örneğin, gecikenlere ceza verilmesi vb..

    1. Kural kirlenmesi (regulation pollution) artar,

    2. Gecikmenin “adet edinilmesi” ile “zorunlu gecikme” ayrımı üzerinde tartışmalar doğar,

    3. Uygulamalardan doğan haksızlıklar için idari mahkemelere başvurulur,

    4. Çalışan-çalıştıran ilişkileri gerginleşir,

    5. Yalan söyleme yaygınlaşır,

    6. Gecikmelerin daha objektif yollarla saptanması için elektronik vd çareler uygulanır ve bunlar:

    • gereksiz masrafa yol açar,

    • yeni haksızlıklara neden olur ve bunların giderilmesi için ek mevzuat düzenlemeleri gerekir ve bu süreç bitmez.

      • Böylece oluşan labirentler içinden yol bulmayı kendine iş edinmiş tipler doğar,

      • Yöneticiler, zamanlarının önemli bir bölümünü bu konulardaki çatışmaları çözmeye harcarlar.

    SONUÇ

    • Kişilerin değer sistemleri içine yerleşmiş bir etik norm yerine, beklenen souçların mevzuat yoluyla elde edilebilmesi güç, çoğu zaman da imkânsızdır. Üstüne üstlük, bu yararsız mevzuatın yarattığı sorunlar da ek mevzuat ihtiyaçları yaratacaktır.

    • Türkiye, ülke ve çeşitli kurumları olarak sorunlarını sürekli olarak mevzuat -anayasa, yasalar, tüzükler vbg- yoluyla çözmeye çalışmaktadır. Bu ise zaman içinde bir kural kirliliği ortamı yaratmıştır. Bu kirlilik ortamının kendisi -bir başka neden olmasa dahi- durduk yerde sorunlar üretmektedir.

    Tınaz Titiz, Etik Güvence (EG) sözleşmesini (https://www.tinaztitiz.com/hizmet.php?i=1) imzalamış bir yönetim danışmanıdır.

  • KENDİNİ DEĞİŞTİRME İRADESİ YETERSİZLİĞİ ve BİR YAKLAŞIM

    Sorun nedir?

    Bir alışkanlığını değiştirmek ya da yeni bir alışkanlık edinmekte sorunlarla karşılaşmamış kişi sayısı herhalde çok azdır. Halbuki kolayca görülebilir ki mevcut yaşam alanının sınırlarını zorlayıp genişletmek ve bu yolla yeni refah ve/ya mutluluk ürünlerine erişmek isteyen herkes kimi alışkanlıklarından vazgeçmek, kimilerini de edinmek gibi bir durumla karşılaşır.

    Üniversiteyi bitirip iş bulamayan kişi, eğitimi sırasında öğrendiklerinin yetmediğini, ekonomik yaşamın kendisinden o güne kadar pek önem vermediği bir dizi bilgi, beceri, tutum ve davranışı beklediğini bir şokla görür. Ama onları kazanması için bir dizi alışkanlığını değiştirmesi ve bir o kadarını da edinmesi gerektiğini görür ve mesele gelir Kendini Değiştirme İradesi -KeDİ diyelim- yetmezliğine dayanır.

    Aşırı kilolarından kurtulmak, sigara veya alkolden uzaklaşmak ya da o güne kadar pek önemsemedikleri ölçüde kişilerarası ilişkilerini geliştirmek isteyen kişilerin karşılaştıkları sorunlar da benzerdir.

    İşin ilginç yanı, iş yaşamına uyum göstermek, zayıflamak ya da sigara bırakmak isteyenlerin hemen hepsi de bunların teknik olarak “nasıl” yapılması gerektiğini gayet iyi bilmektedirler. Kitle iletişim araçları, ticari eğitim kuruluşları ya da insanların kendi aralarında oluşturdukları kulak okulları bu teknik araçlar hakkında sürekli bilgi iletirler. Bunların bir bölümü hurafe türünde de olsa büyük bölümü doğrudur.

    Kilo vermek isteyenlerin egzersiz yapmaları, yüksek kalorili yiyeceklerden uzak durmaları, öğün atlatmamaları ve de bunları yapmadıkları takdirde kendilerini bekleyen riskler bu kişilerce tam tamına bilinmektedir. Sigara içenler, bırakmak için önce pasif içme ortamlarından uzaklaşmaları gerektiğini, bunu yapmazlarsa gelecekte karşılaşabilecekleri hastalıkların neler olabileceğinin neredeyse bir uzman hekim kadar farkındadırlar. En azından bir bölümü böyledir.

    Kişisel ilişkilerini geliştirmek isteyenlerin sorunları da benzerdir. Tanıdıkları hakkında daha ayrıntılı bilgiler edinmek, bunları bir şekilde bir veri tabanında tutmak, sık aralıklarla güncellemek, yeni tanıdıklar edinmek için uygun ortamlarda bulunmak, o ortamların normlarını öğrenip asgari ölçülerde uymak gerektiğini bilen -ya da bir şekilde öğrenen- gençler, bunları uygulamaya sıra geldiğinde yine aynı engele çarparlar: Kendini Değiştirme İradesi yetmezliği!..KeDİ.

    İşte bütün bu kişiler bu yüksek bilinç düzeylerine rağmen alışkanlıklarından vazgeçememekte ya da yenilerini edinememektedirler.

    KeDİ yetmezliğinin yapısı..

    Alışık olduğumuz siyah-beyaz mantık düzenimiz herşeyi iki uçlu olarak gösterir. Bir şey ya iyi ya da kötüdür, soğuk ya da sıcaktır, uzun ya da kısadır. Bir kişideki KeDi ya vardır ya yoktur vs.

    Gerçek ise böyle değildir. Siyahla beyaz arasında sonsuz gri tonlar, soğukla sıcak arasında sonsuz ılık dereceler, uzunla kısa arasında sonsuz orta’lar vardır. Benzer şekilde kişilerin KeDi de tam ile hiç arasında sonsuz tonlara ayrılmıştır, bu bir.

    İkincisi, KeDİ yetmezliği bir bütün değildir. Ortada, kişinin fizik ve psişik benliği ile irtibatlı bir çekirdek ile onun çevresinde sıralanmış, çekirdekle bir bütünmüş gibi görünen, ama dikkatli incelendiğinde çekirdek ile bağlantıları çok daha zayıf parçalardan ibaret bileşik bir yetmezlik söz konusudur.

    Çekirdek nedir, çevresinde neler vardır?

    KeDİ yetmezliğinin çekirdeği, ne şekilde oluştuğu bu yazının konusu açısından önem taşımayan fiziki ve/ya psişik “alışkanlık(lar)”dır ve doğrudan -yani çevresindekilerden ayırıp yalıtmadan- değiştirilmesi gerçekten de pek kolay olmayabilmektedir.

    Sigara içen kişi için kandaki nikotin düzeyi “alışkanlık”ın fiziki parçasını, sıkıntı ve sevinçlerini paylaşma arzusu ise psişik parçasını oluşturur. Bunların çevresinde yer alan kimi parçalar ise şunlar olabilir:

    • pasif içme ortamlarında bulunma,

    • sigara ikramlaşması,

    • otlanma tabir edilen kültürel kod,

    • spor yapmama,

    • kaderini tamamen kendi dışındaki dünyaya bıraktıran, bir çeşit uyanık-uyku hali,

    • sigara konusundaki hurafeler (“doktor günde 3 tane içmeme izin verdi”, “sigara içiyorum ama bol bol da temiz hava alıyorum”, “bırakırsam stres daha kötü”, “filanca içmedi ama kanser oldu”, “hiç zararını görmüyorum” vbg),

    • sigara harcamalarının daha öncelikli giderlerin önüne geçmesine yol açan, bireysel/ailesel bütçe yapmama alışkanlığı,

    • sigara kokusundan hoşnut olmayanların gösterdikleri yersiz tolerans,

    • yanında sigara içilerek sağlıkları tehdit edilenlerin gösterdikleri yersiz tolerans,

    • “dostluk” kavramına yersiz olarak yüklenmiş bulunan “zararına dahi olsa uyarmama” kültürel kodu,

    • ve diğer birçoğu

    Daha da uzatılabilecek bu listeden hemen görülebilecek bir gerçek, bunların fizik veya psişik benliklerle olan bağlantılarının zayıflığıdır. Örneğin kandaki nikotin düzeyinin düşürülmesi ve pasif sigara içme ortamlarında bulunmaktan kaçınmanın ne kadar farklı olduklarına dikkat edilmelidir. Kişi pek bir güçlüğe uğramadan bu tür pasif ortamlarda bulunmamayı seçebilir ve bunun kendisine yükleyebileceği bir fiziki ve/ya psişik yük yoktur. Kandaki nikotin düzeyi ise çok daha sert bir çekirdektir.

    Kilo sorunu olan kişide ise kandaki şeker düzeyinin düşmesiyle doğan açlık hissi ve damak tadı alışkanlıkları fiziki parçalar, sıkıntı ve sevinç kutlamaları ise psişik parçalardır.

    Kişisel ilişkilerinin geliştirilmesi konusundaki çekirdek ise, kişiler arası ilişkilerin yanlış olarak bir karşılık -maddi ve/ya manevi- ödemeden bir şey istemek gibi değerlendirilme alışkanlığıdır. Bunun çevresini ise, fizik veya psişik benliğimizle bağlantıları çok daha zayıf bir dizi alışkanlık sarmaktadır.

    KeDİ tümörü??

    Bir çekirdek ve çevresindeki parçalardan oluşan KeDİ yetmezliği bir tümör gibi irileşmek ve başka alanlara atlayarak oralarda da kendini tekrarlamak eğilimindedir. Herhangi bir alanda ve herhangi bir biçimde oluşmuş bir yetmezliğin hem çekirdeği hem de çevresindeki parçalar zamanla çevrelerine yeni parçaları çekerek büyümek eğilimindedirler. Örneğin, sigara alışkanlığının çekirdeğini oluşturan “kandaki nikotin düzeyi” giderek ancak daha yüksek düzeylerde sağlanmak kaydıyla eski zevk düzeyini sağlayabilmektedir. Başlangıçta birkaç tane ve arasıra içilen sigaranın zamanla birkaç pakete çıkmasının nedeni budur.

    Çekirdek böylece büyüme eğilimine girince bu ihtiyacını çevresindeki destekleyici parçalardan almaya çalışacaktır. Bu parçaların herbirinin destekleme potansiyelleri ise sınırlıdır. Bir kişi artan nikotin ihtiyacını örneğin giderek daha çok pasif ortamlarda bulunarak karşılayamayacağına göre, yeni parçalar edinmek zorundadır. Bu yeni parça örneğin daha sert sigara türlerine geçiş, sigara ile birlikte pipo veya sigar içmeye başlama, alkolle birleştirerek daha iyi bir kendini onaylama ortamı yaratma ya da daha etkili parçalar -hap gibi- eklemek olabilir.

    Bu yeni eklenen parçalar bazen bizzat bir çekirdek halini alabilir ve ana çekirdekten hariç bir tümör oluşumu sürecini başlatır. Bunun üzerine alışkanlıklarla başa çıkmadaki başarısız girişimler bindiğinde kişi kendi kendine şu mesajı güçlü olarak vermeye -ve her gün tekrar tekrar vermeye- başlamaktadır: “benim iradem zayıf, sigarayı da bırakamam, kilo da veremem, yeni ilişkiler de kuramam, kader beni nereye sürüklerse oraya giderim”. Bu terminal duruma alışkanlıkların trajedisi de denilebilir.

    KeDİ yetmezliğinin yapısı ve yayılarak tüm benliğimizi sarma süreci, gözümüze niçin başedilemez göründüğünü de açıklamaktadır.

    Buradan bir çıkış yolu üretilebiliyor..

    Bu mekanizma anlaşılınca başa çıkma yolu da belirginleşmektedir:

    Adım 1 – Değiştirilmek veya edinilmek istenilen alışkanlığın çekirdeğinin ve onu çevreleyen parçaların farkına varılması,

    Adım 2 – Çekirdek ile ilgili hiçbir girişimde bulunulmaması; böylece, bir süre destek öğelerinden arındırılıp gerçek büyüklüğüne indirilene kadar beklenmesi. Bu süre içinde, çekirdeği çevreleyen parçaların -en önemlilerinden başlayarak- her biri için birer “sakınma plânı” yapılması ve plânların uygulamaya konulması,

    Adım 3 – Çevresi ile etkileşimi zayıflatılarak yalnız bırakılmış çekirdekteki KeDİ yetmezliği üzerine bir dizi araçla –söz vermek, yaptırımlı güvence vermek, dayanışma ağı oluşturmak vbg– gitmek.

    Sonuç

    Kendini değiştirmek, yaşam alanı sınırlarımızı genişletebilmenin anahtarıdır. Bunun know-how’ı ise, genişletmek istediğimiz sınırlarımızın teknik yanlarını bilmek kadar -hattâ ondan daha önemli olarak- değişime engel olan yetersizliğimizin yapısını bilmeye bağlıdır. O yapı hakkındaki farkındalığımızı artırabildiğimiz ölçüde başarı şansımız artacak, körlemesine üzerine gittiğimiz takdirde ise oluşabilecek başarısızlıklar kendimizi haksız yere “iradesi zayıf” olarak nitelememize yol açacaktır.

    Kendimizi değiştirebilmemiz mümkündür ve bu sandığımız kadar güç değildir. Ama önce şu soruyu içtenlikle yanıtlayabilmeliyiz: kendimizi değiştirmeyi ne kadar istiyoruz ve gerçekten ne kadar istiyoruz?

    The Politics of Ecstacy, Dr. Timothy Leary, Tom Robbins, Ronin Publishing

    Sayfa 1 / 3

  • KREDİ FAİZİ PARANIN

    FİYATIYSA !

    Yüksek enflasyonla yaşamaya başladığımız yıllardır bu yana, yüksek kredi faizlerinden yakınmak adet olmuştur. Kredi kullanan sanayiciler rekabet güçlerinin düşüklüğünü daima yüksek kredi faizleriyle açıklarlar. Bu, bir ölçüde doğrudur da.. Çünkü, para ve onun fiyatı demek olan faiz de ürünlerinin bir girdisidir.

    Faiz denilen kavrama “paranın fiyatı” olarak bakıldığında, tüm şikayetlerin para fiyatına yüklenemeyeceği bir resim ortaya çıkmaktadır. Fiyatı pahalı bir mal veya hizmet halinde ya daha ucuz alternatifler aranıp bulunur ya da o mal veya hizmet, elde mevcut parasal kaynaklar aşılmayacak şekilde daha az kullanılır.

    Ama böyle yapılmayıp, mevcut kaynakların yetmeyeceği ölçüde o mal veya hizmetten kullanılmaya devam edilirse o takdirde sorun doğar. Doğan sorun, çığ şeklinde büyüyen bir borç yüküdür.

    Faizi, paranın fiyatı olarak değil de hükümet tarafından belirlenen (ve dolayısıyla istenilirse düşürülebilecek olan) bir parametre olarak anladığımız sürece, bu borç çığından kurtulmanın imkanı da yoktur.

    Pekiyi, pahalı paraya göre davranmak mümkün müdür? Evet, hem mümkündür hem de zorunludur. Üretilecek mal veya hizmetin parasal girdisini azaltmak, onu azaltmak için de paranın harcandığı kalemleri daha az ve daha verimli kullanmak sorunun çözümüdür.

    Bu, küçülmek, sistemleri yeniden kurmak, daha az stokla çalışmak, ürün standardizasyonuna gitmek, gayrımenkulleri paraya çevirerek öz kaynakları artırmak ve böylece borç-faiz-borç artışı sarmalı’ndan kurtulmak, bunlar yeterli olamıyorsa o ürünler yerine daha da az para kullanan ürünlere yönelmek demektir.

    Para girdisi azaltılmadan daha çok üreterek, daha çok satmaya çalışarak bu sarmal’dan çıkmak güçtür. Daha doğrusu, para maliyetinin ihmal edilebilecek bir orana düşmesini sağlayabilecek bir satış hacmine ulaşmak güçtür.

    Para girdisi az olan ürünler teknoloji yoğun ürünlerdir. Bu ise, faiz yüksekliğinden bunalıp yeni ürünlere yönelmek isteyenlerin teknoloji üretimine ya da OEM tipi üretime yönelmeleri zorunluğu demektir.

    Bu bağlamda üreticilere düşen görevler bunlardır. Hükümete düşen görev ise küçülmeyi kolaylaştırmaktır.

    Batmış bir kuruluşun kimseye faydası olamaz. Ne istihdam yaratabilir ve ne de vergi verebilir. O halde, işletmelerin küçülmelerine engel olan ögeleri asgariye indirmek şarttır. Bu, özel sektör için böyle olduğu gibi özelleştirilecek KİT’ler için de böyledir.

    İrileşip esnekliğini kaybetmiş KİT’leri kimse satın almaz. Hibe edilseler dahi, üretmekte oldukları zararı kimse finanse etmez. O halde KİT’lerin özelleştirilebilmeleri de küçülmelerine ve böylece iyileşmelerine bağlıdır.

    Mevcut pratikte küçülmenin karşısındaki en büyük engel kıdem tazminatları ve enflasyona endekslenmiş ücretlerdir.

    Buna göre, yapılması gereken iki şeyden ilki, küçülerek rasyonalize olmak isteyen kuruluşların kıdem tazminatları için sıfır faizli ve uzun vadeli kredi verilmesi (ki bu vergi taksitlendirmesi biçiminde de olabilir), ikincisi ise ücret ve fiyat artışlarının belirli süre için sınırlanmasıdır.

    Bunlar yapılmadığı takdirde hileli iflaslar yoluyla kuruluşlar uygun olmayan biçimde kendilerini küçültecekler ve bundan hem ekonomi ve hem de çalışanlar zarar göreceklerdir.

  • “BİR DİRHEM ETİK BİN AYIP ÖRTER!”

    Etik kural Kuralın kötüye kullanımı örnekleri

    Kötüye kullanımı önlemek için

    Mevzuat yoluyla yapılabilecekler

    Mevzuat hükümlerinin uygulamasının olası sonuçları

    Zamanındalık

    Randevulara gecikmeyi adet haline getirmek. Bu bağlamda örneğin:

    • Toplantılara geç kalmayı adet edinmek:

      • Kamu kesiminde

    Devlet Personel Yasasının ilgili yönetmeliklerinde, bu ve benzer gecikmeleri tanımlayan ve her birini önleyici hükümler konulabilir. Örneğin, gecikenlere ceza verilmesi vb..

    1. Kural kirlenmesi (regulation pollution) artar,

    2. Gecikmenin “adet edinilmesi” ile “zorunlu gecikme” ayrımı üzerinde tartışmalar doğar,

    3. Uygulamalardan doğan haksızlıklar için idari mahkemelere başvurulur,

    4. Çalışan-çalıştıran ilişkileri gerginleşir,

    5. Yalan söyleme yaygınlaşır,

    6. Gecikmelerin daha objektif yollarla saptanması için elektronik vd çareler uygulanır ve bunlar:

    • gereksiz masrafa yol açar,

    • yeni haksızlıklara neden olur ve bunların giderilmesi için ek mevzuat düzenlemeleri gerekir ve bu süreç bitmez.

      • Böylece oluşan labirentler içinden yol bulmayı kendine iş edinmiş tipler doğar,

      • Yöneticiler, zamanlarının önemli bir bölümünü bu konulardaki çatışmaları çözmeye harcarlar.

    SONUÇ

    • Kişilerin değer sistemleri içine yerleşmiş bir etik norm yerine, beklenen souçların mevzuat yoluyla elde edilebilmesi güç, çoğu zaman da imkânsızdır. Üstüne üstlük, bu yararsız mevzuatın yarattığı sorunlar da ek mevzuat ihtiyaçları yaratacaktır.

    • Türkiye, ülke ve çeşitli kurumları olarak sorunlarını sürekli olarak mevzuat -anayasa, yasalar, tüzükler vbg- yoluyla çözmeye çalışmaktadır. Bu ise zaman içinde bir kural kirliliği ortamı yaratmıştır. Bu kirlilik ortamının kendisi -bir başka neden olmasa dahi- durduk yerde sorunlar üretmektedir.

    Tınaz Titiz, Etik Güvence (EG) sözleşmesini (https://www.tinaztitiz.com/hizmet.php?i=1) imzalamış bir yönetim danışmanıdır.

  • KENDİNİ DEĞİŞTİRME İRADESİ YETERSİZLİĞİ ve BİR YAKLAŞIM

    Sorun nedir?

    Bir alışkanlığını değiştirmek ya da yeni bir alışkanlık edinmekte sorunlarla karşılaşmamış kişi sayısı herhalde çok azdır. Halbuki kolayca görülebilir ki mevcut yaşam alanının sınırlarını zorlayıp genişletmek ve bu yolla yeni refah ve/ya mutluluk ürünlerine erişmek isteyen herkes kimi alışkanlıklarından vazgeçmek, kimilerini de edinmek gibi bir durumla karşılaşır.

    Üniversiteyi bitirip iş bulamayan kişi, eğitimi sırasında öğrendiklerinin yetmediğini, ekonomik yaşamın kendisinden o güne kadar pek önem vermediği bir dizi bilgi, beceri, tutum ve davranışı beklediğini bir şokla görür. Ama onları kazanması için bir dizi alışkanlığını değiştirmesi ve bir o kadarını da edinmesi gerektiğini görür ve mesele gelir Kendini Değiştirme İradesi -KeDİ diyelim- yetmezliğine dayanır.

    Aşırı kilolarından kurtulmak, sigara veya alkolden uzaklaşmak ya da o güne kadar pek önemsemedikleri ölçüde kişilerarası ilişkilerini geliştirmek isteyen kişilerin karşılaştıkları sorunlar da benzerdir.

    İşin ilginç yanı, iş yaşamına uyum göstermek, zayıflamak ya da sigara bırakmak isteyenlerin hemen hepsi de bunların teknik olarak “nasıl” yapılması gerektiğini gayet iyi bilmektedirler. Kitle iletişim araçları, ticari eğitim kuruluşları ya da insanların kendi aralarında oluşturdukları kulak okulları bu teknik araçlar hakkında sürekli bilgi iletirler. Bunların bir bölümü hurafe türünde de olsa büyük bölümü doğrudur.

    Kilo vermek isteyenlerin egzersiz yapmaları, yüksek kalorili yiyeceklerden uzak durmaları, öğün atlatmamaları ve de bunları yapmadıkları takdirde kendilerini bekleyen riskler bu kişilerce tam tamına bilinmektedir. Sigara içenler, bırakmak için önce pasif içme ortamlarından uzaklaşmaları gerektiğini, bunu yapmazlarsa gelecekte karşılaşabilecekleri hastalıkların neler olabileceğinin neredeyse bir uzman hekim kadar farkındadırlar. En azından bir bölümü böyledir.

    Kişisel ilişkilerini geliştirmek isteyenlerin sorunları da benzerdir. Tanıdıkları hakkında daha ayrıntılı bilgiler edinmek, bunları bir şekilde bir veri tabanında tutmak, sık aralıklarla güncellemek, yeni tanıdıklar edinmek için uygun ortamlarda bulunmak, o ortamların normlarını öğrenip asgari ölçülerde uymak gerektiğini bilen -ya da bir şekilde öğrenen- gençler, bunları uygulamaya sıra geldiğinde yine aynı engele çarparlar: Kendini Değiştirme İradesi yetmezliği!..KeDİ.

    İşte bütün bu kişiler bu yüksek bilinç düzeylerine rağmen alışkanlıklarından vazgeçememekte ya da yenilerini edinememektedirler.

    KeDİ yetmezliğinin yapısı..

    Alışık olduğumuz siyah-beyaz mantık düzenimiz herşeyi iki uçlu olarak gösterir. Bir şey ya iyi ya da kötüdür, soğuk ya da sıcaktır, uzun ya da kısadır. Bir kişideki KeDi ya vardır ya yoktur vs.

    Gerçek ise böyle değildir. Siyahla beyaz arasında sonsuz gri tonlar, soğukla sıcak arasında sonsuz ılık dereceler, uzunla kısa arasında sonsuz orta’lar vardır. Benzer şekilde kişilerin KeDi de tam ile hiç arasında sonsuz tonlara ayrılmıştır, bu bir.

    İkincisi, KeDİ yetmezliği bir bütün değildir. Ortada, kişinin fizik ve psişik benliği ile irtibatlı bir çekirdek ile onun çevresinde sıralanmış, çekirdekle bir bütünmüş gibi görünen, ama dikkatli incelendiğinde çekirdek ile bağlantıları çok daha zayıf parçalardan ibaret bileşik bir yetmezlik söz konusudur.

    Çekirdek nedir, çevresinde neler vardır?

    KeDİ yetmezliğinin çekirdeği, ne şekilde oluştuğu bu yazının konusu açısından önem taşımayan fiziki ve/ya psişik “alışkanlık(lar)”dır ve doğrudan -yani çevresindekilerden ayırıp yalıtmadan- değiştirilmesi gerçekten de pek kolay olmayabilmektedir.

    Sigara içen kişi için kandaki nikotin düzeyi “alışkanlık”ın fiziki parçasını, sıkıntı ve sevinçlerini paylaşma arzusu ise psişik parçasını oluşturur. Bunların çevresinde yer alan kimi parçalar ise şunlar olabilir:

    • pasif içme ortamlarında bulunma,

    • sigara ikramlaşması,

    • otlanma tabir edilen kültürel kod,

    • spor yapmama,

    • kaderini tamamen kendi dışındaki dünyaya bıraktıran, bir çeşit uyanık-uyku hali,

    • sigara konusundaki hurafeler (“doktor günde 3 tane içmeme izin verdi”, “sigara içiyorum ama bol bol da temiz hava alıyorum”, “bırakırsam stres daha kötü”, “filanca içmedi ama kanser oldu”, “hiç zararını görmüyorum” vbg),

    • sigara harcamalarının daha öncelikli giderlerin önüne geçmesine yol açan, bireysel/ailesel bütçe yapmama alışkanlığı,

    • sigara kokusundan hoşnut olmayanların gösterdikleri yersiz tolerans,

    • yanında sigara içilerek sağlıkları tehdit edilenlerin gösterdikleri yersiz tolerans,

    • “dostluk” kavramına yersiz olarak yüklenmiş bulunan “zararına dahi olsa uyarmama” kültürel kodu,

    • ve diğer birçoğu

    Daha da uzatılabilecek bu listeden hemen görülebilecek bir gerçek, bunların fizik veya psişik benliklerle olan bağlantılarının zayıflığıdır. Örneğin kandaki nikotin düzeyinin düşürülmesi ve pasif sigara içme ortamlarında bulunmaktan kaçınmanın ne kadar farklı olduklarına dikkat edilmelidir. Kişi pek bir güçlüğe uğramadan bu tür pasif ortamlarda bulunmamayı seçebilir ve bunun kendisine yükleyebileceği bir fiziki ve/ya psişik yük yoktur. Kandaki nikotin düzeyi ise çok daha sert bir çekirdektir.

    Kilo sorunu olan kişide ise kandaki şeker düzeyinin düşmesiyle doğan açlık hissi ve damak tadı alışkanlıkları fiziki parçalar, sıkıntı ve sevinç kutlamaları ise psişik parçalardır.

    Kişisel ilişkilerinin geliştirilmesi konusundaki çekirdek ise, kişiler arası ilişkilerin yanlış olarak bir karşılık -maddi ve/ya manevi- ödemeden bir şey istemek gibi değerlendirilme alışkanlığıdır. Bunun çevresini ise, fizik veya psişik benliğimizle bağlantıları çok daha zayıf bir dizi alışkanlık sarmaktadır.

    KeDİ tümörü??

    Bir çekirdek ve çevresindeki parçalardan oluşan KeDİ yetmezliği bir tümör gibi irileşmek ve başka alanlara atlayarak oralarda da kendini tekrarlamak eğilimindedir. Herhangi bir alanda ve herhangi bir biçimde oluşmuş bir yetmezliğin hem çekirdeği hem de çevresindeki parçalar zamanla çevrelerine yeni parçaları çekerek büyümek eğilimindedirler. Örneğin, sigara alışkanlığının çekirdeğini oluşturan “kandaki nikotin düzeyi” giderek ancak daha yüksek düzeylerde sağlanmak kaydıyla eski zevk düzeyini sağlayabilmektedir. Başlangıçta birkaç tane ve arasıra içilen sigaranın zamanla birkaç pakete çıkmasının nedeni budur.

    Çekirdek böylece büyüme eğilimine girince bu ihtiyacını çevresindeki destekleyici parçalardan almaya çalışacaktır. Bu parçaların herbirinin destekleme potansiyelleri ise sınırlıdır. Bir kişi artan nikotin ihtiyacını örneğin giderek daha çok pasif ortamlarda bulunarak karşılayamayacağına göre, yeni parçalar edinmek zorundadır. Bu yeni parça örneğin daha sert sigara türlerine geçiş, sigara ile birlikte pipo veya sigar içmeye başlama, alkolle birleştirerek daha iyi bir kendini onaylama ortamı yaratma ya da daha etkili parçalar -hap gibi- eklemek olabilir.

    Bu yeni eklenen parçalar bazen bizzat bir çekirdek halini alabilir ve ana çekirdekten hariç bir tümör oluşumu sürecini başlatır. Bunun üzerine alışkanlıklarla başa çıkmadaki başarısız girişimler bindiğinde kişi kendi kendine şu mesajı güçlü olarak vermeye -ve her gün tekrar tekrar vermeye- başlamaktadır: “benim iradem zayıf, sigarayı da bırakamam, kilo da veremem, yeni ilişkiler de kuramam, kader beni nereye sürüklerse oraya giderim”. Bu terminal duruma alışkanlıkların trajedisi de denilebilir.

    KeDİ yetmezliğinin yapısı ve yayılarak tüm benliğimizi sarma süreci, gözümüze niçin başedilemez göründüğünü de açıklamaktadır.

    Buradan bir çıkış yolu üretilebiliyor..

    Bu mekanizma anlaşılınca başa çıkma yolu da belirginleşmektedir:

    Adım 1 – Değiştirilmek veya edinilmek istenilen alışkanlığın çekirdeğinin ve onu çevreleyen parçaların farkına varılması,

    Adım 2 – Çekirdek ile ilgili hiçbir girişimde bulunulmaması; böylece, bir süre destek öğelerinden arındırılıp gerçek büyüklüğüne indirilene kadar beklenmesi. Bu süre içinde, çekirdeği çevreleyen parçaların -en önemlilerinden başlayarak- her biri için birer “sakınma plânı” yapılması ve plânların uygulamaya konulması,

    Adım 3 – Çevresi ile etkileşimi zayıflatılarak yalnız bırakılmış çekirdekteki KeDİ yetmezliği üzerine bir dizi araçla –söz vermek, yaptırımlı güvence vermek, dayanışma ağı oluşturmak vbg– gitmek.

    Sonuç

    Kendini değiştirmek, yaşam alanı sınırlarımızı genişletebilmenin anahtarıdır. Bunun know-how’ı ise, genişletmek istediğimiz sınırlarımızın teknik yanlarını bilmek kadar -hattâ ondan daha önemli olarak- değişime engel olan yetersizliğimizin yapısını bilmeye bağlıdır. O yapı hakkındaki farkındalığımızı artırabildiğimiz ölçüde başarı şansımız artacak, körlemesine üzerine gittiğimiz takdirde ise oluşabilecek başarısızlıklar kendimizi haksız yere “iradesi zayıf” olarak nitelememize yol açacaktır.

    Kendimizi değiştirebilmemiz mümkündür ve bu sandığımız kadar güç değildir. Ama önce şu soruyu içtenlikle yanıtlayabilmeliyiz: kendimizi değiştirmeyi ne kadar istiyoruz ve gerçekten ne kadar istiyoruz?

    The Politics of Ecstacy, Dr. Timothy Leary, Tom Robbins, Ronin Publishing

    Sayfa 1 / 3