ÜNVANLAR KİREÇLENMEYE YOL AÇAR!
ÜNVANLAR KİREÇLENMEYE YOL AÇAR!
Ünvanın her türlüsü, yönetsel, askeri, akademik, dini ünvan, ona sahip olanlarda bir türlü «kireçlenme»ye yol açma eğilimindedir. Bu, o ünvanlarla birlikte bulunan yetki, bilgi ve/ya deneyim birikiminin, «kendini güvende hissetme» doğal arzusunu tatmine pek uygun olmasındandır.
Diğer yandan ilerleyen yaş da ayrı bir kanaldan ayrı bir kireçlenme türüne yol açma eğilimi taşır. Bu da değişikliklerden usanıp daha durağan bir çevreye kavuşma arzusundan kaynaklanmaktadır.
Bu iki ayrı olgunun da kaynağında, insanın -ve tüm canlıların- varlığını sürdürebilmesine karşı algıladıkları tehditleri azaltma doğal eğilimleri yatmaktadır.
Bildiğini zannettiği hatta bundan kesinlikle emin olduğu bilgilerin doğru olmadığını rahatsız olmadan kabul etmeye hazır olmak bir bilgelik düzeyidir. Cehalet ise az bilmek, yanlış bilmek değil bildiklerinin tartışılmaz olduğuna inanmak halidir.
Çevremizde çeşitli hoşgörüsüzlükleri izledikçe, bunların hemen hepsinin kaynağında bu «kesin inançlılık» halinin bulunduğu görünüyor.
Bilim tarihine göz atınca, bugün genel doğru haline gelmiş bir çok bilginin, çok değil 100 yıl önce o günün otoriteleri tarafından kesinlikle reddedildiğini görüyoruz. 1910 yılında, «içinde kendi yakıtını taşıyan bir aracın hiç bir suretle yerçekimini yenip Dünya’dan kurtulamayacağı», ünlü bilim adamları tarafından yazılı olarak açıklanıyordu. Daha sonra «kurtulma hızı»na eriştirilebilecek araçların bu «kesin» kurala uymayacakları anlaşıldı.
Büyümenin enflasyona neden olacağı, yakın zamana kadar yine bu «kesin» doğrulardan biriydi. Bugün büyümenin enflasyona değil «disinflation»a yol açacağına yine «kesin» gözüyle bakılıyor. Ya da yeni işler yaratmanın ancak büyümeyle mümkün olabileceği yakın geçmişin «kesin» doğrularından birisiyken bugün bunun doğru olmadığını biliyoruz.
Bugün, insanları koşullandırarak toplu yaşamın kuralları yönünde yönlendirmenin, yani eğitimin kutsallığı tartışılmıyor. Muhtemelen yakın gelecekte, her türlü koşullandırmanın -reklamlar, eğitim, hatta bir biçimde sağlanmış bir güvene dayalı olarak ikna etmenin dahi- suç sayıldığını görebileceğiz.
Bildiklerimizi, ya da daha doğru deyimle bildiğimizi zannetttiklerimizin tümünü terkedip bunların yanlış olduğunu kabul etmeye ve de bunların yerine hiç bir şey koymamaya razı olabilmeliyiz. Doğrular yaşamı kolaylaştırabilir, bizi düşünmek külfetinden kurtarabilir, başkalarını da bu yönde koşullandırarak kendimize bir egemenlik alanı çizip içinde rahat yaşamamızı sağlayabilir. Ünvanlar, bu rüyanın perçinleridir.
Özgürlük, kendi kendimize çizdiğimiz bu çemberi kırıp dışarı çıkabilmektir. Birlikte, büyük sistemin bir parçası olarak birlikte yaşayabilmenin temeli budur.
Pazar, 01 Ekim 1995