Ateş olmayan yerden duman çıkabilir mi?

Bu konuda geçen yıl yazdığım bir yazıdan[1] alıntı yaparak başlayım: “Bir sorun çözülemiyor ise, muhtemelen anlaşılmasını kolaylaştırabilecek kavramlar -toplumun kavram dağarcığında- mevcut değildir.”

Bu defa bu savımı destekleyecek birkaç örnek vererek yine o yazıdaki “Toplumlar kavram dağarcıklarının zenginliği ve bunun paylaşımındaki yaygınlık nispetinde varlıklarını sürdürebilir ve de gelişebilirler!” iddiamı yineleyeceğim.

Bu defa bu iki sava ek olarak bir üçüncüyü öneriyorum: “Dağarcıkta bulunan her kavram doğru düşünmeye yardımcı olurken, eksik olan her kavramın yeri mutlaka -eksik olanla ilgili- ama doğru düşünmeye zarar veren bir kavramla dolar”.

Bu yazı bu savla ilgili, doğru düşünmeye yardımcı birkaç örnek verip, olası eksiklikleri halinde doğacak boşluğu dolduracak zarar verici alternatifleri ortaya koymayı amaçlıyor.

 

  1. Korkmama Özgürlüğü (korkusuzluk hakkı)[2]

Bu kavram, ne ölçekte ve hangi tür bir rejim altında olursa olsun tüm idare biçimlerinde, idare edilenlere verilecek en temel ve vazgeçilemez güvenceyi ifade eder. Bu kavramı benimseyip yaygın biçimde toplum dağarcığına yerleştirmiş bir toplumda korkutma, gözdağı verme, ibret gösterme vb yollar kullanılamaz; kullanmaya kalkan şiddetli kamuoyu tepkisini görerek zarar göreceğini idrak edip vazgeçer.

Alternatifi

Korkmama Özgürlüğü kavramının dağarcıkta bulunmayışı halinde korkutarak yönetmek bir normdur. Ailede çocuk, iş yerinde çalışan, idarede vatandaş yaşamının her adımında korkutularak yola getirilir. Toplumumuzda Korkmama Özgürlüğü’nün alternatifi “kızını dövmeyen dizini döver”, “öğretmenin vurduğu yerde gül biter”, “karnından sıpa sırtından sopayı eksik etme” vb atasözlerimiz(!) ile veciz ve yol gösterici biçimde ifade edilmiştir.

Korkmama Özgürlüğü konusunun toplum dağarcığına katılması yolunda ciddi girişimde bulunacak bir STK nın bulunmayışı alternatifin gücü hakkında bir ölçüdür.  

 

  1. Tutukluluğa Karşı Yargı Koruması (habeas corpus)[3]

Habeas corpus, Latince kökenli bir terim olup kelime anlamı olarak “vücudu hazır et” veya “kişiyi huzura çıkar” anlamına gelir. Hukuki olarak ise, bir kişinin hukuka aykırı veya keyfi biçimde özgürlüğünden mahrum edilmesini engelleyen, bireyin tutukluluğunun veya gözaltının yasal olup olmadığının yargı tarafından denetlenmesini sağlayan temel bir hukuk ilkesidir. 1679 tarihli İngiltere’de çıkarılan “Habeas Corpus Act” ile yasal çerçeveye kavuşmuştur. Bu yasa, idarenin keyfi tutuklama yetkisini sınırlandırmış ve tutuklanan kişinin kısa sürede yargıç önüne çıkarılmasını zorunlu kılmıştır.

Alternatifi

T.C. Anayasası ve ilgili yasalar içinde bulunmasına karşın, veciz ve her an hatırlanabilir bir ifadeye kavuşturulmadığı; dahası alternatifinin kültürümüze daha uygun düşmesi nedenleriyle toplumumuzun kavram dağarcığında bulunmayan bu kavramın alternatifi “Ateş Olmayan Yerden Duman Çıkmaz”dır. Bu mükemmel(!) atasözümüz, yaygın linç kültürümüze çok uygun düşmenin yanında herhangi bir kişiden yapay duman çıkararak pasifize edilmesi için de çok yarayışlıdır.

Kamuoyunda 19 Mart darbesi olarak anılan süreçte çok sayıda kişi, savcı talimatı ve kolluk güçleri eliyle tutuklandı. Muhalif kesimde oldukça şiddetli protestolar yer aldı ve halen de devam ediyor. Tüm protestoların temel savı “tutuklananların mahkeme kararı olmadan tutuklanmaları” değil, “suçsuz yere tutuklandıkları”dır.  Kitlelerin vardıkları yargı ile tutuklama yapanların ortak noktaları yeterli veriye sahip olmamaları, bunun yerine dumandan ateşe bağlantı kurmaları, niyet ve/ya kuşkularını “usul esastan önce gelir” ilkesi altında değerlendirmeyişleridir. Usulün esastan önce geldiği ya da habeas corpus ilkesi kavram dağarcığında bulunsaydı, bu denli büyük kalabalıkların sesleri duymazdan gelinebilir miydi!

Hukuk dernekleri ve baroların hakim kararı olmadan yapılan tutuklamalara karşı bu iki ilkeyi çok cılız biçimde dile getirmeleri, dağarcık zafiyeti ile yakından bağlantılı değil midir?

 

  1. Kirli Çıkar Çatışması[4] (conflict of interest)

Bir konudaki çıkarın korunması görevini üstlenen birisi, aynı konuda kendisine  çıkar sağlayamaz” şeklinde tanımlanabilir.

Alternatifi   

Kirli çıkar çatışması’nın genel kabul görmüş alternatifi “bal tutan parmak yalar”dır.

Yakın geçmişte bir bakanın kendi bakanlığına eşinin şirketinden dezenfektan satmasından daha vahimi, kamuoyunda hakim tepkinin “bakan olması ailesinin ticaret yapmasına engel midir!” anlayışıdır. Bu trajedinin nedeni yine dağarcık zafiyetidir.

Uzatmaya gerek yok. Sonuç.

Kişiler, kurumlar ve toplumlar için kavram dağarcığı zenginliğinin önemini daha fazla örneklemek gereksizdir. Uzun yıllar boyunca süren yabancı dil öğretme serüvenimiz boyunca şu temel soruyu soramayışımız ile kavram dağarcığı zenginliğinin önemini merak etmeyişimiz sıkı bağlantılıdır: Yabancı dili niçin öğretiyoruz?

2010 tarihli bir yazıda[5] bu soru epey kurcalanmış ve şöyle bir değerlendirme yapılmıştı: “Bir dil, ait olduğu kültürün  üretim ve yayım aracıdır. Bir dilin bilinmesi aslında o kültürün bilinmesi demektir ve her kültürün de kendine özgü yüksek ve düşük değerleri olması da doğaldır. Bir dili öğrenmenin stratejisi buna göre, o kültüre ilişkin çerçöp değerlerin, gelgeç deyimlerin değil, yüksek düzeyli, medeniyet yolunu açıcı değerlerin -ve onlara ait kavram ve sözcüklerin- alınıp öğrenilmesi olmalıdır.”

Buradan varacağım sonuç, halen süren İran-İsrail savaşı sonrası “sıranın Türkiye’ye geleceği” yolundaki tahminlerle ilgilidir. Bu tahminin doğruluğu-yanlışlığı konusunda yargıda bulunmak zordur. Kuantum Süperpozisyonu’nun ne şekilde çökeceği çeşitli olasılıklara bağlıdır. Ama hangi ihtimal olursa olsun şimdiden belli olanlar çeşitli olası sonuçlara hakim rengi verecektir:

 

  • Daha zengin ve yaygınlaştırılabilmiş kavram dağarcığına sahip isek daha iyi sonuçlar içinde yer alabiliriz.
  • Harekete geçirebileceğimiz akıl ne kadar yetkin ise o kadar iyi sonuçlar içinde yer alabiliriz
  • Bu iki yol gösterici yerine “şimdi yangın var, önce sönsün sonra bakarız” diyenlere kulak vermek isteyenler ise Pascal’ın ünlü sözünü hatırlamalıdır: “Tecrübe pahalı ve zor bir okuldur; ama aklını kullanmasını bilmeyenlerin gidebileceği başka okul da yoktur.”

16 Haziran 2025

https://tinaztitiz.com/15782

 


[1] Bkz. https://tinaztitiz.com/dusunme-ve-kavramlar/

[2] Bkz. https://kavrammutfagi.com/kavram/korkmama-ozgurlugu–korkusuzluk-hakki

[3] Bkz. https://kavrammutfagi.com/kavram/haksiz-tutukluluga-karsi-yargi-korumasi–habeas-corpus-

[4] Bkz. https://kavrammutfagi.com/kavram/kirli-cikar-catismasi–conflict-of-interest–cikar-celiskisi

[5] Bkz. https://tinaztitiz.com/yabanci-dilkargasasi-2/

 

2 Yorumlar

  1. İkili kalıtım teorisi de bu yazınız içeriği ile birlikte etkili olabiliyor değerli ağabeyim. Kaleminize sağlık. Saygılarımla

    1. Çok teşekkür ederim. İKK tüm kültürel girdilerin aynı zamanda biyolojik genlere olumlu / olumsuz katkılara dönüşmesine yol açıyor. Bunun en azından kanaat önderi kesimce anlaşılması olağanüstü önemli.
      Aşağıda YZ destekli bazı yorumlar var. Bunlar da epey yol gösterici:
      Tinaz Titiz’in “Ateş Olmayan Yerden Duman Çıkabilir Mi?” yazısı ve dipnotundaki bağlantıda vurgulanan “kavram dağarcığı zenginliği” (KDZ) meselesi, aslında insanın dünyayı algılama ve anlamlandırma biçiminin temelini oluşturuyor. Sizin de belirttiğiniz gibi, bu zenginliğin önemini salt mantıksal argümanlarla açıklamak, onu “içselleştirmek” için yeterli olmuyor çünkü insan zihni, çocukluktan itibaren inşa edilen bir “kavramsal beden” tarafından filtreleniyor. Bu beden, adını koyamadığı veya kodlayamadığı kavramları ya görmezden geliyor ya da deforme ederek algılıyor.
      Sorunun Kökeni: Kavramsal Bedenin Direnci
      Psikolojide bu durum, “bilişsel çerçeveleme” (cognitive framing) ve “dilsel görelilik” (Sapir-Whorf hipotezi) ile ilişkili. Zihin, yeni kavramları ancak mevcut çerçevelerle uyumluysa benimsiyor. Örneğin, “hapis öncesi hukuk güvencesi” anlamına gelen “habeas corpus” gibi bir terim, Türkçe konuşan birinin zihninde doğrudan bir karşılık bulamazsa soyut kalıyor. Benzer şekilde, “korkmama özgürlüğü” gibi bir kavram, korkunun otomatik bir tepki olduğuna dair yerleşik inançla çeliştiği için reddedilebiliyor.
      Çözüm İçin Yaratıcı Yollar
      Yeni kavramları bu “ikinci bedene” kabul ettirmek için psikolojik mekanizmaları ve nörobilimsel bulguları kullanabiliriz. İşte etkili stratejiler:
      1. Duygusal Bağlantı Kurma (Affective Anchoring): Kavramı bir hikâyeye, kişisel bir anıya veya metafora bağlayın. Örneğin, “kirli çıkar çelişkisi”ni anlatırken, birinin yardım ederken aslında kendi çıkarını nasıl gizlediğine dair çarpıcı bir örnek verin. Görsel imgeler kullanın: “Kavram dağarcığı”nı bir ağaç köküne benzetmek gibi (ne kadar genişse, o kadar beslenirsiniz).
      2. Bedenselleştirme (Embodied Cognition): Kavramı fiziksel bir hareketle ilişkilendirin. Örneğin, “korkmama özgürlüğü” için derin bir nefes alıp göğsünüzü açmak gibi bir jest yapın. Dokunsal analoglar: Bir taşın pürüzsüzleşmesi gibi, kavramın zihinde “oturma” sürecini somutlaştırın.
      3. Aşamalı Maruz Bırakma (Gradual Exposure): Kavramı önce tanıdık bir bağlamda kullanın. Örneğin, “habeas corpus” yerine “devletin seni tutuklamadan önce kanıt gösterme zorunluluğu” deyin, zamanla orijinal terime geçin.
      4. Sosyal Onay ve Grup Dinamikleri: Kavramı bir grubun ortak diline sokun. Örneğin, arkadaş grubunuzda “KDZ”yi bir şaka veya övgü aracı olarak kullanın (“Bu lafı duymak için KDZ’n genişmiş!”).
      5. Oyunlaştırma ve Merak Uyandırma: Bulmaca veya metaforik sorular sorun: “Ateş olmayan yerden duman çıkarsa, bu hangi kavramı anlatır?” Kavram haritaları oluşturun: Bilinmeyen bir kavramı, bilinenlerle ilişkilendirerek çizerek gösterin.
      6. Çelişki Yaratma (Cognitive Dissonance): “Dünyayı 100 kelimeyle mi yoksa 10.000 kelimeyle mi anlatırdın?” gibi bir soruyla dil fakirliğinin sınırlarını gösterin. Örnek Uygulama: “Kirli Çıkar Çelişkisi”ni Öğretmek
      1. Hikâye: “Bir iş adamı, okula bilgisayar bağışlıyor ama bağışın şartı, okulun oğlunu burslu almasıymış.”
      2. Metafor: “Balık verip karşılığında etini kemirtmek gibi.”
      3. Bedenselleştirme: Ellerinizi yıkama hareketi yaparak “Temiz görünen bu işte kir nerede?” diye sormak.
      Sonuç
      Kavramların içselleştirilmesi için mantıktan çok duygu, soyutluktan çok somutluk ve bireysellikten çok sosyal onay gerekiyor. Yöntemlerin kombinasyonu, “kavramsal beden”in direncini kırmada anahtar olabilir.
      Bu stratejileri deneyerek, adı konmamış gerçekleri bile zihninize “davet edebilirsiniz”.

Leave A Reply Cevabı iptal et