KÖKÜ DERİNDE BİRHASTALIK

 

1996 yılında yazmış olduğum bir yazıyı, içeriğindeki soru, varsayım, gözlem, yargı ve önerileri ayırarak aşağıdaki gibi yazınca, ne denli çok varsayım ve onlara dayalı yargıda bulunduğumu ve ne denli az soru sorduğumu anladım. Köşe yazılarını, TV tartışmalarını, doğruluğundan kuşku duymadan sorunlara çözüm önerenleri böyle bir sistematikle izlemek çok ilginç oluyor. Deneyin göreceksiniz. Pazartesi 24 Haziran 2002

 

sıra

Sorularım

Varsayımlarım

Gözlemlerim

Çıkarım, tahmin ve
yargılarım

Önerilerim

1

 

Ülkemizde 35 milyon erişkin var. Bunların
yalnızca 10 milyonunun  her gün 1 saat Türkiye sorunları
üzerinde konuşup kafa yorduğunu varsaysak,  harcanan toplam
kaynak her yıl 150 milyon adam.gün eder.

 

 

 

2

 

 

 

Bu müthiş bir rakamdır. Bir kişinin yarım milyon
yıl ya da yarım milyon kişinin bir yıllık beyin enerjisine karşılık
gelir.

 

3

 

ülke sorunlarına kafa patlatan bu insanların bir
bölümünün konuşmalarının dedikodu düzeyini aşmadığı varsayılsa
dahi……

 

 

 

4

 

 

 

……mertebe o denli büyüktür ki,
yararlanılabilir beyin enerjisi yine de muazzamdır.

 

5

 

Ama, bu büyük potansiyel çeşitli nedenlerle pek
işe yaramaz.

 

 

 

6

 

 

 

Çünkü bir defa, bu enerjiyi harcayan akıllar
bir  “ortak akıl” durumunda değildir.

 

7

 

 

 

İnsanlar, toplu halde -örneğin toplantı, panel,
seminer gibi- bir konu üzerinde çalışsalar dahi ortak akıl
üretemeyebilirler.

 

8

 

Herkes tek tek, bir diğerinin ürettiği bir fikri
daha ileri götürebilecek biçimde fikir üretmediği
sürece,……..

 

 

 

9

 

 

 

……..iki kişinin ortak çalışmasından, iki
kişilik akıldan daha büyük bir “ortak akıl” ortaya
çıkmaz.

 

10

 

Harcanan beyin enerjisinin önemli bir yarar
sağlayamamasının…….

 

 

 

11

 

 

 

……….bir diğer nedeni ise, düşünme
biçimimizin neden-sonuç ilişkilerine değil, evvelce belirlenmiş
bulunan kalıplara  dayalı oluşudur.

 

12

 

Ama bütün bunlardan başka bir neden daha
vardır….

 

 

 

13

 

 

 

……..ki işte o, üretilen düşüncelerin büyük
ölçüde kirlenip işe yaramaz hale gelmesine neden olmaktadır.
Düşünceleri enfekte eden bu neden, değer ölçülerimiz içindeki
“virütik değerler”dir.

Bunlar, ilk anda fark edilmeyen, fakat birlikte
kullanıldığı “sağlam” değerleri bozup dejenere eden değer
ölçüleridir. “Bana ne“, “sana ne“, “hele önce …
düzelsin
“, “ama o benim hemşehrim – okuldaşım – meslektaşım
– partilim
“, “idare ediver“, “bu defalık
oluversin
“, “esas mesele“, bu tip değer ölçülerine
birkaç örnektir.

 

14

 

Bunların ortak özelliklerinden biri, düzgün değer
ölçüleri kümesine göre imkânsız olanı mümkün kılmalarıdır. İkinci
ortak özellikleri ise, düzgün değer ölçülerinden, hiçbir yolla
türetilemeyişleridir.

 

 

 

15

Bu virüsler, düşünce sistemimize nasıl
girmiştir? Bunları temizlemesi gerekirken bunu yapamayan
sistem(ler) hangileridir? Bunların düşünsel kirleticilik yaratma
derecesi nedir?  Bunlardan nasıl kurtuluruz?

 

 

 

 

16

 

 

 

Bu ve bunlar gibi bir dizi soru,
yanıtlanmalıdır.

 

17

 

Değer ölçülerimiz içine bulaşmış olan bu
virüsler,…………

 

 

 

18

 

 

 

…….yalnızca düşünsel
enerjilerimizi emen, onlarla daha yüksek düşünce ürünleri
üretmemize engel olan ögeler değildir.

Bunlar, gündelik yaşamımızdan devlet idaresine
kadar geniş bir alana etkileri olan, çoğu olumsuzluğun içine ana ya
da yardımcı madde olarak karışmış unsurlardır.

 

19

 

 

Resmî bir bayram tatili ile hafta tatili arasına
sıkışmış 1 günlük bir çalışma gününü “idari izin” saymayı makul
gören binlerce memur ve idare,………..

 

 

20

 

 

 

“idare et” adlı düşünsel virüsün yaşamı
kolaylaştırıcılığından yararlanmaktadır.

 

21

 

 

Tüm ülke hizmeti için kullanması gereken
kaynakları, seçilmiş olduğu il için kullanan bir bakan ve o ildeki
yurttaşlar,…

 

 

22

 

 

 

…….bu defa “ama o bizim hemşehrimiz”
virüsünü kullanmaktadır.

 

23

 

Sabancı cinayeti içinde rol alan kızın güvenlik
açısından fazla irdelenmeden işe alınmasındaki neden
de….

 

 

 

24

 

 

 

……yine bu “ama o bizim hemşehrimiz”
değeridir.

 

25

 

 

 

 

Sorunlarımızı çözmeye başlamamız, değer
ölçülerimizi berraklaştırmaya, sonra da onları kirleten virüsleri
fark etmeye (ve daha sonra da ayıklamaya) başlamakla mümkündür.
Salı, 16 Ocak 1996

 

.

 

 

Yorum Gönder