• Kadrolaşma..

    Niçin?

    Hemen her hükumet değişiminden sonra bir kadrolaşma dalgası gelir. Bunun olumsuz -ve olumlu- yanları üzerinde tartışabilmek için, önce bu olguya yol açan nedenlere bakılmalıdır.

    Kadrolaşma deyimiyle kısaltılan karmaşık olayda en göze çarpan bileşenler şöyle ortaya çıkıyor:

    • Her hükumetin kendi “adamları” ile çalışacağı geleneği nedeniyle, muhalefetteki bir siyasi partiye yamanmış bürokratların gitmeden önceki olumsuz tutumlarından bir an önce kurtulma ihtiyacı,
    • Aynı nedenle, fakat iktidara gelen partiye yamanmış “tekkeyi bekleyen” bürokratların yükselme talepleri,
    • Her çıkar çevresinin kendi çapındaki truva atlarını kadrolar içinde sokuşturma çabaları,
    • Ahbap, akraba, eş-dost baskıları,
    • Hükumetlerin, kontrolları altındaki parlak -görünüşlü veya yeterlikli- kişileri birer stratejik başarı kazanma aracı olarak kullanma ihtiyaçları,
    • İdeolojik nüfuz,
    • Hükumet parti(ler)ine kaynak yaratmada yararlı(!) olacağı öngörülenler veya onların “adamları”,
    • Seçimlerdeki başarısı nedeniyle dediği yapılmak gereken kişilerin “kendi adamlarını” atama istekleri,
    • İşsizlere iş bulma vaatlerinin az da olsa yerine getirilmesi ihtiyaçları,
    • Şantaja muhatap olmamak için yapılması gereken atama ve/ya değişiklikler,
    • “Ayrımcılık” (bölücülük ya da kibarca diskriminasyon) denilen olgunun en temel yapı teşleri olan hemşehrilik, okulculuk, mezhepçilik,
    • Belirli fikirleri, reformları, projeleri hayata geçirmek amacıyla, bunlara muhalefet etmeyecek, aksine, bilgi ve becerisiyle destekleyecek “bizim adamlarımız”a olan ihtiyaç,
    • Kimi görevlilerin ehliyet ve/ya ahlâki tutumlarındaki yetmezlikler nedeniyle gereken -ama o ana kadar çeşitli nedenlere yapıl(a)mayan- değiştirmeler,
    • Ehliyeti nedeniyle atanması gerekenler,
    • Herhangi düzeyde bir yetkiye sahip olmak demek, aslında bir kaynağı kontrol ediyor demektir. Bu kaynakların kamu yararına kullanımı ise kısmen yasalarla -çünkü yasalar da bağımsız yapılmaz-, ama büyük ölçüde kamunun farkındalık düzeyiyle denetlenebilir.

    Hükûmet olmak ne demek?

    Kamuoyu -çeşitli kurumlarıyla- bu toplumsal sorumluluk (ahlâk) düzeyinde değilse, hükumet olmak demek sonsuz bir çıkarlar denizinden kontrolsuz olarak yararlanabilmek anlamına gelmeye başlar. Toplum da bu denizin farkındadır ve denizden kabını doldurmak derdindedir. Bunun yolu, ama muhtarlık, ama milletvekilliği ya da bakanlık, ama bürokratlık olsun, mutlaka sahilde suya yakın olmaktır. Su kıyısındaki bu büyük curcunanın nedeni budur.

    Bir gönüllü kuruluşa katkıda bulunabilecek bir üye bulmak sorun iken, siyasi parti kadrolarının bu denli kalabalık olmasının nedeni budur. Toplum bu ayıbının farkında olmadan boyuna siyasi dediği kişilere küfretmekte, bizzat oyunun içinde olduğunu bu yolla gizlemeye çalışmaktadır.

    • Ve nihayet: güç sahibi olmanın, en ortasında seçim galibi lider ve ailesinin yer aldığı, dışa doğru ilerlendikçe -iç ve dış- diğer talep odaklarının yer aldığı iç içe çemberler -hattâ küreler- biçiminde bir sistem demek olduğunun, iktidar kararlarının yalnızca lider tarafından değil bütün bu sistem tarafından, çoğu zaman liderin bile farkında olmadan, dağıtık (distributed) alındığını bilmeden, çocuksu bilmezliklerle beslenen ihtiras sahipliği demek olduğunun farkında olmayan lider adayları ve onları arkalarından bilinçli ya da bilinçsizce iten bir toplum geneli.

    Şimdi, bu nedenlerin birbirinin içine geçmiş ve/ya özellikle birbirinin içine geçirilmiş bileşimlerine verilen ad olarak “kadrolaşma”ya daha net bakıp irdeleyebilmek mümkündür. Bu kısa tablo, gelmiş geçmiş idarelerimizde kadrolaşma işinin niçin bu denli yaygın olduğunu göstermektedir.

    Temmuz 25, 2004