Doğu’ya sürgün!
Çocukluğumdan beri hatırlarım; hangi kamu görevlisi işe yaramaz görülürse -gerçek olabilir ya da olmayabilir- verilecek öncelikli ceza bellidir: Bulunduğu coğrafi konumdan daha doğuya tayin etmek. İşe yaramazlık(!) ölçütü ise bulunduğu yerle tayin edildiği yer arasındaki mesafedir. Ne kadar işe yaramaz ise o kadar doğuya.
Bu geleneğin 2005 yılında da yürürlükte olduğu görülüyor. İçişleri Bakanlığı, bir yazarın kitaplarını yaktıran Sütçüler ilçesi kaymakamını Diyarbakır Dicle ilçesine “atanmış” (gazeteler).
Bu geleneğin bu denli uzun sürmesinin başlıca iki nedeni vardır. Birincisi pek pratik oluşu, ikincisi ise kolay savunulur oluşudur. “Ne yani oralar bu memlekete ait değil mi, oraların da hizmete ihtiyacı var” argümanının karşısında kim durabilir?
Benim merakım işin bu yanlarında değil, bir süreç bu denli uzun süre devam eder ise ülkenin Batısı ve Doğusu arasında nasıl farklılıklar yaratacağıdır.
Rastgele şekilli cisimlerin kapalı bir hacim içinde çok çok uzun süre serbest çalkalanmaya bırakıldığı takdirde hepsinin düzgün birer küre olacağı mühendislik öğrencilerine ilk yıllarda öğretilir. Acaba benzer bir deney insanlarla yapılsa ve hep aynı “tür”den insanlar ülkenin hep aynı yerlerine yollansalar acaba sonunda ne olur?
Bir an için, cezalandırma amacıyla mahrumiyet bölgelerine atanan kamu görevlilerinin gerçekten de cezalandırılmayı hak eden eğri işler yaptıklarını varsayalım. Buna göre, bu yörelerde uzun süre sonunda tüm kamu görevlilerinin eğri işler yapan kişilerden oluşması gibi garip bir durum ortaya çıkacaktır.
Hatta, en doğuda bulunanların “atanacakları” daha doğuda bir yerler olamayacağına göre artık o yörelerde işlerin iyiden iyiye çığrından çıkmaması için bir neden kalmayacaktır.
Bir zamanlar -adını hatırlamadığım- bir devlet bakanı, atandığı ilk gün yayımladığı ilk genelgesinde, “cezalandırma amacıyla hiçbir kamu görevlisinin gerice yörelere atanmamasını, gerekiyorsa idari ve adli kovuşturma açılmasını” emretmişti ve çok da doğru yapmıştı.
Ülkemizin doğusunun geri kalmışlığında kuşkusuz başka faktörlerin de payı vardır. Ama bugünkü durum “geri kalmışlık”tan öte bir şeydir ve en önemli nedenlerinden birisi bu yörelerin cezalandırma amacıyla kullanımıdır.
Hatta, ülkemizin yüzlerce sorununa yol açan az sayıdaki kök sorundan bir tanesi de budur.
Bugün bunun tam tersine ihtiyaç vardır, yani en yetenekli kadroların en az gelişmiş yerlere atanmalarına. Gelişmiş yörelerde oluşmuş bulunan “sistemler”, daha az deneyimli kadroların hatalarını örtebilir, ama aksi asla.
Becerikli yöneticilerin bulundukları yörelere nasıl ışık saçtıklarına en iyi örneklerden birisi rahmetli vali Recep Yazıcıoğlu’dur. Kuşkusuz yetenekli birçok insanımız bu gibi yörelerde görev yapmaktadır. Ama, “cezalandırma amacıyla doğuya sürme” illeti bitmedikçe ve bu süreç tam tersine çevrilmedikçe bu kötü geleneğin farkına varamadığımız yan ürünlerinden kurtulmamıza imkan olmayacaktır. İlanen duyurulur.
Ekim 17, 2005