-
Şub 16 2016 Yargıların Sorgulanması üzerine..
- Sizin bir yazınızı okudum; başlığını tam çıkaramayabilirim, ama galiba “yargılarımızın sorgulanması” ya da o bağlamda bir başlıktı sanırım. Bu konuda kafama takılan birkaç soru var.
- Neydi onlar ?
- Sürekli kullandığımız “yargı” ifadelerinin kalıplaşarak hayatı kolaylaştırdığını, ama o ölçüde de gözlerimizi kör ettiğini iddia ediyordunuz.
- Evet hatırladım, tam olarak böyle düşünüyorum.
- Kalıp haline gelen yargılar zaman tasarrufu sağlıyor. Bu doğru. Örneğin, “su 100oC’de kaynar” yerine, “eğer sıcaklık, basınç ve suyun bileşimi normal sınırlar içinde ise su 100oC’de kaynar” gibi konuşmaya başlansa zaman kaybı olurdu. Peki ama kör etme meselesi nedir?
- Bu tasarruf bir alışkanlık haline gelir ve “ön şartların söylenmeMEsi” gibi bir noktaya varır. Daha da vahimi, her zaman su kaynama örneğinde olduğu gibi bilimsel yargılar değil, daha bulanık (fuzzy) yargılar söz konusu olduğunda, taraflar birbirlerinden tamamen ayrı yargılarda ısrar etmeye başlayabilirler.
- Evet giderek bir kör döğüşüne dönecek galiba.
- Ön koşulların söylenmeden söylenmiş varsayılmasının sakıncası daha da önemli bir sorun ortaya çıkarır: Ön koşullar geniş bir alanı daraltarak söz konusu yargının gerçekten geçerli olduğu alanı tarif ederken, o alanın dışındaki alan giderek ilgi alanımızdan çıkar.
- Kör olma işini şimdi anladım; ama bi dakka, “o alanın dışındaki alan”da ne var ki bu kadar ilginizi çekiyor?
- Evet bu süper bir soru; örneğin, suyun normal şartlarda kaynaması yerine, o şartların dışında ortaya çıkabilecek yeniliklerden mahrum kalınabilir. Mesela düdüklü tencerede yüksek basınçta daha yüksek sıcaklıklarda pişirme sağlanabilirken, aksine daha düşük basınçlarda 100 derece yerine çok daha düşük sıcaklıklarda kaynama olabileceği gerçeklerini göremeyiz.
- Bu müthiş bir şey. Acaba tüm keşif ve icatlar, “o alanın dışı” dediğiniz alandan mı geliyor?
- Aynen öyle. O alanın ortaya çıkarılması, “eğer ….ise” ön koşulu yerine, “eğer …. değilse” ön koşullu bölgede olup bitenlerin sorgulanmasıyla mümkün oluyor. Sorgulama becerisi kazanmış bir kişi için çevresi, bu beceriyi kazanmamış olanlara göre çok daha geniştir (tıklayın); denilebilir ki, tüm keşif, icat ve inovasyonlar (eğer ….. değilse) alanının içinden çıkmaktadır.
- Yemin ederim şu anda tüm çevrem farklı görünüyor. Oturup tek tek sonu …dir ile biten yargıları eğer ..ise / değilse süzgecinden geçirip ortaya nelerin çıkacağına bakacağım. Ama sen yine de bir örnek verir misin?
- Vereyim, hatta biri somut diğeri soyut kavramlarla ilgili iki örnek vereyim.
- Kör istemiş bir göz Tanrı vermiş iki göz.
- Önce somut olan: “Özgül ağırlığı büyük olan dibe çöker” bir yargıdır ve fizik kuralıdır. Aynen “su 100 derecede kaynar” gibi. Ama nasıl ki kaynamanın ön şartlarını ıska geçmeden söylediğimizde mesela düdüklü tencere gibi bir icat ortaya çıkarsa, ağır olanın dibe çökmesi de böyle.
- Onun ön şartı ne?
- “Eğer yüzey gerilimince taşınamayacak ağırlıkta ise” gibi ön şartı var. Ve şimdi “eğer değilse” tarafına bakalım: “Eğer özgül ağırlığı büyük olan madde öğütülüp küçültülür ise” pekala bir sıvının yüzeyinde kalabilir.
- Peki bundan bir icat çıkar mı?
- Evet çıkar. Mesela kömür yıkama tesislerinde, suya karışan çok ince tozların –ki toplamda binlerce ton eder- geri kazanılması için, suyun yüzey gerilimini artıran bir madde suya karıştırılır. Böylece kömür tanecikleri suyun üstüne çıkar ve oradan da sıyrılarak alınır.
- Vay be!
- Vay ya. Tüm keşif ve icatlara bakarsan hemen hepsi, “eğer değilse” alanına bakmayı sağlayan sorgulamayla bulunmuşlardır.
- Ne söyleyeceğimi şaşırdım. Peki soyut kavramla ilgili örnek ne?
- Ona da örnek olarak “demokraside halk kendini yönetmelidir” yargısını vereyim. Bu da neredeyse fizik kuralı kadar doğru değil mi?
- Evet doğru.
- Doğru ama ön koşulu var mı ona bakmak lazım. Sonra da o ön koşul yok ise diye bakarız.
- Peki bak bakalım.
- Ben niye bakayım, öğrenecek olan sen olduğuna göre sen bak bakalım.
- Ben nasıl bakacağımı bilmiyorum, öyle bakmaya alışmadım.
- Biraz kafanı kurcala, halk kendini ne zaman yönetmemelidir diye soru sorarsan ön koşulunu bulursun.
- Peki; “eğer halk yeterli eğitim düzeyinde ise kendini demokrasi ile yönetmelidir” gibi bir ön koşul buldum, doğru mu?
- Hem de tam doğru.
- Yani buradan şu mu çıkıyor: “Halk eğitimli değilse demokrasiyi bir kenara bırakmalıdır”?
- Tam böyle çıkmıyor. “Eğer halk eğitimli değilse –herkes eğitimsiz olamayacağına göre- içindeki eğitimlileri seçip, temsilcileri eliyle (temsili demokrasi) kendini yönetmelidir” sonucu çıkıyor. Bu da bir çeşit buluş sayılmaz mı?
- Bi dakka, bu tam olmadı. Eğitimli olanların iyi yöneteceği de bir yargı değil mi? O halde onun da ön koşulları olması gerekmez mi?
- Sen bayağı hızlı gidiyorsun, bravo. Demin işi karmaşıklaştırmamak için eğitimli deyip geçtim. Şimdi diğer ön koşulları da koyalım.
- Nedir onlar?
- İtiraz eden sen olduğuna göre sen bulabilirsin. Eğitimli olmanın yanındaki ön koşulları bir düşün bakalım.
- Bir, eğitimi uyduruk olmayacak; iki, yüksek ahlaklı olacak; üç ruh sağlığı yerinde olacak.. Başka aklıma gelmiyor.
- Bunlar mükemmelen yeter. Şimdi “eğer değilse”yi bir toparla ve tam söyle de buluşun tam ortaya çıksın.
- “Eğer halkın tamamı ya da seçeceği temsilcilerinin eğitimleri yeterli, ahlakları iyi ve ruh sağlıkları yerinde değil ise, o halk kendini demokrasiyle yönetemez”; oldu mu?
- Eksik oldu ama oldu diyelim.
- Bu da ne demek, hani eksiksiz bulmuştum.
- Eksik oldu, çünkü ortaya çıkan sonuç bu kadar değil; “halk kendini yönetemez” dedik bitirdik; ama sonrasında ne olacağı da yine “eğer ..ise” biçiminde tamamlamak gerekmez mi?
- Haklısın tamamlayalım, onu da sen yap bari.
- Peki;
- “eğer halk iyi eğitimli, iyi ahlaklı ve ruh sağlığı yerinde insanları seçerse” ve
- “eğer onların doğru yol üzerinde olup olmadıklarını sağduyusuyla denetleyebilirse” ve
- “eğer yoldan çıkmalar halinde gereğini yapabilir ise” o takdirde demokrasi yararlı bir idare biçimi olup halkın sorunlarını çözebilir.
- Şimdi eksiksiz oldu galiba!
- Hayır hala olmadı.
- İnanmıyorum, nesi eksik?
- Dikkat edersen üç tane ardışık “eğer ..ise” gerçekleşir ise varılacak sonucu söyledik.
- Daha eksik ne kaldı ki?
- “Eğer ..değil ise” kısmı eksik kaldı. Yani bu üç koşul aynı anda gerçekleşmez ise ne olacağı. Ancak onu da söyleyebilirsek ancak o zaman eksiksiz bir sorgulama yapmış oluruz.
- Yani?
- Yani; “eğer bu şartlar yerine gelmez ise, bu durumda demokrasi sorun çözen değil, sürekli sorun üreten bir rejim haline gelir”.
- Bitti mi?
- Seni memnun etmek için istersen bitti derim ama, ne yazık ki sürekli sorun üreten ve çözümünü de yine demokrasiden bekleyen; ama bir türlü onun ön koşullarını yerine getirmeyi akıl edebilecek sorgulamayı yapamayan halkın sorunları bitmez. Bunun adı Kısır Döngü’dür.
- Ben çözümü anladım, demokrasiden vazgeçmek lazım!
- Senin aklın da yanlış formatlanmış olduğu için yanlış sonuca vardın. Tabii ki çözüm o söylediğin değil.
- Ya ne?
- Rasyonel (nedensel) ve kritik (eleştirel) düşünme ikilisini ayırmadan kullanırsan çözümü sen de bulursun.
- Şimdi bir de n’olur başıma bu kavramları çıkarma zaten kafam karıştı.
- Kafanın karışmasının nedeni ben değilim, hatta demokrasi de değil. Çocukluktan beri demokrasinin “istediğini yapma rejimi” olduğunu bize ezberleten –ve halen devam eden- süreçtir sorumlu olan.
- İyi de ne yapmam gerektiğini bir türlü anlamıyorum. Lütfen önüme yapılması imkansız şeyler koyma.
- Yapman gereken Rasyonel ve kritik düşünme disiplininden kopmadan yargıları sorgulamayı öğrenmek ve bunun yaygınlaşmasına çalışmak.
- Peki böyle yaparsam Kısır Döngü’den çıkar mıyız?
- Çıkarız ve çıkamayız.
- Bu bir bilmece mi?
- Hayır, gerçeğin ta kendisi ve yine tüm gerçekler gibi koşullu:
- Eğer, birlikte ortaya çıkardığımız gereksinimleri yerine getirmek için çaba harcar isen ve
- Eğer, bu çabanı yaygınlaştırmak için çaba harcar isen ve
- Eğer, kestirme yollar bulacağım diye bu gerekliliklerden kaçmaz isen “çıkabiliriz”;
- Eğer hayallere kapılır ve kısıtlı enerjini verimsiz kullanır isen ve
- Eğer etkileyebileceğin insanların da enerjilerini benzer biçimde heba eder isen “çıkamayız”.
- Galiba şimdi “koşulsuz hiçbir gerçeğin olamayacağını”; “koşulsuz gerçekler peşinde koşanların kendini ve toplumu kısır döngüler içine sokacağını”, kısaca “bedava yemeğin olamayacağını” anladım.
- mi acaba?
16 Şubat 2016 Salı