Okullarda hırsızlık mı öğretiliyor?
Toplumumuzda en yaygın eğrilik türü nedir? Hiç kuşku edilmesin hırsızlıktır. Hırsızlık, “kendine ait olmayan bir şeyin, sahibinin rızası olmadan alınması” biçiminde tanımlanabilir. Bu olguya ikinci bir boyut eklenir ve bu tanımda kullanılan “alma” eyleminin nasıl olduğunu tanımlarsa, hırsızlık türleri epey zenginleşmiş olur. Örneğin alma eylemi, gerçekleşmeyecek bir vaat yoluyla yerine getirilebilir (genç kızların evlenme vaadiyle kandırılması), zor kullanarak yapılabilir (gasp), dikkatsizlikten (yankesicilik) veya akılsızlıktan yararlanarak (Titan) gerçekleştirilebilir.
Bu liste uzatılarak, laf uzatmanın, sorulan bir soruya başka bir yanıt vermenin, trafikte önündekinin yolunu kesmenin, üst katta gürültü yaparak istirahat özgürlüğünü almanın, sınıfta gürültü yaparak başkalarının öğrenme özgürlüklerini almanın, hepsinin aynı tanıma girdiği görülebilir.
Hırsızlık olgusuna eklenebilecek üçüncü boyut ise, verdiği zararın kalıcılığıdır. Nasılsınız? gibi sıradan bir soruya verilebilecek uzun bir yanıt kuşkusuz ki bu tanım uyarınca zaman hırsızlığıdır. Ama bu hırsızlığın verdiği zarar ile, evi soyulan bir kişinin uğradığı zarar da aynı değildir. Böyle bir sınıflama, hırsızlığı bilimsel olarak daha doğru bir yerlere oturtmaktadır.
Bu üç boyut açısından değerlendirildiğinde, acaba tanıma en çok uyan ve kalıcı zararı en büyük olan hırsızlık türü hangisidir?
Okullarda yaygın biçimde var olan “kopya çekmek”, hırsızlık türleri içinde tanıma en çok uyan ve kalıcı zararı en fazla olanıdır. Kendine ait olmayan bir bilginin, sahibinin rızasıyla ya da rızası olmadan, kendi hakkı olmayan bir notun “alınması” amacıyla kullanılması, hırsızlığın tanımına tam olarak -hem de katmerli olarak- uymaktadır.
Ama esas felaket burada değildir. Öğretmenlerin çok büyük çoğunluğunun kopya çekmeye karşı uyguladıkları önlem(!), bu tür hırsızlığın okul dışına çıkmasına ve ömür boyu sürecek bir kalıcı davranışın yerleştirilmesine yol açmaktadır. Okulun bir amacının da kalıcı davranışlar edindirmek olduğu hatırlanırsa, bu başarının(!) eğri bir davranışı kazandırmak yerine doğru bir davranış kazandırmakta niçin gösterilemediğinin acı acı düşünülmesi gerektiği ortaya çıkacaktır.
Kopyaya engel olmak için öğretmenlerin %99’unun kullandığı yöntem, sınavlarda “gözetim yapılması” dır.
“Sınavda kopya almak ve vermek hırsızlıktır ve sizler bu hırsızlığı yapmayacak düzeyde onur sahibi çocuklarsınız. Yarınlarda sizlere bu ülkenin birçok imkanını hiçbir gözetim olmaksızın, yalnızca onurlarınıza güvenerek teslim edeceğiz. Bu nedenle şimdi sizi sorularınızla baş başa bırakıyorum. Sizlere güveniyorum ve bu güvenimi kötüye kullanmayacağınıza inanıyorum. Hepinize şimdiden teşekkür ediyorum, hepinizi böyle bir hırsızlığa tenezzül etmediğiniz için kutluyorum ve hepinize başarılar diliyorum!” demek yerine;
“Sizler güvenilmez çocuklarsınız, aynı zamanda da uzun vadeli çıkarlarınızı düşünemeyecek kadar da akılsızsınız. Sizleri kendi başınıza bıraksak hepiniz ya kopya alır ya da verirsiniz. Çünkü sizler potansiyel hırsızlarsınız. Ama ben buna izin vermeyeceğim. Şimdilik hırsızlık yapmanıza izin yok, ama ileride gözetim olmadığında, onurunuza teslim edilecek imkanları çalabilirsiniz!” mesajını çocukların gözlerinin içine baka baka veririz.
Tüm sınavlarda ve %99 öğretmen tarafından uygulanan bir yöntemle, yaşamının etkilenmeye en açık döneminde “sen güvenilmez bir kişisin” mesajıyla beyni yıkanan çocuk ve gençlerimizin, erişkin hale geldiğinde niçin türlü eğrilikler yaptığının bu açıklamasını anlayabilen öğretmenlerimize, okul idarelerine, velilere ve nihayet öğrencilere çağrım, bilmeden yaptıklarının ne anlama geldiğini düşünmeleri, ama iyice düşünmeleri ve bu yanlıştan dönmeleridir.
5 Kasım 2001
19Aralık 2012 itibariyle ekleme: “E peki ne yapabiliriz?” diye soran olursa Gözetimsiz Sınav (Onur Sistemi) yazısına göz atmaları önerilir (https://tinaztitiz.com/3646/gozetimli-sinav/).
Yıllar önce 13 – 15’li yaşlarımda iken televizyonda “Vadim o kadar yeşildi ki” filminin bir sahnesini hiç unutmam: Eserin kahramanı “mektupla” öğrenimi için gene mektupla gelmiş olan sınava girecektir. Sınav köyün okulunda yapılmaktadır. Başından beri kahramanımızı yüksek öğrenime cesaretlendiren köyün öğretmeni soru zarfını açar, soru kağıdını kahramanımıza verir, saatine bakıp sürenin başladığını belirtir. Kahramanımız ve öğretmen sınıfta yalnızlardır. Her türlü kopya, süreyi uzun tutma, öğretmenden yardım alma imkanı var olduğu halde bunların hiçbiri yapılmaz…
Filmi birlikte izlediğimiz babama bu durumu söylediğimde “marifet bu koşularda bu şekilde davranmaktır” cevabını almıştım…
İnsan okurken tüyleri dikenleniyor değil mi? Böyle yetişen çocuklar ve bunları yetiştiren öğretmenlere sahip bir toplum her tür güçlüğü yenmez mi!
Sorun Çözme Kabiliyeti tam da bu değil mi?
Çok çarpıcı bir örnek vermişsiniz. Teşekkürler. TT
Gecikme için bağışlayınız. İnsan ikisi arasındaki farkı düşündükçe içi daralıyor. Sadece bu konudaki (gözetimsiz sınav ya da onur sistemi, honor code) girişimlerime eğitimcilerin ilgisiz yaklaşımları bir kitap olabilir.
Degerli Titiz Dost,
Konuyu birde serbest giyim yonetmeligi kapsaminda cocuk piskolojisinde hirsizligi incelemek gerekirmi diye dusunmekteyim. Ayaklarina corap bulamayan cocuklarin marka giysilerde hangi tur piskolojik travmayi yasar ve ne yapmaya temayul gosterir.
Yatili okulda okudumuz surecte sizin anlatiminiz bizim gunluk yasamimiz olurdu. Ama bu okul artik yok. O yasam da artik yok fakat incelediginiz ruh hali cocuklarda var oldugunu gormezlige gelemeyiz.
Paylastiginiz icin tesekkur ederim.
Sevgiler,
Metin Atamer