Yasak Bölge!
Konuşmalarını dinlemekten zevk aldıklarım arasında yer alan Hüseyin Baş’ın, “Apo’nun TBMM’de konuşması” konusundaki görüşlerini içeren bir videosunu[1] izledim. Sözlerinin altına imzamı atarım.
Ayrıca, sadece Sn. Baş’ın değil, bu bağlamda analiz yapan, bu yeni açılımdan esas beklentiyi, -örneğin K.Suriye’de bir YPG devleti kuruluşunun sahibi yetkin aklı- irdeleyen diğer düşünürlerin de görüşlerinin çoğuna katılıyorum. Nokta.
Birbirinden farklı dünya görüşüne sahip bu kadar çok sayıdaki insanın analizleri içinde büyük bir dikkatle girmemeye özen gösterdikleri bir alan var ki oraya da bir isim verdim: Yasak Bölge.
Yasak Bölge Neresidir?
Bu kadar akıllı insanın, uluslararası ilişkilerin altın kuralı denilebilecek bir kuraldan haberdar olmamaları imkansızdır. Avcı-toplayıcı atalarımızdan bugünün toplumlarına varıncaya kadarki insan oluşumları, Maslow’un piramidinin üst katmanlarına, oradan da üstüne çıktıkları kaçak katlara tırmanırlarken, daima zayıf olanlardan ya da zayıflatılabilecek şişmanlardan kendi toplumlarına transfer ettikleri değerlerle tırmana gelmişlerdir.
Bu süreçte kimsenin kendilerini rahatsız etmemesini sağlamak ve sömürülenlerin kendi aralarındaki çatışmaları düzenlemek üzere de çeşitli kurumlar (BM gibi) ve normlar (insan hakları gibi) oluşturmayı da ihmal etmemişlerdir.
Bütün bu uzun ve çetrefil görünüşlü süreç boyunca sorulmayan bir soru vardır ve Yasak Bölge işte o sorudur: Madem ki cari zenginleşme aracı Değer Transferi[2] denilen yöntem, zayıfların yani Sorun Çözme Kabiliyeti[3] yetersiz olanların varlığına ya da o hale getirilmelerine[4] ve bu yöntemin sürdürülebilmesine bağlı, o halde ne yaparak bu kurgudan dışarı çıkılabilir?
Bütün toplumlar içten ve dıştan aynı düzeyde sömürülmediklerine göre, aşamalı hedeflerle sömürü süreci giderek nasıl etkisizleştirilir? Bunun akıl edilmesini önleyen salt kibirimiz midir yoksa bu da akıl ihtiyacının akledilmesini önleyen de bir neden var mıdır?
Değer Transferi kavramını ağzına bile almaktan çekinen aydınımız, neredeyse otomatiğe bağlanmış sürecin ilk nedenini sorgulamak yerine niçin sürekli olarak olmayacak dualarla (tüm toplumun silkinip kendine gelmesi, Atatürk gibi bir liderin çıkması, gerçekleri cesaretle bağırarak ölümcül sarmalı durdurmak, bir kişilerin tüm toplumu harekete geçirecek bir şey yapması ya da Kozsuz Meydan Okumalar[5] gibi) üremesi kaçınılmaz sorunlardan korunmayı dilemek peşindedir.
Bu sorunun sorulmaktan kaçınıldığı ve halen harekete geçirebildiğimiz ve yetersiz olduğu ayan beyan ortada olan kolektif akılla devamda ısrar edildiği hergün, bu coğrafyanın her tür zenginliğinden pay alma hakkımızın azaldığı bir gerçek.
Birbirimize daha vahim hırsızlıklar, ahlaksızlıkları anlatma yoluyla tatmin olmak yerine[6], üstümüze hiç alınmadığımız kibiri bir yana bırakıp bir Durum Muhakemesi dili[7] geliştirmek çok mu uzun vadeli, çok mu kitabi görünüyor?
Halen sahip olduğumuz akıl ve o aklın kavramları, ne durumu anlamamızı ne de çözüm geliştirmemizi sağlayabiliyor. Ümitsizce tek girişimlerin sihirlerinden medet umar durumdayız. Özgür Özel ne yapacak, RTE tekrar seçilmek mi istiyor, babayiğit savcı çıkacak mı, İmamoğlu ya da Yavaş ne yapar ve benzer tartışmaların her biri, Yasak Bölge sorusundan sürekli uzaklaştırıyor. Acaba yoksa şöyle bir korku mu var: Eğer o soruyu sorar ve gerçekler denizine girersek, göğsümüzü yumruklayıp üzerinde rüyalar gördüğümüz Büyük Türk Dünyası, İslam Alemi vs gibi rüyalar birden bire yok mu olacak? Bence bu güçlü bir olasılıktır, ama beka için en sağlıklısıdır.
23 Ekim 2024
[1] Bkz. https://youtu.be/j-MzAV_2KzQ?si=z_2lEBYJIsJlEAwN
[2] Bkz. https://kavrammutfagi.com/kavram/deger-transferi ve https://youtu.be/bLgK70dbnNE?si=3jWAboK71h1J087k
[3] Düşünme, anlama, ifade edebilme ve uygulama yeteneği
[4] Bkz. https://tinaztitiz.com/wp-content/uploads/2012/05/27.somuru_algoritmasi.pps
[5] Bkz. https://kavrammutfagi.com/kavram/kozsuz-meydan-okuma
[6] Bkz. https://tinaztitiz.com/o-da-bir-sey-mi-etkisi/
[7] Bkz. https://bit.ly/43H569U adresinde Durum Muhakemesi dili
Tınaz bey, Olaylar o denli yoğunlaştı, Sorulması gereken soruya uzak duranlar için de yaşamsal oldu ki, bağlantılı Yasak Bölge kavramı görmezden gelinemez hale geldi. Kaleminize sağlık. Uyanışa yol açması umulur.
Bu yaptığınız tesbit, insanoglunun birlikte yaşama, örgutlu hareket etme tarihinde hep varolmuş bir kavramdır..Yasak Bölge ile ilgili işaretler ve önemi, pek çok kişi tarafından değisik isim ve bicimde, farklı rejim ve felsefi bakışlar kapsamında hep ifade edilegelmistir.Ornegin Marks’in geliştirdiği “emeğin artı degeri” ya da Mevlâna’nin insanı kucaklama kriterleri, hattâ Contrat Social’deki kurallar manzumesi; tartışılıp konuşulan ile Yasak Bölgeyi ayırır.Birini anlarken, diğeri ile ilgilenemeyisimizi farkedemeyiz.
Hegel’in mantığı bile bu ayırım üzerine inşa olmuş diyebiliriz.
Çok önemli bir hususa değindiğiniz kesin.Zevkle okudum..
Sağlıklı günler..
Hüseyin Baş’ın önerdiği “e devletten istifa dalgası” nasıl yapılabilir?