-
Tem 28 2013 Sözler ve doğru düşünme..
Doğru düşünme bir zincire benzetilebilir. Düşünme sürecindeki her yargı, zincirin bir baklası gibidir. Nasıl ki bir zinciri, belirli bir kuvveti taşıyabilecek şekilde yapmak için her baklasını aynı sağlamlıkta yapmak gerekirse, bir düşüncenin de doğru olabilmesi için, her yargısının aynı sağlamlıkta olması lazımdır.
Arada yalnızca bir baklası zayıf olan uzun bir mantık zincirinden oluşan bir düşüncenin, bütün doğru görüntüsüne (içindeki yargıların % 99.9999’u doğru olabilir) rağmen, “doğru” olmadığı günlük hayatta sık rastlanan olaylardandır. Bu zincirlerin bir bölümü ise ülkenin hayati denilebilecek sorunlarına ilişkindir. İşte o yüzden üzerinde düşünmeye ihtiyaç vardır.
Bu niye böyledir? % 99.9999’u doğru olan bir düşünceye niçin bir (veya daha fazla) bozuk bakla eklenir? Bunun “niçin” böyle olduğundan önce, “nasıl” yapıldığına bakılmalıdır.
“Bozuk Bakla”, ilk anda zannedilebileceği gibi mantığı yanlış bir bakla değildir. Zaten öyle olsa onu kullanan da farkına varır kullanmazdı.
Ama, mantığı doğru da değildir. Daha doğrusu, mantığının ne olup ne olmadığı belli de değildir. Ama mutlaka süslü, tumturaklı, dinleyeni ciddiyete davet eden, bazen şiir, bazen atasözü gibi ve kolay kolay doğruluğundan şüpheye düşülmeyecek kadar ikna edicidir. Zaten tehlikesi de buradadır.
Saçma sözler, karışık kafa ürünleri ve bu gibi konularda ihtisas sahibi(!) olmayanlarca kolay anlaşılamayan bu sözler biraraya getirilerek makaleler, kitaplar yazılabilir, söylevler verilebilir.
“Bozuk Bakla” tipi düşünceler, ilk defa deneyenler için üretimi oldukça zor görünebilir. Ama zamanla alışkanlık kazanılır ve özel bir çaba sarfetmeden üretilebilir. Hatta yeterince geyret gösterilirse, insan kafası tamamen bunları üretir hale de getirilebilir.
“Bozuk Bakla” tipi düşüncelere örnekler vererek anlaşılması daha iyi sağlanabilir. Mesela;
– “Bin yıllık tarihimizin sayfaları bu gibi olaylarla doludur” (inanmayanlar oturup bin yıllık tarihimizi inceleyebilirler)
– “Daha mutlu, daha müreffeh olmak istiyorsak çalışmalı, ama çok çalışmalıyız” (çünkü o zaman düşünmeye vaktiniz ve de ihtiyacınız kalmaz)
– “Geri kalmışlık zincirlerinin kırılıp, refaha doğru emin adımlarla yürümek…”.
Buna benzer örnekler artırılabilir.
“Bozuk Bakla” tipi düşüncenin “niçin” üretildiğine gelince: Örneklere bakılarak bunun bir abesle iştigal olduğu düşünülmemelidir. Bu tür baklalar birkaç sebeple üretilir. Bir sebep, “işine öyle gelme” dir. Hasmını muhtelif parçalara ayıran bir kişi, emniyetteki sorgulamasında, eğer gerçeği itiraf etmek niyetinde değilse, bu tür zayıf baklalardan kullanmak zorundadır.
Bir çok “doğru” şey söyleyecek, araya bir veya birkaç tane “tam doğru olmayan” bakla sıkıştıracaktır.
“Sayın memur bey, maktul(e) bana borçluydu (doğru). Defalarca ödemesini istedim (doğru). Her defasında bir bahane buldu (doğru). Son defasında üstüme saldırdı (doğru değil). Ben de onu doğradım (doğru).”
İkinci ve daha sık rastlanan bir sebep “sıkışmak”, yani zaman ve/ya bilgi açısından cevap verememek durumunda kalmaktır. Genellikle politikacılar sıkıştıklarında “Bozuk Bakla” tipi düşüncelerden yararlanırlar.
Temelde doğru olmayan ya da yeterli bilgi sahibi olunmayan bir düşünceyi savunmak için bu tür “bakla”lara ihtiyaç vardır.
Tek bir “Bozuk Bakla”, imkansızı mümkün kılar.
Eğer söylenen sözler hayati bir konuya ilişkin değilse, vakit kaybından başkaca uğranılan bir zarar yoktur. Ama eğer öyle değilse, üzerinde o sözlerin söylendiği sorun çıkmaza itilmiş olur.
Hele aynı tür düşünce, çok sayıda ağızdan tekrarlanırsa, çıkmaz bu defa perçinleşmiş olur ve “eğri”, “doğru” olarak yerleşir.
İlke olarak “Bozuk Bakla” tipi düşünce üretiminde, önce zincirin son baklasında varılacak yargı peşinen ortaya konulur. Ondan sonra gerekli baklalar dizilip zincir tamamlanmaya çalışılır.
Burada karikatürize edilen düşünce sistematiği toplumumuzda oldukça yaygındır. Sokaktaki insanın, hatta ortalama elitin bu sistematikle düşünüp konuşması yine de pek zararlı sayılmayabilir. Ama işi, kopuksuz, hatasız düşünce zinciri kurmak olan, buna göre yetiştiği varsayılan insanların bu sistematiği kullanmalarını açıklayabilmek ve kabullenebilmek kolay değildir. Bu durumun tek açıklaması, insanımıza, okul-aile-çevre üçlüsünce verdiğimiz eğitimin, ancak bu tür düşünebilen insanlar yetiştirebildiğidir.
Bu hastalığın sonuçlarının ne denli onulmaz olduğunu görebilmek için, iki ayrı düşünce tipini kullanan toplumların, sorunlara yaklaşımlarına göz atmak yeterlidir.
Akılcı düşünce ile yetişip bunu bir yaşam biçimi haline getirebilen toplumlarda sorunlara yaklaşım, yol gösterici, insanların ne yapmaları, nasıl davranmaları gerektiğini gösterebilen sonuçlar üretir. “Bozuk Bakla” tipi düşünen toplumlarda ise en küçük sorunlar dahi içinden çıkılmaz hale gelir.
Bu hastalık tedavi edilebilir mi? Sonucu kestirmek güçtür. Ama en azından tedaviye çalışılabilir. Bu illete yol açan etkenlerin başlıcası, süslü, tumturaklı, sınırları belli olmayan, yuvarlak söz etme merakıdır. O halde öncelikle bu terkedilmelidir.
Her nerede bu türlü sözlere (ve yazılara) rastlanırsa, orada eğri bir düşünce üremekte olduğundan şüphelenilmelidir. Bu tür sözleri kullananlara dikkat edilmeli, uyarılmalı, kısa adımlı, sağlam, basit düşünmeye, konuşmaya davet edilmelidirler. (Mümkünse, anayasaya, “Tumturaklı Söz Dinlememe Özgürlüğü” şeklinde bir temel özgürlük maddesi konulmalıdır.)
Doğru düşünmek bir seçenek değil bir görev, hem de en temel ahlaki görevdir. Kendini daha doğru düşünmek konusunda geliştirmeye çalışmak, bu öldürücü illetten kurtulmanın en sağlam yoludur.
12 Eylül 1992