-
Tem 27 2024 “Yetkin Akıl” (YA) tam olarak nedir ve niçin olmazsa olmazdır?
YA şöyle tanımlanabilir: “Bir durumu kavramak, sonra da o durumun içerdiği sorunlara çözüm(ler) üretmek üzere, birden fazla ve akıllarını (kavrama güçlerini) sınırlayan daraltıcılarını askıya alabilen kişi içindeki en yaratıcı ve bilgili akıllardan ve Yapay Zekadan da yararlanarak oluşturulacak akıl düzeyi. Yetkin Aklı karakterize eden iki özellik, YA oluşturma kümesindeki bireylerin bilgi ve zekâ düzeylerini aşabilen sıradışı kavrama gücü ve yine sıradışı çözüm üretme gücüdür.”
İyi, güzel; bundan bize ne ki?
Bu omuz silkmenin ardındaki kabûlleri tahmin edebiliriz. “Sokaktaki insan için mesele sorunu kavramak ya da çözüm üretmek değil ki, biz sorunları da çözümlerini de biliyoruz. YA’ın yaptırım gücü var mı sen onu söyle.”
Entelektüel ve/ya belli konularda uzman olanlar ise, uzmanlık alanları içindeki konularda neler yapılması gerektiğini iyi biliyor ve o alandaki yetkinliklerinin, uzmanlık dışı alanlardaki sorunlar için de bir çözüm olacağını varsayıyor olabilirler.
Sokaktaki insanın arka plandaki kabûlü, “aslolanın icra edebilme (yaptırım) gücü olduğu; buna sahip olan bir kişi ya da grubun sorunları çözebileceği”dir. Yani düz Türkçe ile “yaptırım gücü yüksek bir kişi” (tanıdık geldi mi?).
İşte bu nedenle herkes bir şeylerin başı olmaya soyunuyor. Daha açıkçası ülkemizde tek adam rejimi değil tek adamlar rejimi ve de tek adamlık için yanıp tutuşan binler var. Her kurumun (çoğunun) başındakilere ve oralar için sıra bekleyenlere, makam odalarına, saraycıklarına, çevrelerine davranışlarına, kibirlerine bakınız. Hepsinin ortak yanı sorunları kavradıklarına ve çözebileceklerine duydukları güçlü inançtır. Bu denli büyük bir sorun stoku karşısında Yetkin Akıl ihtiyacının hiç duyulmamış olmasının ardında bu gerçek olmalı.
Mevcut durumda ihtiyaç nedir?
‘Mevcut durum’ belirsiz bir terim. Daha belirli olabilmek için mevcut durumun başat özelliğini belirten bir kavram gerek. O da ‘asimetri’dir. Başa çıkılması gereken sorunlar, yaptırım gücü daha yüksek bir dizi aktör tarafından yaratılmış ve sürdürülmekte olup, bunlarla baş etme durumunda olanlar ise her açıdan asimetriktir. Ayrıca da -biraz dağınık olsa da-, asimetrik taraflardan birisinin kullandığı akıllar içinde oldukça gelişkin akıllar olması ihtimali de yüksektir. O halde bütün bu asimetriyi dengeleyip tersine çevirebilecek bir Yetkin Akıl’a ihtiyaç vardır’
Bu durumda -mevcut durumdan yakınmalar- veya meli/malı türü ihaleci tutumlar ya da soruna yol açanlara yönelik caydırma amaçlı -ileride yaptırım gücü elde edilince yapılabilecek hesap sormalar- hariç tutulursa, sorunları çözme yolunda ciddi bir çaba yoktur denilebilir. Bunun nedeninin, ileri sürülebilecek çözüm önerilerinin çok büyük çoğunluğunun, ortak akıl, istişare vb terimlerle süslenmeye çalışılsa da ‘tek akılların eseri’ olduğu tahmin edilebilir. (Bunun iki basit nedeni ise: Çok sayıda fikir toplansa dahi, bunların hepsinden daha değerli bir bileşik fikir elde edebilecek (içinde dağınık olarak altın bulunan taş toprak yığınından altınları ayırmak gibi) bir ‘teknoloji’ geliştirilememiştir.. En ileri teknik, anket ve/ya moderatör aklı ile süzmektir. İkincisi ise, bir turda toplanan fikirlerin, çeşitli turlar boyunca zenginleşmesine imkân verecek bir algoritma kullanılmayışıdır.) Buna göre herhangi -basit görünüşlü- bir soruna dahi sürdürülebilir bir çözüm aramanın ilk ve olmazsa olmaz adımı, daha yetkin bir sorun anlama ve çözme aklı oluşturmaya çalışmaktır. Bunun göz ardı eden girişimler ancak sorun kaynaklarına zaman kazandırır ve de kazandırıyor.
Peki o halde hemen YA oluşturalım!
Genelde ‘akıl’ sözcüğü insanla, daha özelde ise ‘kişinin kendi aklı’ ile özdeşleşmiştir. YA ise bu bireysel akıllara zımnen bir tehdit, en azından aşağılama olarak algılanıyor. Bu nedenle ilk adım bu saklı kibirden kurtulmak olmalıdır. Bu yapılmadan YA geliştirme çabalarına yapılacak davetler hep aynı şekilde cevap alacaktır: “Tamam o zaman aklımıza gelenlerden daha farklı ne yapılabilir söyle”. Bu cümle kişinin kendi aklına olan derin bağımlılığının net ifadesidir.
Eğer bu iç tuzakları aşabilen kişilerden oluşan bir küme oluşturulabilir ise, öncelikle bireysel akılların aldatıcılığından emin olabilmeleri için bazı örneklerle (bkz. https://bit.ly/3WA9Olb, sayfa 1) karşılaştırılmalıdırlar.
Sonrasında gerçek ve kümedekilerin çözümü yolunda ileri düzeyde motive olabilecekleri bir sorun seçilir. Bu nokta önemli olup, genel eğilim olabilecek “önce basit bir örnekte deneyelim” eğilimine kapılmamak gerekir. Çünkü, küme üyelerinin potansiyellerini harekete geçirme motivasyonları, sorunun karmaşıklığı ile doğru orantılıdır.
Her küme katılımcısı, sorunu ‘tüm katmanlarıyla’ anlayıp bir yandan da çözüm ipuçları geliştirebilmek için, genellikle fikirlerine değer verdiği kişilerden oluşan ayrı birer ağ oluştururlar.
Her katılımcı bilgi edinebilmek için çeşitli YZ araçlarından yararlanır.
Bütün bu süreçte istisnasız olarak her an küme üyeleri arasında çok yönlü bir etkileşim sürer.
Küme üyelerinin herhangi bir nedenle düşüncelerini -açık veya örtülü olarak- dayatması, “sürekli arayış içinde olma tutumunundan uzaklaşması” halinde, moderatör ya da diğer üyelerce uyarılır.
Kümenin arayış süreci boyunca bulunabilecek çözüm ipuçlarının ‘yapılabilirliği’ konusundaki olası güçlük / imkansızlıklara takılmamak gerekir. Bir durumda imkânsız görünen bir ipucunun bir değişiklikle imkânlı hale geldiği yukarıda verilen örnekte gösterilmişti (https://bit.ly/3WA9Olb).
Kümenin çalışmalarının verimli olabilmesi ve başka kümelerce de tekrarlanabilmesini teminen bir yönerge hazırlanır.
27 Temmuz 2024
-
Tem 10 2024 Neyin Nasıl Yapılacağı ya da “çözüm araçları” fukaralığı / zenginliği
Bununla ne kast ettiğimden hemen önce ne kast etmediğimi açıklayayım: Kesinlikle bir şeylerin adlarını bilip, bunun bilgiçlik amacıyla kullanımını değil, o şeyleri yaşam pratiği içinde kullanmayı amaçlıyorum. (https://tinaztitiz.com/bir-seyin-adi-kendi-degildir/)
Bu hafta içinde “geçim zorluklarına karşı ücretlere zam yapılması doğrultusunda bir toplu irade beyanı” niyetiyle (hhalde) bir toplu ışık yakıp söndürme çağrısı yapıldı.
Kendi görüş alanım içindeki konut ışıklarından, bizimki de dahil en fazla yüzde birkaç ışık yanıp söndü. Ve TVlerde bu durum alay konusu edildi.
Bu fikrin altındaki felsefe alaya alınabilir değildir. Kitleleri -türü ne olursa olsun- toplu harekete geçmeye yönlendiren ufak girişimler ateş yakan kavlar gibidir.
Ama her eylem gibi bu tür çağrılar da iki yüzü keskin bıçak gibidir. Yeterli katılım olmadığında mesajı açıktır: “Bunlar beceriksiz, bir eylemi ince planlayamayacak kadar sığ düşünceli, sadece ağzı işleyip her şey için bir şeyler söylemeye mecbur, ama çözüm araçları dağarcığı boş insanlardır; bunlar derde çare olamaz”.
Nedenleri çok ve de haklı olabilir, ama olgu nettir ve epeyce de genelleştirilebilir: Toplumumuzda yaygın şekilde bir beceriksizlik vardır ve tumturaklı söz yaygınlığı bundan kaynaklanmaktadır; üstelik farkına varıp onarma yolunda bir çaba da görünmüyor.
Çocuklarımıza dikkat! Yeni dünyada bu türe yer yok.
10 Temmuz 2024
-
Tem 05 2024 Şiddet bir dildir
İlk insanlar arasında dilin nasıl ortaya çıktığı konusunda iki büyük iddia var ve halen de kıyasıya sürüyor: N.Chomsky ve taraftarları, bir mutasyon sonunda birdenbire ortaya çıktığını savunurken, geri kalan ve kendi içlerinde de bölünmüş dilciler evrimleşerek zaman içinde ortaya çıktığını iddia ediyorlar.
Bunlardan hangisinin ne kadar doğru olduğu bir yana, esas merak çeken taraf, ister birdenbire ister evrim olsun onlardan da önce varoluşunun ilk anlarından itibaren arzularını gerçekleştirmek (meselâ beslenmek, karşı cinsten birini seçip üremek vb amaçlar) için insanların nasıl iletişim kurduklarıydı.
Stanley Kubrick’in 1968 yapımı Space Odyssey (Uzay Serüveni) filminde[1] bu sorunun cevabına ışık tutan ipuçları var. Her ne kadar mizah da olsa Taş Devri’ni konu alan gülmecelerde bu eş seçme sorununun çözümünü ilk keşfeden kişilere ait yöntemi de herkes hatırlar.
Nüfus artıp kıtalan kaynaklar için rekabet kızıştıkça bu basit şiddet dilinin incelmeye başlayıp -özünü kaybetmeden-içine daha çok akıl katıldığını tahmin etmek güç değil. Ancak buradaki “incelmek” deyimi yanlış anlaşılıp, daha az zarar verici sanılmamalı. Aynen yüksek voltajlı kabloları saran yalıtkan kılıfın amacının, içindeki özün şiddeti azaltmak olmayıp, sadece hedefe yönelik kullanımını garanti ederek çevredekilerin elbirliği ile müdahale olasılığını azaltmak gibi.
Basit şiddet böylece giderek daha çok akılla kaplanarak retorik (belâgat) halini aldı. Bu süreç boyunca bir yandan da çeşitlenen sosyal ilişkiler, kişilerin çeşitli haller için çeşitli akıl kılıfları içine saklanmış şiddet özlü diller geliştirmelerine yol açtı. Akıl kılıflarının üst katmanlarına uygulanan boyalar -aynen tırnaklara uygulanan ojelerin tırnağın yaralama gücünü azaltmayışı gibi- şiddetin kanıksanmasına yol açtı. Artık şiddet sadece üzerindeki kılıfların genel kabul görmüşlüğü ile değerlendirmeye başlandı.
Manikür ustaları -hattâ sanatçıları- gibi kişiler, etkisi zaman içinde -düşünerek- anlaşılabilecek tahripkârlıkta diller kullanmayı öğrendiler.
Bu ortam içinde basit şiddet üzerine kaplama yapmayı öğrenmemiş kişiler girdikleri çeşitli rollerde –sağlık çalışanı, hasta, öğretmen, öğrenci, veli, çocuk, ebeveyn gibi- sorun kaynağı olmaya başladılar. Çeşitli sektörel şiddet türleri (çocuğa, kadına, hayvana, ağaca, toprağa ve daha onlarca) böylece ortaya çıktı. Aslında çeşitli türler yerine, özdeki şiddetin üstünü kaplayan akıl yani dil yetersizliği gibi tek sorun olduğunun kabulü, olup bitenleri kavramayı kolaylaştırabilir.
Şöyle bir sav ileri sürülebilir: İlk insanın ihtiyaçlarının çoğu günümüzde kolay temin edilebilir oldu. Bu ihtiyaçları karşılamak için artık şiddet kullanma gereği yok ise halâ niçin şiddet var?
Şöyle bir zihinsel deney, şiddete yol açan şeyin ihtiyaçlar değil, o ihtiyaçları giderebilme imkânlarını sağlayacak “rıza” olduğunu gösterecektir. Elindeki avı karşısındakine teslim eden kişinin şiddet görmeyeceği tahmin edilir. İsteğin karşılanmasına rıza göstermemek şiddetin sebebi olmaktadır.
Bu örnek günümüzdeki şiddetin nedenini de açıklıyor. Şiddetin çeşitlenmesinin nedenlerinin başında ise başka bir faktör daha yer alıyor: Düşünce ve inançlarının doğruluğuna duyulan güven arttıkça, buna başkalarının da rıza göstermesi bekleniyor. Gösterilmeyen her rıza bir şiddet türü olarak ortaya çıkıyor.
Sonuç
Bu kadar sözden çıkarılabilecek iki pratik sonuç var:
- Dillerimize ne kadar akıl katarsak basit şiddet o denli azalacaktır. Bunun nasıl yapılabileceği ayrı bir yazıda[2] konu edilmiştir.
Basit şiddetin akıl ile inceltilip daha tahripkâr hale gelmesini de istemiyor isek bu daha çetin ve uzun erimli bir çabayı gerektirecek. Yaşamlarımızı sarmalayan yarışma ve rekabet kültürü yerine Adil Yaşam olarak adlandırılan bir yaklaşımı[3] benimseyeceğiz.
- Düşünce ve inançlarımızı sorgulayacağız[4].
5 Temmuz 2024 (Rev. 6 Tem.)
[1] 1968 yapımı film 2002 yılında tekrar gösterime girmişti. https://youtu.be/nrZxt9HNLWo?si=2hRZY6HL-9zgYKIi adresinde filmle ilgili bir yorum yer almaktadır.
[2] Bkz. Yetkin Akıl ve Bileşenleri, https://tinaztitiz.com/yetkin-akil-ve-bilesenleri/
[3] Bkz. https://bit.ly/3NjAsgu
[4] Bkz. https://drive.google.com/file/d/16-pKl5bWAUu5oZ8P4ufOLJbLSPVhFYnH/view?usp=sharing