Otobiyografi kesiti-11: İtibar ve araç niteliği ilişkisi deneyimim

Yıl 1986, İstanbul  1nci bölge (Üsküdar, Şile, Kartal, Beykoz) milletvekili olarak parlamentodayım ve zamanın hükümetinde de görev yapıyorum. 

1980 darbesinden sonra zamanın partileri kapatılıp üyelerine de siyaset yasağı getirilince, 1983 Kasım seçimlerine aktif siyasetle (benim gibi) ilişkisi olmayan kişiler katılmış; bir bölümü parlamento seçimlerine aday olmuş, bir bölümü de il ve ilçe örgütlerinde görev almışlar; yani hep yeni isimler.

Meclis çalışmaları olmadığı günler İstanbul’a geliyor ve sık sık da seçim bölgelerini ziyaret ediyorum; tabii bu ziyaretlere ilgili ilçenin yönetim kurulundan da katılıyorlar. İlçe yönetim kurullarının hepsi meslek sahibi, içlerinde şirketlerde genel müdürlük yapanlar bile var. Bunlardan birisi de -izninizle ilçe ve kişi adı vermeyeyim- x ilçemizin başkanı; bir firmanın genel müdürü. Genellikle yakıştırılan siyasetçi tipine hiç benzemiyor. Kendisine gelen -bir bölümü usulsüz- talepleri geri çeviriyor; yapılabilecek olanları yapıp, milletvekili müdahalesi gerekenleri de bana aktarıyor. Bu üslubunu bugün halâ saygıyla hatırlıyorum. 

İstanbula her gelişimde, görevim nedeniyle bağlı kuruluşlardan -bakanlık sekretaryasının ayarladığı- bir araç beni alıyor; gideceğim yerlere götürüp getiriyor. Plakasını da değiştirip kırmızı plaka takıyorlar (bu kırmızı plaka ve fırfırlı mavi lamba konusunu ayrı bir yazıya konu yapmıştım1). Temin edilen araç manda kasa tabir edilen marka ve cinsten (adet öyleymiş).

Onbir yıllık parlamento yaşamımda kendi kendime “aferin iyi yaptın” dediğim şeyler olduğu gibi, “yapmasam iyi olurdu” dediklerim de olmuştur. Utanç deyimi değil ama mahcubiyet duyduklarımın başında bu araç konusu gelir. İstanbul trafiğinde nereye gidersem gideyim önde eskort aracı, her halinden “savulun bir Türk büyüğü geliyor” havası, görenlerin bir bölümünün iftihar (niyeyse), bir bölümünün de @!*? (siz anladınız) ifadeleri yüzlerinden okunuyor.

Ve karar verip (aferin dediklerimden) talimat veriyorum: İstanbula her gelişimde -o sıralarda araçların büyükçe bir yüzdesini oluşturan- Murat 131 tipi bir araç temin edin ve emniyetle de görüşün, eskort vs olmasın. Hemen yükselen itirazlardan -şimdi- anlıyorum ki itirazların nedeni o aracın bana yakışıp yakışmadığı değil, benim aracın bir referans oluşturması ve tüm makam sahiplerinin de “eh bizimki de bakanınkiyle uyumlu olmalı” diyerek manda kasalanması imiş.

Neyse mecburen talimat dinlenince büyük bir rahatlık içinde daha fazla yere gidip gelmeye başladım ve önceki araçların bana özgürlük değil kısıt getirdiğini farkettim; çok memnunum, içten içe keşke başkaları da yapsa da diyorum.

O da ne?

X ilçemize gidip geliyorum; ama hem ilçe başkanında hem de yönetimdeki diğer kişilerde belli belirsiz bir memnuniyetsizlik hali var. Nedenini, bazı isteklerinin yerine gelmemiş olabileceğini tahmin ederek; onlar konuyu açmadan ben açıyor ve o yerine getirmediğim isteklerini niçin yapmadığımı açıklıyorum. İlginç olan, onların alınganlığına neden olan konu bu değilmiş. Bu defa tavırlarının nedenini sorunca birbirlerine ve sonra ilçe başkanına bakışarak sözü ona bırakıyorlar.

İlçe başkanımız -nasıl söyleyeceğim- tavrı içinde şöyle diyor: “Efendim bizi sık sık ziyaret ediyor, taleplerimizi dinliyor ve yapılabilecekleri yapıyorsunuz, teşekkür ederiz. Fakat bizim sorunumuz bunlarla ilgili değil. Biliyorsunuz diğer partilerle çok yakın yerlerde yaşıyoruz. Siz o aracınızla gelip gittikçe bizimle dalga geçmeye başladılar: “Biz muhalefet olmamıza rağmen milletvekillerimiz filan marka araçla geliyor; sizinki neredeyse dolmuşla gelecek, isterseniz biz araç temin edelim” diyorlar. Lütfen bizim onurumuzla oynamalarına izin vermeyin, eskisi gibi eskortlu, hoparlöründen polislerin “çekil kenara ulan bakan geliyor” filan dedikleri sesleri duymak istiyoruz!.

Bunu niçin anlatmak istedim?

Birleşik Akıl Ağı2 paydaşlarından bir arkadaşımız, Millet İttifakı’nın kendini iyi anlatabilmesi için büyük projeler, iddialı hedefler yerine, bir samimiyet testi olabilecek -ve belki bu yolla büyük projelerinin de gerçekçiliği konusunda ikna edecek- bir öneride bulundu: “Araç saltanatına son” sloganıyla, ittifaka dahil parti liderlerinin, makam aracı olarak, sıradan, halkın kullandığı araçları (kırmızı plakasız ve mavi fırfırsız) kullanacaklarını ilan edip hemen de uygulamaya başlasınlar.

Bence bu fikir mükemmel bir sosyal tohumlama3 fikri. Bu amaçla, Birleşik Akıl Ağı içinden ya da bu yazıyı okuyanlardan oluşan, bu amaçla zamanının ve de enerjisinin bir bölümünü ayırmayı taahhüt eden kişiler arasından bir çalışma grubu oluşturmayı önermek amacıyla bu anektodu anlattım.

Gelebilecek itirazlar bellidir. Güvenlik, hızlı erişim zorunluğu vs. Bunların ikisi de çözülemez değildir. Özellikle de ikincisi4. Otomobil yapmak için babayiğit olmaya gerek yoktur. Ama bu işi başlatacak babayiğit (ve/ya anayiğit(ler)e) ihtiyaç vardır.

Tınaz Titiz

12 Mart 2023

(1)  Bkz. https://tinaztitiz.com/kirmizi-plaka-ve-firfirli-mavi-lamba/

(2) Bkz. https://www.BirlesikAkilAgi.com

(3)  Bkz. https://www.SosyalTohumlama.com

(4)  Bkz. https://tinaztitiz.com/caliskan-insanlardan-korkarim/

7 Yorumlar

  1. Sayın bakanım,
    Önerinize gönülden katılıyorum.Öncelikle Kamuda kullanılan 130000 civarında olduğu açıklanan araba saltanatına son vermek,kimlerin kamu arabası kullanması gerektiğine karar vermek gerekir.Üst düzey görevlerden emekli olmuş kişilere araba tahsisine son vermek ve her kamu kuruluşunda hangi seviyede görev yapan kişilerin kamu arabası kullanılacağını belirlemek gerekiyor.Kamu kurumları arasında eşit seviyelerin belirlenmesi ve kuralların herhangi bir gevşetmeye imkan vermeyecek şekilde düzenlenmesi gerektiğini düşünüyorum.
    Bir diğer konu da arabaların yerli/yabancı arabalardan seçilmesi konusudur.Belirli makamlar ve temsil için kullanılan araçlar hariç,ülkemizde üretilen/yerli otomobil kullanılması zorunlu olmalıdır.
    Bu şekilde önemli bir tasarruf sağlanacağını değerlendiriyorum.

    1. Sayın Öğütçü, kamudaki makam aracı sayısı olarak basında dolaşan rakam (130,000) araç sayısı değil muhhtemelen makam sayısıdır. Her makama (benim bildiğim) birden fazla (1 ile 50 arasında) araç var. Bir de makam olarak sayılmayan “eşlere”, “makamla irtibatlı” kişilere tahsisli araçlar da hesaba katılırsa sayının 1 milyon civarında olabileceği anlaşılır.
      Kimlere araç tahsis edileceği ile ilgili çok sayıda yönerge olduğunu biliyoruz. Mesele yönergelerde değil bunun bir zihniyet kodu haline gelmesi. Bunu ancak kurumların en başlarındaki kişiler yapabilir ve astlarını da (defacto) mecbur eder. Aksi halde kitabına uydurmak son derece kolaydır. “Acil haller aracı”, “misafir aracı” vb adlar altında makam araçları devam eder.
      Bir de görevden ayrılmasına rağmen “kendini tehdit edilen” olarak gösterip devletin polis memurunu şoför ve koruma olarak kullanan yüzlerce insan var. Geçmişteki emireri uygulamasını şimdi hatırlayan azdır. Bu polislerin durumu da geçmişin emirerinin benzeridir.
      Önerimin kolay kabul görmeyeceğinin bilincindeyim. Şu an için bir samimiyet testine ihtiyaç var. Selam ve sevgiler

  2. Grubun sloganı, biz israfı kul hakkı yemek diye görenleriz. Hak yemeyiz hakkımızı yedirmeyiz.
    Siz de öyle yapın.

    1. Ahh Aziz Nesin ahhh! Rahmetli de hep gözlemlerini yazdığı halde, ona çok kızanlar olmuştur. Kaleminize sağlık Tınaz ağabeyim. Saygılarımla

    2. Teşekkürler Necati bey. Böyle bir kampanya açıldığında sanırım çok sayıda slogana ihtiyaç olacaktır. Bir kenara kaydediyorum. Çgr oluşursa kendilerine sunacağım 😊
      Sevgiyle

  3. Sayın BAKANIM,
    ben de İngiltere’deki bir anımı anlatacağım. Önce uzun bir taslak ve örnekten yola çıkarak bir kaç hafta düşünerek, bazı gözlemlerimi kayıp ve kazanç yanlarını + kültürel yansımalarını yazacağım Londra trafiğindeki. Saygılarımla.

Yorum Gönder