Akla yerleşen her kavram sonrakiler için birer süzgeç olur!
Özellikle küçük yaştaki çocuklar, ama genelde genç denilebilecek yaşlara kadar hemen herkeste gözlediğim bir olgu hakkında düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.
Küçücük çocukların belirli bir ideoloji yolunda nasıl koşullandıklarını, hatta giderek o yolda ölmeye ve de öldürmeye nasıl hazır hale geldiklerini; o fırsatı(!) yakalayana kadar da içlerindekileri nasıl birer nefretle “karşı cephe”ye yönelttiklerine şahit olmuşsunuzdur.
Bu nasıl olabiliyor?
Dünyaya gelirken “içine doğdukları ortamlara zarar vermemek” güdüsünü de beraber getiren insan (ve diğer) türler, nasıl olup da bu hale gelebiliyorlar? Bu geçiştirilebilecek, “efendim nasıl eğitir, koşullandırırsanız öyle olur” gibisinden beylik kalıplarla karşı tezleri susturmaya veya düşünsel çaba harcamaktan kurtulmaya dönük bir soru olamaz. Bu zehirli sürecin nasıl işlediği tam anlaşılamadığı sürece herhangi bir toplum ya da kişi varlığını koruyup sürdürebilme (beka diye de okuyabilirsiniz) misyonunu güvende sayamaz.
Davranışsal psikoloji -çoğu B.F.Skinner’ın hayvan deneylerine dayalı- çok sayıda bulgu ortaya koymuş olsa da çoğu, çevrel koşulların uygun bileşimlerinin bu tür davranışları ortaya çıkardığı şeklinde kısmi bir genelleme şeklindedir; ama esas cevap bulunması gereken, daha da temelde “kendinden sonrasını şekillendiren bir şey”in olup olmadığıdır.
O şey “süzgeç kavram” olabilir mi?
Yaşam boyu çeşitli sorulara cevaplar ararız. Eğer soruların önünü kesecek bir “toplu cevap” (ideolojik, siyasi ya da sorgulamaya kapalı bir dini yorum[1]) ile karşılaştırılmayacak kadar şanslı isek, bulabildiğimiz cevaplarla sınırlı, ama giderek genişlemeye açık bir evren tasavvuru[2] oluştururuz. Bilim de dini imân da ancak öyle bir genişleme süreci yoluyla ortaya çıkabilir.
Bebeklikten başlayarak -çoğu beslenme ve güvenlikle ilgili- sorular ebeveyn tarafından doğrudan fiilen cevaplanırken, daha sonraları okul ve sosyal çevre yoluyla her soru için alternatifli cevaplar ile karşılaşılır; bunlardan önceden (bebeklikte) cevaplanmış olanlarla çatışmayan ve de daha çok soruya cevap veren birileri seçilir ve her bir seçilen cevap aynen bir süzgeç gibi, artık yeni sorulara cevap adaylarını süzer, gerisini “yanlış” olarak niteler.
Bu süreçteki süzgeç kavramlardan birisi kuşku[3] kavramı olup, yaşam boyu yeni sorular sorabilmenin ve “anlama” denilebilecek mutluluğun önünü açar. Kuşkusuzluk ise yaşamı daraltan “sorusuzluk” denilebilecek ölüm türünün eşdeğeri olup toplu cevaplarca oluşturulan bir yan üründür.
Süzgeç kavram konusundaki iki kural önerim: (1) Her süzgeç kendisinden önce oluşmuş süzgeç(ler)in geçirebildiği kavramlar yoluyla oluşabilir, (2) Kendinden önce oluşmuş bir süzgece aykırı kavramlar kişide ya kafa karışıklığına ya da çok nadiren o yeni kavramın yolu üzerindeki eski süzgecin terkedilmesine yol açar.
İster seküler ister dinsel olsun bebeklik ve çocukluk çağlarında karşılaştırılan kavramlar bu nedenle çok belirleyicidir. Toplu cevaplar, soruların önünü kesen tüm doğrular her zaman için hem bireyler hem toplumlar için birer risktir. Toplum sorunlarıyla başa çıkmak isteyenler, toplumu toplu cevaplardan koruyacak rotalar çizebilmek için bu kavramı bir “tohum fikri”[4] olarak kullanılabilirler.
30 Aralık 2018
[1] “Sorgulamaya kapalı dini yorum için” bkz. https://tinaztitiz.com/?p=7356
[2] Bkz. https://tinaztitiz.com/?p=7922 (parag. 19)
[3] Burada bilimsel kuşku (skepticism) kastedilmekte olup, ucu paranoya’ya kadar dayanan kuşku (suspicion) kastedilmiyor.
[4] Bkz. https://goo.gl/Uz6WCo
“Ortak yarar” kavramının içi bireyler için tatmin edici argümanlarla doldurulup dolaşıma sokulmakla bir süzgeç oluşturulabilir.
Daha etkin ve kalıcı süzgeç, kuşkusuz Aklı işletmektir. Ancak bu insanlığın çok geç ve zor kazandığı bir alışkanlık. Aklı işletmenin bireylerce ve tabii toplumca sahiplenilecek bir değer olduğu bilinci, bireyin yararına olan ile toplumun yararına olanın geniş bir arakesite sahip olduğunu göstermekle uyandırılabilir (mi?).
Necati bey yorumu şimdi gördüm. Kuşkusuz akıl işletmek zahmetli bir süreç olduğu için diğer süzgeçler kadar kolay yerleştirilemeyebilinir.
Süzgeçler genellikle kolay hatırlanan, 0 -1 (geçer-geçmez) mantığı ile çalışan kavramlar oluyor; üstelik de süzgeç çıktısı (yani süzdükleri) kişi tarafından sağlam ve tartışmasız sayılacak bir çıpaya (babam dedi, hocam dedi, ayet öyle diyor, bilim böyle diyor vb) bağlanmış olursa etkisi de aartıyor.
Süzgeçler bir cins tohum da (http://bit.ly/2FumYIw) sayılabilir çünkü benzer işlevi görüyor.
“Akıl işletme” üzerinde düşünülerek belki birkaç ayrı kavram yardımıyla kabul edilebilirliği kolaylaştırılmış süzgeç(ler) oluşturmak amacıyla bir birleşik akla ihtiyaç var.
İnsanın bebekken ilk 5 yılı beyin plastisitesi açısından çok önemli, bu aralıkta bir çok kusurlar, şaşılık bile düzeltilebiliyor. Tabii bu nörofizyologların, nörologların, gelişim biyolojisi, evrim, davranış (Konrad Lorenz’den, Tinbergen’e, Eric Kandel’a, Freud’a, Jung’da, Piaget’ye vb kadar uzanıyor. Ne var ki sosyal bilimciler, onca MR ile karşılaştırma davranış, beyinde topoloji, haritalama vb çalışma yöntemlerine karşın hala, çocukluktaki bu ilk esnek 5 yılın, büyüklükte de başka elementlerle (yerine konulan farklı, toplumsal susbstitute’ler ile) ortaya çıkabildiğini, halen olasılıkla var olduğunu göstermediler, merak da etmediler. Bunun varsa eğer, gösterilmesini bilim dünyasından halen bekliyorum. Sosyal bilimciler temel bilimcilerin moleküler çalışmalarından çok etkilendiler, şimdilerde ve bir epeydir psikiyatri, moleküler biyolojideki devrimden sonra eski farmakoloji bilgilerin paletinde bunları kliniğe taşıyıp adeta moleküler biyolojiye tapınıyor, belki haklı da, depresyon deneysel tedavisindeki bir bileşik (ilaç) Ketamin, müthiş bir şey, düşün ün! beyinde anatomik, şimdilik bence, irreversible anatomik değişim yapıyor ve en inatçı depresyon vak’alarını çözebiliyor (tedavi edebiliyor, eğer hastalığın nöronal bağlantıları pattern’ı varsa, buna çözme denilebilir bence) ama bilim dünyası aynı zamanda bu beyindeki anatomik (nöron bağlantıları değişikliği, uzun dönem hafıza gibi, kısa dönem farmakolojik, kimyasal hafıza gibi geçici, uçucu değil). Diğer bir deyişle moleküler biyoloji, gelişim biyolojisi, kişilik oluşumu gibi konularla erişkin ve toplum ilişkisi arasında bir korelasyon kurulması mümkün olduğu halde, en azından analoji yapılarak, batı dünyasındaki psikoloji bilim insanları daha havadan sudan konularla iyice daralıyorlar. Videoda izlediğimiz gibi bebeğin babası, bebek büyüdüğünde toplum olabilir mi? Veya geri toplumlarda, kalkınmama inadı ve kötü insnalara tapınıp, şiddete de tapınarak kötüye gitme seçilmiş bir evrimsel davranışı olabilir mi, kalkınmış zengin ülkelerle bir dünya mozaik haritası oluşturmak için bir tür dünya peyzaj ekolojisini sürdürmek, dünyanın daha ileriye doğru bu kötülüklere bulanmış coğrafya parçaları (patch, yama, haritada leke) olabilir mi? Bizim için mükemmel, çok “iyi bildiğimiz”, “uzmanı” olduğumuz akademik konulara göre Türkiye’de bir küçük korunana alanı veya türü, türe ait bireyleri, bir kaç popülasyonunu çok iyi korumak, dünyanın bütünündeki biyolojik çeşitliliğin korunmasına zarar verebilir, nitekim verdiği örnekler de var (Aldo Leopold Foundation, dünyada ilk Milli Parkı kuran, Aldo Leopold’un vakfı). Diğer bir deyişle, bizim kendi ölçeğimizdeki peyzajımız ile dünyanın bütününün peyzajı farklı, aklı, kriterleri, ihtiyaçları da farklı olabilir. Dünyayı kendi halimne mi bıraksak? Belki kendi kendisini yavaş bir evrimle değiştirecek, değişiklik bu arada bizimki gibi ülkelere de uğrayacak, hiç de sabit kalmayacak, belki sanıldığının aksine direnemeyecek bile. Yöntem geliştirme, nedenlerini arama bulma, merak etmenin yanısıra bizimki gibi toplumlara babanın oyunda öğrettiği iyi oyuncakları, kaliteli, eğitimin berbat ettiği zihinleri yeni süzgeçlere kavuşturacak veya süzgeçleri kıracak kitaplarla doldurmaya katkıda bulunmalıyız bence, sübjektif görüşüm. Radyasyona maruz kalmakla da mutasyon olur, doğadaki evrimin dışında. Aile kötü okullar öğretmenlere kötü ve kavgacı, şiddeti teşvik eden partilere arkadaşlara yani “doğal” radyasyona maruz kalan vatandaşlara biraz da faydalı DNA-repair ışınları versek mi acaba?