Aptal dost, akıllı düşman!
Dün (16 Ağustos 2024) çoğu kimse (muvafık ya da muhalif) “TBMM’ne kara leke sürülen gün” olarak niteledi. Doğrudur, ama olup biteni daha iyi anlamaya yarayabilecek daha başka nitelemeler de mümkündür. Bunlardan birisi de, “muhalefetin stratejik düşünce yetmezliği nedeniyle heba ettiği altın fırsat günü” olabilir.
Çok derin düşünmeden iki sıradan insanın bile “acaba nasıl bir tutum izlersek, bu günün amacını saptırmak isteyebilecek çeşitli melanet planlarını etkisiz kılabiliriz?” sorusunu soramayışlarını açıklamak zordur. Üstelik birleşimden birkaç saat önce, bu sorunun sorulamayacağını bilse de yine de ne olur ne olmaz diye “Anayasa mahkemesi kararı yanlıştır” beyanatı ile gelecek saatleri haber veren bir beyanata rağmen.
Azıcık bir melanet planlama aklına sahip kişi bile, toplantının çok net amacını saptırıp, insani olarak tahrik vesilesi olabilecek bir söz sarfedilmesine çanak tutmayı akıl edebilir. Buna bile ihtiyaç kalmadan gerekli ipucunu “sizin haysiyetiniz yok” sözü ile Ahmet Şık verdi ve gerisi de bu konular için saklanan eski topçu Alpay’dan geldi.
Halbuki yapılacak şey, tüm birleşim boyunca ısrarlı biçimde tartışılamayacak bir çıpadan ayrılmamaktı: Anayasa mahkemesi kararları tartışmalı doğrular, hatta yanlışlar içerebilir. Değiştirilmesi hatta AYM’nin kapatılması dahi gündeme getirilebilir (aynen ODTÜ’nün kapatılıp yerine üniversite kurulması(!) önerisi gibi). Bütün bunların -tartışmaya kapalı- basit bir ön koşulu var: AYM kararları -niteliğine bakılmaksızın- tüm kişi ve kurumları bağlar. Önce kararına uyacaksın, her ne şikayetin varsa ondan sonra yapacaksın.
Bu oturumu sabote etmek isteyenler bu gerçeğin farkındaydılar ama onlar dahi muhtemelen muhalefetten birisinin çıkıp, tartışmayı akıl planından duygu planına taşıyacağına ihtimal vermemiştir.
Bu olaydan öğrenilecek önemli sonuçlardan birisi, bugüne kadar -söz birliği etmişçesine- tüm muhalif kesimlerin, yapılagelen derin yanlışların kızgınlıklarını, bunların ifade edilmesi işe yararmış zannıyla, duygusal tepkileriyle birleştirerek ifade etmeyi sürdürmeleri; bunun gerekçesi olarak da çağdaş demokrasilerde bu tutumun işe yaradığı gerçeğini benimsemeleri olmuştur.
İlginç nokta, bu eleştirel yaklaşımların işe yaramadığını bile-göre, reel politik duruma dayalı daha işe yarar bir aklı (Yetkin Akıl[1] ya da Kolektif Akıl diyelim) üretme çabasından ısrarla kaçınılmasıdır. Bu tesadüfi olamaz ya gerçekten bir görünmez el müdahalesi ya da İkili Kalıtım Kuramı’nın[2] acıtıcı bir sonucu söz konusudur.
Geçmiş olsun,
17 Ağustos 2024
[1] https://tinaztitiz.com/yetkin-akil-ya-tam-olarak-nedir-ve-nicin-olmazsa-olmazdir/
Abdülkadir Selvi de bugün Aptal Düşman’ı yazmış.
https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/abdulkadir-selvi/meclisteki-kavganin-perde-arkasinda-yasananlar-42507436