Stand-alone zihinler!
Bu teknik deyimi bir zorunluktan seçtim, çünkü henüz TDK ya da bir başka kişi/kurum Türkçe karşılık önermedi. “Tüm işlevlerini kendi içinde barındıran” anlamında kullanılıyor.
Farkı örneklemek için..
Daha çok bilgisayarlar için kullanılan bu deyim şöyle açıklanabilir: Programlanabilir bir makine olan bilgisayarların hangi işlevleri yerine getireceği, program tarafından belirleniyor. Bilgisayara farklı bir program yüklendiğinde (ya da evvelce yüklenenler içinden seçildiğinde) bu defa da yeni program tarafından öngörülen işlevler yerine getiriliyor.
Bilgisayarların ilk zamanlarında bir diğer makine tipi de “stand-alone” denilen tiplerdi. Bunlar, üretimleri sırasında sadece belirli bir işlevi yerine getirmek üzere tasarımlanır ve donanımları da buna göre yapılırdı.
Programlanabilir makineler stand-alone makinelere göre çok esnek (her işe göre programlanabilir) iken, stand-alone makineler ise tasarımı sırasında öngörülen tek işlevi çok daha süratli yapabilirdi; ama ihtiyaç ne olursa olsun daima aynı algoritmayı uygulayıp, sadece kendi programlandığını yapmak kaydıyla. Günümüzde her iki makine tipi de yerine göre kullanılıyor.
Bu vesileyle stand-alone için “kendi başına” karşılığını önereyim, belki tutar.
Bu uzunca girişten amacım bilgisayarlarla ilgili malûmatfüruşluk değil, bir gözlemimi nasıl açıklarım ve bu yolla biraz daha anlayışımı derinleştirebilirim çabası içindeyken, birdenbire stand-alone deyiminin o gözleme cuk oturduğunu keşfetmemdir. İşte amacım, bu bulguyu sizlerle paylaşmaktan ibarettir.
Gözlem şu: Kendi alanında son derece birikimli ve deneymli, toplum sorunlarına, kendini feda edecek derecede duyarlı zeki insanlarımız var. Kuşkusuz sayıları –doğal olarak- az, ama zaten dünyada da böyle.
Sorun stoku bu denli kabarık toplumumuzda, bu nadir kaynağın her bir kişisinin her bir dakikasından yararlanmak zorunluğu var.
Ama o da ne, bir bölümü stand-alone zihin yapısına sahip!
Bu denli değerli bir kaynağın sadece kendi alışık olduğu yaklaşım biçiminı –giderek daha şiddetli biçimde- tekrarlaması, o kaynağı kullanılamaz duruma düşürüyor.
Şunu hep birlikte kabul etmeliyiz ki:
- Çağdaş gelişmiş toplumların hangi görünür özellikleri nedeniyle geliştiklerini tekrarlayarak ve/ya
- Atatürk’ün tüm yaşamı boyunca sadık kaldığı akılcılığı ve onun araçlarını bir kenara bırakıp, sürekli olarak O’nun propagandasını yaparak ve/ya
- İslâm dininin temel ilkelerini merak edip öğrenip, yaşamına rehber etmek yerine sürekli olarak İslâmiyet propagandası yaparak ve/ya
- Sürekli olarak yanlış olarak nitelediklerini ve onlar sürdüğü takdirde yok olacağımızı tekrarlayarak ve
- Olması gerekenlerin hangi süreç adımları boyunca “yapılabilir” olduğu üzerinde durmaksızın “şimdi ve burada” gerçekleştirmek üzere önlemler önererek
Işe yarar bir dönüşüm sağlanamaz.
Stand-alone yaklaşım rahatlık verir, konfor alanımızı zorlamaz; edindiğimiz çevreyi, o çevredeki şöhretimizi riske sokmaz; bildiklerimizi, yaklaşımlarımızı terketmeyi, yenilerini aramayı gerektirmez; kendimizle duyduğumuz gururu sorgulamayı gerektirmez; ama hiç bir işe yaramaz da.
Ne olur, nelerin “yapılabilir” olduğunu göz önüne alarak “kendi başına” (stand-alone) türü işleyişi bir yana bırakıp, bir de yeni gözlerle bakmayı, neyin niçin olduğunu anlamayı –ama ben zaten anladım demeden anlamayı- deneyelim.
22 Eylül 2014
Sayın Titiz,
Bu tabirin türkçe karşılığı olarak TEK BOYUTLULUK deyimi daha uygun olmaz mı ?
Hem de daha önceden kullanılan bir deyim. TEK BOYUTLU İNSAN diye bir kitap adı da hatırlıyorum.
Bana göre bu deyim hem duruma tam uyuyor, hem de tutar.
Saygılarımla.
AHMET AKKÜÇÜK
11 yaşından beri İngilizce bilir ve yıllarca eğitimini alıp son 17 senemin bir kısmını (1997-2014) ABD’de geçiriyorum. Ayrıca hayatım kitaplar ve kütüphanelerde geçen + 76 biriyim.
‘Stand Alone’un karşılığı uzaktan-yakından ‘Tek Boyutluluk’ değildir. Fikrinize saygılıyım ama özür dileyerek,Bilginiz eksik.
Saygılar.
Sayın Titiz,
Mesajı aldım !
Ayrıca benzeri düşüncelerle daha önceleri de karşılaştığımı hatırlıyorum !
Bazı satırlarınızı okurken katıla , katıla güldüm de !
Nedeni derunumda mahfuzdur ama anlayışla karşılanacağını umuyorum. Sağolunuz, varolunuz !
Buradan hareketle, OAA sürecini sadece teknik olanaklarla değil ama felsefi analiz ve sentez uygulamaları ile de desteklemek gerekiyor gibi…
Malum, bu işin felsefi bir derinliği de var ve olmak gerekiyor.
Stand-alone terimini ilk duyduğum günden beri öyle kabul etmiş ve kullanmış bir profesyonel olarak Türkçe karşılığına hiç ihtiyacım olmadı ve merak da etmedim ama bizde de kendi kendine diye bir deyiş vardır ve benzer bir kavramı çağrıştırıyor. başka dillerde nasıl kullanılıyor ve tam karşılıyormu ? Özellikle Japonları merak ediyorum, umarım bu bilgiye ulaşırız.
Tekrar teşekkürler, saygı ve sevgiler,