Atatürk’ü anmak..

Atatürk’ün anılacağı her yıldönümü vesilesiyle aklıma tekrar tekrar gelen bir soruyu okurlarımla paylaşmak istiyorum: Sık sık Atatürk’ün düşünme stiline referansta bulunuluyor; bu toplu söylem bende şu soruyu uyardı: Atatürk nasıl düşünürdü?
Atatürkün kısa ama yoğun yaşamında olağanüstü denilebilecek başarılarına objektif gözle bakılırsa, bu başarıların bileşenleri olarak şunlar görülebilir:

  • daha çok bilgi (tarih ve sosyoloji bilgisi başta),
  • daha çok risk alabilecek cesaret,
  • aldığı bir karara yapışmaksızın hatalı / işlevsel olmadığında süratli geri dönebilme (esneklik),
  • yüksek ikna yeteneği,
  • fiziksel dayanıklılık,
  • yüksek enerji (çalışkanlık),
  • gerektiğinde kişiliğini hiçe sayabilecek (Reşit Galip örneği) ahlâk,
  • akıl daraltıcılarını askıya alabilme,
  • çok sayıda evren tasavvurunun mümkün olabileceğinin farkındalığı içinde dogmalara kapalılık VE
  • zihinsel olarak da (Düşünme Kabiliyeti) açısından:
    1. Ağzından çıkan ve/ya aklından geçen her bir sözcüğün:
      • kökeninin ve anlamının tam farkında olarak:
      • kopuksuz,
      • nedensel (rasyonel),
      • amaca hizmet açısından elenip (kritik) az sayıda sonuca indirgenmiş,
    2. hızlı,
    3. parçadan bütüne-bütünden parçaya kolay geçebilen,
    4. çoklu zeka (multiple intelligence) bileşenlerinin birden fazlasının gelişkinliği,
    5. yüksek odaklanabilme yeteneği,
    6. imkansızı mümkün varsayan yaratıcı (lateral) düşünebilme yeteneği,
    7. akıl ve sezgiyi eşit ve etkileşimli kullanabilme becerisi.

Bu bileşenler birbirinden oldukça bağımsız, çok boyutlu bir kişilik oluşturuyor. Bu düşüncelerle bir kısa yazı yazmış ve birkaç tanıdığım ADD’ye iletmiştim (Lütfen tıklayınız https://bit.ly/2YfjLvb).
Şu kolayca anlaşılabilir ki, Atatürk’ün salt düşünebilme becerileri değil, onu da içeren ama onunla sınırlı olmayan diğer kişilik özellikleriyle birlikte müstesna bir “düşünce ve eylem bütünlüğü” ortaya çıkıyor.

Bu bileşenlerin her biri tek tek değerlidir; çocuk ve gençlerimize örnek gösterilmeye değer. Ama bunlar sıkıca paketlenip toplum önüne sürülüp, üstüne de birkaç kelimelik bir etiket yapıştırıldığında, çoğu insanın tereddütsüz benimseyebileceği, ama yaşamının hiçbir alanına olumlu etki sağlamayabilecek bir kutuplaştırma aracı haline gelmez mi ve de gelmedi mi?

Atatürk’ten yana ve karşı olanların ne kadarı sevdikleri ve sevmedikleri Atatürk’ün bu kişilik profilinin farkındadır?
10 Kasım’ların geçiştirilecek bir ritüel olmaktan çıkarılıp, O’nu salt övgü ve salt yergi ötesinde “düşünmek” acaba “Atatürk gibi düşünmek” olmaz mı?

Bileşenlerini ortaya koymadan konfor alanlarında istirahat sağlayan toplu övgü ve yergiler yerine, O’nun gibi düşünüp hareket edebilmenin az sayıda maksimini (mesela, “sokaktaki insan bilim konusunda 10 şey bilse iyi olur (tıklayınız)” gibisinden) ortaya koymak ve o yolda çaba harcamak O’nu anmanın daha iyi bir yolu olmaz mı?
10 Kasım 2022

9 Yorumlar

  1. Atatürk, bir düşünme ve eylemlilik biçimi olduğu doğrudur. O doğuştan gelen değil yoğun gözlem, okuma ve deneyimle edinilen bir özelliktir. ADD türü oluşumların neyi öne çıkardıkları ve oluşumuna çalıştıkları arasında böyle bir bileşen varsa gölgeleyici bütün diğer bileşenler bir yana bırakılıp sadece bu özellik görünür, hissedilir, benimsenir yapılabilse ne güzel olurdu..

    1. Ama o özellik(ler) belirli hale getirilirse, bu defa onları gerçekleştirme yolunda çaba harcamak gerekecek. Bu da zahmetli bir iş. Böyle belirsiz bırakmak daha rahat 🙂

  2. İyi bir gözlem, iyi bir analiz,iyi bir tahlil ve neticesinde sonuç alabilme,kıvrak zeka.
    Yeri ve zamanında esneklik ve sert bir mdeye dönüşebilir olması.Hamlesini yaparken yeri zamanını bilme kabiliyetinin alabilme cesareti gösterebilen bir dahi.
    Öngörü ve sezgilerini, savaş meydanlarındaki,siper ve siper ötesini görüp mevzilerini ona göre harekete getirebilen,gaz lambası ışığında okuduğu kitaplara ve araştırmalarındaki gizemlerin dahice harekete geçirebilen bir dahidir;Gazi Mustafa Kemal Atatürk.
    Saygı, rahmet ve minnetle anıyorum

  3. Atatürk’ün kişilik özelliklerini oluşturan tüm bileşenlerin, ayrıntılı ve akademik ulamlamasını ortaya koyan çok değerli bir yazı…
    Bu özelliklerin benimsetilerek yaygınlaştırılması ve davranış biçimine dönüştürülebilmesi; toplumun duygusal anlamda bağlı olduğu ve kurtarıcılığı/kuruculuğu ile “Ebedi Önder” konumunda olan Atatürk üzerinden çok daha akılcı olacaktır.
    Burada; kurumlar kadar, bireysel bağlamda bizlere de görevler düşüyor. Kendi adıma, bunu yapmaya çalışırken, yazınız önemli bir kaynak olacaktır.
    Teşekkürler…

    1. Sağolunuz Gürsel bey, mesajımın tam anlaşıldığını görmekten çok memnun oldum. Çalışmanıza başkaca katkılarım olabilirse hazırım. Selam ve sevgiler

  4. Atatürk o kadar çok konuda başkalarının aklına dahi gelmeyen konuda tek başına kararlar alabilmiş ve eyleme geçebilmiştir ki onu ulaşılmaz bir deha sayarız. Genç nesiller ise onun düşünce ve hayat görüşünü tamamiyle anlaması zor saymak yerine sizin bir kısmını açıkladığınız gibi anlamaları, kendi hayatlarında birazını uygulayabilir olmalıdırlar. 10 Kasımlar sadece anma günü değil Atatürk’ü daha iyi anlama günü olabilse faydası çok daha fazla olur.

  5. Değerli Tınaz Ağabey,

    Hamasi Atatürk övgülerini dinlemeye artık ne yüreğim ne aklım dayanabiliyor.

    Atatürk gibi düşünerek insanca yaşamamız mümkün. Bu da açıkladığınız özelliklerin her birini anlayıp, gençlerimize bunların nasıl öğretileceği konusunda yöntemler geliştirip eyleme geçmekle olur. O nedenle ben; Atatürkçü, Atatürkçü geçinen ve Atatürkçülükten geçinenleri birbirinden ayırıyorum.

    Erdemli Yurttaş Hareketi’nin Ateş Böceği Seminerleri’nde Atatürk gibi düşünmeyi, Atatürk’ün adını dahi geçirmeden içselleştirmeye gayret ediyoruz.

    Bu farkındalığa yaptığınız çok önemli katkı için naçizane şükranlarımı sunarım.

    1. Değerli dostum, kardeşim Serdar bey, katkılı yorumunuza çok teşekkür ederim.
      Övgü öylesine iki tarafı keskin bir bıçak ki, usulünce yapıldığında bir vefa ve özendirme aleti; sorumluluktan ustaca kaçma amacıyla da yapıldığında o denli vefasızlık ve tahrip edicilik aracı.
      Çocuk ve gençlerin, Atatürk’e başarılar kazandıran “düşünme-sezme-eylem” bileşenlerinin özlerini (maksimler) farkedip, kendilerine varoluşlarının birer hediyesi olan “yüksek öğrenebilirlik” yetenekleri sayesinde kendilerinin özgürce-zevkle-istekle-zahmetsizce edinip kişiliklerinin doğal parçaları haline getirmeleri yolundaki çabalar karşısında saygıyla eğiliyorum.

Yorum Gönder