-
Ara 04 2014 Çalışkan insanlardan korkarım..
Çoğu kavram gibi “çalışkanlık” da iyi tanımlanmış değildir. Sebebi de, eskilerin izahtan vareste dedikleri gibi bir kavram sayılmasıdır (herhalde).
Türk Dil Kurumu’na göre, “çok çalışan, çalışmayı seven, faal” şeklinde tanımlanan çalışkanlık, bu haliyle çok acayip örnekleri de içerebilir.
Mesela, sabahın erken saatlerinden gece yarılarına kadar kalp para basan bir şebeke bu tanıma göre çalışkan sayılmalıdır. Ya da öldürülecekler listeleri hazırlayıp, bunları gerçekleştirebilmek için sürekli hareket halinde olan bir örgütün üyeleri de, “faal” statüleri dolayısıyla çalışkan sayılmalıdırlar.
Keza kollu kumar makinesi başında evinin geçim parasını büyük bir istek içinde harcayan kumarbazlaştırılmış bir baba da çok çalışkan sayılmalıdır.
Ama çalışkanlığın bu üç örnekte olduğu gibi illaki yasa ve/ya ahlak dışı işlerle ilgili olması gerekmez. Sabahtan akşama kadar, gelen gideni karşılayıp uğurlayan bir vali de “faal” dir ve de çalışkandır.
Sekiz çocuğunun muzırlık yapmasına engel olabilmek için koşturan bir anne de yine TDK’na göre çalışkan dır.
Sekreterini eğitmediğinden dolayı onun yanlışlarını düzeltmek için sürekli çalışan bir yönetici, doğru bir sistem kuramadığı için boyuna, doğan sorunlarla uğraşan bir bakan ya da öğrenmesini öğrenmediği için derslerini ezberleyen ve bunun için de uyku uyumayan öğrenci, mesai saatleri içinde işini bitirebilecek yöntemleri geliştiremediği için eve dosya götüren memur ya da sürat ve telaş arasındaki farkı bilmediği için sürekli koşturan bir kişi, TDK tanımına göre hep “çalışkan” dırlar.
Evet, bunların hepsinden korkuyorum. Korkuyorum ve bunlar keşki çalışkan olmasalardı diye düşünüyorum. Çünkü o takdirde işlerini nasıl yapabileceklerini düşünürler ve mutlaka da bir yol bulurlardı.
“Çalışkanlık” a benzer ve onunla çok ilgili bir deyim de “elinden geleni yapmak” tır. “Gece gündüz çalıştım ve elimden geleni yaptım” deyimi bir sihirli tabirdir. Böyle söylenince akan sular durur.
Karşısındaki de “kardeşim, senin çok çalışmandan ve de ellerinin küçüklüğünden bana ne, ben senden elinden geleni değil işin yapılmasını istiyorum” demez. Daha doğrusu çoğu kişi demez.
Demez, çünkü ne yapılması gerektiği konusunda hedefler konulmamıştır da onun için diyemez. Burada doğru deyim “çalışmak” ya da “elinden geleni yapmak” değil, “işin gereğini yapmak” tır.
Gece bekçilerinden beklenen ellerinden geleni yapmaları değil, korudukları yerlere hırsız ve uğursuzları sokmamalarıdır.
Yüksek atlama sporcularına hiç bir zaman ellerinden geleni yaptıkları zaman değil, çıtayı aşabildikleri takdirde madalya takılmaktadır.
O halde çalışkanlık, faal olmak, çalışma eylemini sevmek (ki onlara işkolik deniyor) değil, işin gereğini yapmak tır.
Bekçi, hırsız, uğursuz vs yi sokmadığı zaman işinin gereğini yapmıştır ve de çalışkandır.
Memur, işini zamanında bitirebiliyorsa işinin gereğini yapmıştır ve o da çalışkandır.
Sorun üreten durumları teşhis edip, onlar için sistem kurabilen yönetici de işinin gereğini yapmıştır ve çalışkan sayılmalıdır.
Konuya böyle bakılınca çalışkanlık özel bir önem kazanmaktadır.
Çok çalışan (veya öyle söyleyen) kişilere dikkatli bakınız. Şu sebeplerden birisi veya birkaçı yoksa o kişi gerçekten çalışkandır ve madalyayı hak etmiştir:
- Yetki devri yapmamakta her işi kendi yapmaktadır,
- Acele ve önemli işleri birbirinden ayıramamakta, önüne gelen işleri yapmaya mahkum olmaktadır,
- Zaman kullanımının etkinliğini artırıcı, iyi iletişim, planlama vb teknikleri kullanmadığı için sürekli meşgul durumdadır,
- Astlarını eğitmediği için onların yanlışlarını temizlemekte, belki de onların işlerini yapmaktadır,
- Sorunların kaynaklarını teşhis edememekte, onun yerine sorunların sonuçlarıyla boğuşmaktadır,
- Düşünmekten korkmakta (ki çok yaygındır), düşünce zamanını faaliyetlerle doldurmakta ve kendisini de düşünmeye zamanı olmadığına inandırmaktadır,
- Herhangi bir işi tam yapmak, gereğini yapmak konusunda bir deneyimi yoktur. İşin yapım süresi ilegereklerin yapılmışlığı arasında bir ilişki olduğunu sanmaktadır,
- Başkalarının hoşuna giden işleri yapmaktan işini yapmaya vakit kalmamaktadır,
- veya daha büyük bir facia olarak kendi hoşuna giden işleri yapmakta ve hoşuna giden iş üretmektedir.
Bunların ister tek tek isterse çoklu olarak tek olası sonucu vardır: İşinin gereğini yapmamak!
Lütfen kimse kimseden çok çalışmasını ya da elinden geleni yapmasını istemesin veya kimse çok çalıştığını ve elinden geleni yaptığını söyleyip övünmesin. Sadece işinin gereğini yapmasını istesin. Kişiler de sadece işlerinin gereğini yaptıkları zaman övünsünler.
Ama o gerek, bazen yeteneklerimizi aşabilir, bazen korkularımıza gelir dayanır, bazen de çıkarlarımızı zedeleyebilir.
Bunların hepsinin çareleri vardır. Gerçekten çare olmadığı durumlar varsa bu takdirde işin gereği o işi bırakmak, kim gereğini yapabilecekse yerini ona terketmektir.
İşte, çalışkan insanlardan korkumun sebepleri bunlardır. Bir çalışkanlık görüldüğünde orada gereği yapılmayan bir işin kokusu alınmalıdır.
Profesyonellik, çoğu zaman yanlış kullanılmakta, Türkçeyi bozuk konuşmak, Türkçe kelimeleri unutmuş taklidi yapmak olarak yutturulmaya çalışılmaktadır.
Gerçek profesyonellik işinin gereğini yapmak tır.
Ocak 20, 1992