“İŞ GÜVENCESİ” YASASINA

ALTERNATİF

Çalıştığı işte geleceğini güvencede hissetmek, çalışma ahlakı düşük bir insanla olumsuz sonuçlar yaratır. İşyerine karşı nankör davranır, işyerini “kıl çekilecek domuz” gibi görür vs. vs..

Bu tür çalışanların yönetiminde -ne kadar gayrı insani görünürse görünsün-, “işini kaybetmek korkusu” bir “yapay ahlak” sağlama aracı olabilmektedir.

Ama yüksek çalışma ahlaklı kişilerde ise tam tersine, olumlu sonuçlara yol açar. İşyerini aile ocağından, iş arkadaşlarını aile bireylerinden, işyerinin çıkarlarını da ailesinin çıkarlarından ayırdetmez.

Japonya’nın bir kısım işyerlerinde uygulanabilen “ömür boyu istihdam modeli” nin, o insanlarda bu tür olumlu tutumlara yol açtığı, elde ettikleri sonuçlardan anlaşılmaktadır.

Bu iki uç örnek “iş güvencesi” nin, her hastalığa iyi gelen bir ilaç olmadığının bir açıklamasıdır. Yerine göre her iki modele de ihtiyaç vardır. Biri diğerinin yerine kullanılamaz.

İş Güvencesinin ahlaki ön-şartının dışında bir başka boyutu daha vardır: Küçülüp büyüyerek rekabet dünyasının dalgalanmalarına karşı koymak zorunda olan kuruluşlarda iş güvencesi tek kelime ile imkansızdır.

Tek pazar haline gelmekte olan Dünya’da ayakta durabilmek için küçülmek, bazen de büyümek durumunda olan bir kuruluşun önüne, bunu engelleyecek kurallar koymak, sürekli nefes alıp vermek zorunda olan bir insanın soluması için mahkeme kararı istemeye benzer. Böyle bir karar ancak adli tıptan morg raporu şeklinde alınabilir.

Türkiye’mizin hemen her alandaki rekabet gücünün düzeyi bellidir. Zaman zaman kendi kendimize övünsek de, ürettiğimiz her mal ve hizmetin Dünya pazarlarında daha ucuz ve/ya kaliteli olduğu, buna karşı da ancak “koruma” denilen uyuşturucu ilaç ile karşı koyabildiğimiz bir gerçektir.

Rekabet gücü düşüklüğünün sebebi büyük ölçüde çalışanlar değildir. Onların payı %20-25 civarındadır. Esas pay, sistemleri kurmak ve onları iyi işletmek durumunda olan yöneticilerindir.

Dolayısıyla rekabet gücü, yalnız işçilik maliyetlerini düşürerek (az işçi ve/ya düşük ücret yoluyla) sağlanamaz.

“Düşük işçi ücreti” ile “düşük işçilik maliyeti” arasındaki dağ gibi farkı anlamak zorundayız. “İşçi ücreti” yalnız çalışanla ilgiliyken “işçilik maliyeti”, çoğu, işçiyle ilgisi olmayan birçok faktöre bağlıdır.

İşte bu yüzden de Türkiye’deki işçi ücretleri Dünya sıralamasına göre düşük, işçilik maliyetleri ise yüksektir.

Ancak bu gerçek, hiçbir kuruluşumuzun, çalışanlarına “iş güvencesi” sağlayabileceği anlamına da gelmez.

Bu katı gerçeği içimize sindirmek ve akılcı alternatifler bulmak zorundayız.

Nitekim, işgücü piyasası esnekliğinin en yüksek olduğu A.B.D.’de dahi (easy hire-easy fire), buna karşı bir önlem alınmıştır. DWRP (Dislocated Workers Retaining Program) yani “İşini Kaybetmiş İşçileri Koruma Programı” adı verilen bir program, bu “nefes alıp verme”yi engellemeden çalışanları koruyabilmek için geliştirilmiş bir alternatiftir.

T.B.M.M.’ne sunulan bir yasa teklifi ile, gerek işi olmayanların gerekse işi olup da kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya olanların yeni işler bulmaları ya da kendi işlerini kurmaları için bir çözüm önerilmektedir.

Girişim Destekleme Şirketleri adı verilen bu kuruluşlar, İngiltere’de uzun süredir kullanılmaktadır.

Sayıları 16,000 civarında olan bu şirketler, İngiltere’de yaratılan istihdamın yaklaşık %20’sini sağlamaktadırlar.

Benzer şirketlerin Türkiye’de de başarılı olmaması için bir sebep yoktur.

Tüm ilgililere duyurulur.

***

Yorum Gönder