Gelir artışı değil alım gücü vaat edin!

28 Mayıs’ta kim CB seçilirse seçilsin, onu bekleyen en önemli sorunlar listesinin ilk sıralarındakiler belli; onun başında da iki bileşenli ekonomik sorunlar geliyor. Birincisi gelir gider ve borç dengeleri bozulmuş ekonominin sürdürülebilirliğinin sağlanması; diğeri de düşük gelirli çoğunluğun durumlarının iyileştirilmesi.

Bu iki sorun birbirinden çok da bağımsız değil; yurttaşın ekonomik sıkıntıları ekonomik tablodaki olumsuzluklarla yakın bağlantılı. CB adaylarının ekonomik tablonun düzeltilmesiyle ilgili yaklaşımları ise dış kaynaklardan gelebilecek desteklere bağlı. Birisi Körfez zenginliğinin -varlıklarımızın satış ya da kullanım haklarının devri karşılığında- yeni tavizlerle ikna edilmesi ve Rusya’nın büyük vizyonu -Türkiye üzerinden sıcak denizlere erişim- doğrultusunda bir daha çıkmamak üzere -nükleer santral gibi yollarla- topraklarımıza tedricen yerleşmesi anlamına geliyor.

Diğeri ise artacak güven nedeniyle para kaynaklarının -tabii ki farklı da olsa yine tavizler karşılığında- kredi imkanları sağlaması.

Her iki aday, seçmen tercihini kendi lehine çevirebilmek için birbirine karşıt söylemlere sahiplerse de bazı noktalarda aynı ikna aracını kullanıyorlar: Daha yüksek gelir vaadi. (Siyasi tarihimizde bu bağlamdaki en yaratıcı(!) yaklaşım, “rakibim ne veriyorsa beş fazlası” şeklindeki başa çıkılamaz vaattir. Yine de ilahi bir kaynağın koruması altında olduğundan katiyetle şüphe edilmemesi gereken toplumumuz açısından iyi bir şans, bu meydan okumanın diğer tarafının “ben de seninkinin bir fazlası” gibi bir şeyi düşünememiş ya da düşünmüş ama ahlakı elvermemiştir)

Özellikle de dar gelirli yurttaşların ekonomik sıkıntılarını azaltma amacı ne kadar tartışmasız sa, o amaca hizmet için “kısa vadede rahatlama sağlayıp ertesinde başlangıçtan da fazla sıkıntıya düşmesine yol açan” gelir vaatleri o denli yanlıştır. Aynen, susuzluktan ölmek üzere olan bir kişinin deniz suyu içmesi gibi.

Ekonomik sıkıntı içindeki kişileri rahatlatmak için “sağladığından daha çok geri alan” gelir vaatleri yerine, “mal ve hizmet maliyetlerini sıçratıcı etkileri olan kritik mal ve hizmetlerde birbirini azdırıcı artışları engelleme” ilkesinin kullanımı doğru olan yoldur. Çığ Etkisi[1] denilebilecek bu ilkeyi halka anlatmanın, “bizim halkımız karışık şeyleri anlamaz” kolaycılığını kendilerine motto edinmiş siyaset reklamcılarının işine gelmediği bellidir; ama bunun bedelinin ne denli ağır olacağı da bellidir.

Gelirlere, siyasi rekabet amacıyla birbirini azdıran[2] rastgele zamlar yapılmasının, fiyat artışlarını daha büyük oranda ve de kontrolsüz biçimde enflasyonu artırması gerçeğinin yanı sıra bir diğer olumsuz etkisi de şudur: Gerçek bir sorun haline gelen “ideolojik ve siyasal amaçlarla yurda sokulup, adına da mazlumlaştırıcı bir ifadeyle “sığınması” denilenlerin -ki bunlar aslında gerçek mazlum sığınmacıların trajik durumlarını kötüleştiriyor- kayıt dışı çalıştırılarak, gelir zamlarıyla rahatladığını sanan kişileri sonsuza kadar  işsiz bırakması”. İşgücü piyasası, bu hesapsız gelir zamlarını kendi mantığı içinde çözmekte, bir yanda -bir bölümü gerçek mazlum- sığınmacıların insanlık dışı koşullarda sömürülmelerine yol açarken, bir yandan da -gelirinin arttığını sanan- yurttaşları işsiz bırakmaktadır. 

Doğruların söylenmesi bazen güç olabilir; ama kesin olan bir şey varsa daha güvenli bir yol olduğudur. Hem söyleyen hem de söylenenler için.

Tınaz Titiz

27 Mayıs 2023

[1] Bkz. https://tinaztitiz.com/zamlar-ve-cig-etkisi/ ve  https://tinaztitiz.com/3847/ 

[2] Bkz. https://tinaztitiz.com/rizelilere-cagri/ 

Yorum Gönder