-
Eyl 20 2012 Kolektif akıl..
“Nasıl olur da bu kadar makûl bir fikir benimsenmez!”
Bu ifadeyle dile getirilen sorunu çoğu kişinin yaşadığını sanıyorum; sanmak bir yana bir çoğundan bizzat dinledim.
Üzerinde düşünüp nedenlerini anladığı, o nedenleri giderebilecek çözümleri ürettiğini düşünen bir kimse, vardığı bu sonuçları başkalarıyla paylaşıp gerçekleştirmeye ya da en azından düşüncelerinin onay görmesini sağlamaya çalışır. Ama çoğu zaman bu istekleri gerçekleşmez.
Bu durumu bir hayal kırıklığına çevirmeden önce kişinin muhtemelen kimi çözümlemeler yaparak bu başarısızlığının nedenlerini anlamaya çalıştığı tahmin edilebilir. En güçlü olasılık, bulgularını iyi anlatamamış olduğu sanısıdır. Bu durumda daha açık ifadelerle bulgularını çevresine anlatmaya çalışır.
Birkaç deneyden sonra..
İletişim stili, kullanılan metaforlar, sözcükler vbg parametrelerle oynadıktan ve yine de bulgularının içtenlikli kabul görmediğini deneyimledikten sonraki durak, bulguların paylaşıldığı kişilerin “olması gereken” kişiler olmadığı yargısıdır.
Örneğin, terör konusundaki çözümlemelerini paylaştığı kişilerin bir bölümünün, yaşamın sürükleyiciliğine kapılmış ve Guliver gibi küçük –ama çok- sayıda iple hareketleri kısıtlanmış kişiler olduğunu düşünebilir.
Yeni durak..
Çok sayıda kişiyle iletişim içine girerek istatistiki olarak, düşüncelerini paylaşıp gerçekleştirilmesini sağlayabileceği yeter sayıda kişiye rastlayabileceğini düşünüp başarılı olamayan kişinin bu aşamadaki yargısı muhtemelen –ve gayet yerinde olarak- kendi düşüncelerinden kuşkulanmaya başlamasıdır. Bu kadar insan eğri, sadece kendisinin doğru düşünmesi mümkün ama küçük bir olasılıktır.
Bu yolla düşüncelerinin bir bölümünden –hatta tamamından- vazgeçip, daha tutarlı fikirler üretebilir ya da ilk fikirlerine yeni kanıtlar aramaya başlar. Her iki halde de, önceki duruma göre daha “satılabilir” düşünceler olmasına rağmen yine de o düşünceler çevresinde anlamlı işbirlikleri mümkün olmayabilir.
Bu aşamanın en dikkate değer yanı, çok sayıda kişiyle iletişim sırasındaki verim kaybıdır. İletişilen her bir kişiye gösterilen saygı, katma değeri küçük konular çevresindeki tartışmalardan kaçabilmeyi güçleştirir ve işbirliğine yararı olmayan ayrıntılar çevresindeki sonu gelmeyen tartışmalarda boğulup gidilebilir.
Son durak: Crème de la crème!
Bir önceki aşamanın birçok sakıncasını bir vuruşta yok edebilecek çözüm budur. Bu tür kişiler için zaman değerlidir ve verim kaybı olasılığı düşüktür. Ayrıca, geliştirilmiş olan çözümleme ve çözümlere katkı yapma olasılıkları –birikimleri nedeniyle- yüksektir; işte tam 12 burası olmalıdır.
O da ne?
En çok dikkate alınması gerekirken üzerinden uzun atlanıp geçilen nokta, bu tür kişilerin –ünvanları, egoları, enerjileri, evvelce savundukları fikirlere yapışmışlıkları, birikimleri gibi nedenlerle- kendileri dışından gelebilecek fikirler çevresindeki işbirliklerine pek de açık olmayabilecekleri olgusudur.
Ama bütün bunlar sorunu tam açıklayamıyor..
Yukarda sıralanan nedenler, fikirler çevresindeki işbirliklerinin niçin “her zaman” sağlanamadığını tam açıklayamıyor. “Her zaman” vurgusunun nedeni, bazı hallerde binlerce insanın bir işaretle ve muhtemelen ne olduğuna pek de aldırmadan belirli bir hedef doğrultusunda hareket edebildiklerine işaret içindir.
Başka neden(ler) de olmalı..
İnsan organizması, kendini çevreleyen fizik ortamlardan etkilenerek –en az zarar görmek için- o çevrelere uyum gösterir. Sıcak ortamlarda terleyip buharlaştırarak, soğuk ortamlarda terleme-buharlaşmayı azaltarak vücut sıcaklığını sabit tutan; az oksijenli ortamlarda solunum sayısını artıran, bazı hallerde bayılıp kontrolu bütünüyle kişinin elinden alan bedenin bu davranışları birer uyum göstergesi değil midir?
Acaba, benzer şekilde zihinsel yapılar da onları çevreleyen çeşitli enformasyon [1] ortamları arasındaki farklılıklardan kaynaklanabilecek olası olumsuz etkilenmeleri en aza indirmek için kimi önlemler alıyor olabilir mi? Örneğin, bir enformasyon kaynağı (medya) ile bir diğer enformasyon kaynağından (okul) gelebilecek yönlendirmeler farklı olabilir.
Okul, başarının yolunun çalışmak, dürüst olmak ve insanlara güvenmek olduğu yönlendirmesini yaparken, çok daha güçlü bir diğer bilgi kaynağı olan medya, başarı yolunun kurnazlık, acımazlık, kimseye güvenmeme ve hak-hukuk gözetmeme gibi yönlendirme yapıyorsa, bu iki farklı yönlendirme aynı anda zihnin ayrı bölmelerinde tutulmaz, aksine bileşik bir hale gelerek biri sözel (sanal), diğeri reel (gerçel) iki ayrı kimlik oluşmasına yol açar.
Pratikte çok sık rastlanan, ağzından bal, elinden kir damlayan insan tipi böyle ortaya çıkıyor olabilir. Acaba, sık sık karşılaştığımız, “söylediklerinize tamamen katılıyorum; keşki bizi yönetenlere de bunları söyleseniz” türü onay gibi reddiye ifadeleri, bu bileşik kimliğin bir ifadesi olabilir mi? Bir yandan tam bir onay, diğer yandan işbirliğine tam bir kapalılık.
Kolektif akıl..
Burada basitleştirilerek ikiye indirilen enformasyon / bilgi kaynaklarının gerçekte çok daha fazla sayıda olduğunu tahmin etmek güç değildir. Bunların bir bölümünün kasıtlı olarak (dezenformasyon amaçlı) yayın yaptığı düşünüldüğünde, -teknik deyimle- “gürültü” ortamının ne denli etkili olabileceği anlaşılabilir.
Bu güçlü “gürültü” ortamının bir bileşen, kalıtsal miras, aile ortamı, eğtim ortamı, kariyer, ego gibi ortamların da diğer bileşenler olmak üzere toplumun bir “kolektif akıl” oluşturduğu varsayılabilir. Tüm olayları çözümleyen, yargılar üreten ve bunlardan oluşan birer bireysel (özgün) kimlikler üreten bir süreç.
Bu tür kimliklerin, kendi dışlarından gelen tüm çözümleme ve çözümleri –ne kadar doğru olduklarından bağımsız olarak- bu kolektif aklın başat etkisinde değerlendirmesi ve işbirliğine yanaşmaması normaldir.
20 Eylül 2012 Perşembe
[1] Veri (data), enformasyon (information) ve bilgi (knowledge) tanımları olarak şunlar kabul edilmiştir: Veri, sınıflandırılmamış ham bilgi (örn. bir topluluktakilerin boy, yaş ve cinsiyetleri); enformasyon, sınıflandırılmış veriler (örn. yaş ve cinsiyete göre gruplanmış boylar); bilgi, bir sonuç üretmeye yönelik enformasyon (örn. ileri yaşlardaki kadın ve/ya erkeklerin, daha önceki nesillere göre boylarında bir değişim olup olmadığının araştırılarak ergonomi çalışmalarında yararlanmak.)