Zihin Yeleği yani can yeleği gibi!
Zihin Yeleği yani can yeleği gibi!
Önce bir soru!
Eğitimle herhangi bir düzeyde ilgilenen hemen herkes ezber konusu açıldığında görüşünü derhal söylüyor: “ben ezbere karşıyım; eğitim sorgulamaya dayalı olmalı!”.
Hatta, eğitimciler arasında daha da ileri gidip, öğrencilerine hiç ezber yaptırmadığını, öğrencilerinden soru soranları katiyetle paylayıp susturmadığını, cevabını bilemeyeceği sorular karşısında bile soğukkanlılığını kaybetmediğini -gözünüzün içine baka baka-, ama ezbersiz eğitimin de olamayacağını, eğitimin zaten bir koşullandırma olduğunu -hemen birincisinin ardından- savunanlar çoğunlukta.
Ben zaman zaman, rastladığım eğitimcilerle -yani herkesle- bu konuları konuşmaktan çok hoşlanıyorum. En sevdiğim konu ise, konuşması, tavrı, simgeleri vs yoluyla başkalarına dini, siyasi, ideolojik tebliğde bulunmayı bir görev sayanlara karşı -hem de iyice karşı- olanların, kendi doğrularını benimsetme konusundaki tutumlarının nasıl bağdaşabildiğini sormak.
Sanki bütün bu kişiler tek merkezden eğitilmişler gibi benzer cevabı verirler: “ama akıl var mantık var, doğru tektir!”
Eskiden, tebligat görevlilerine direnebilmenin hiç de zor olmadığını düşünürdüm, şimdi ise bunun göründüğü kadar kolay olmadığını düşünüyorum. Eğer, bir tebliğ grubuna aitseniz mesele kolaydır; ama eğer “ben zihinsel bekaretimi korumaya kararlıyım; kimsenin köklerini bilmediği ve bilemeyeceği doğrularıyla aklımı koşullandırmasına izin vermeyeceğim” derseniz o zaman işiniz zordur.
İşte bu nedenle bir süredir, bir çeşit can yeleği gibi zihin yeleği düşlüyorum. Zihinsel taciz veya tecavüz girişimlerine karşı zihinsel duruluğumuzu koruyacak, hatta mümkünse zaman zaman salgılayacağı bir çeşit durulayıcı ile belleğimize -koruyucuyu aşarak- bulaştırılmış dogmaları silecek.
Bu fikrimi açtığım, çeşitli konularda icatları bulunan bir arkadaşım, kendisinin de dahil olduğu bir grubun düşüncelerinin bu koruyuculuğu sağlayabileceğini, tek koşulun grubun doğrularını sorgulamamak olduğunu söyledi. Güvendiği dağlara kar yağmak demek ki bu demekmiş!
Ama ben henüz yılmadım, zihin yeleği konusunda aklına fikrine güvendiklerime danışmaya devam edeceğim. Eskilerin bekaret kemerine benzer bir zihinsel bekanet kemeri buluncaya kadar devam edeceğim.
Ne dersiniz, bulabilir miyim?
Aralık 13, 2008
Yaşamımız, soru sorarak öğrendiğimiz bilgileri güncelleyerek geçiyor. Soru sormaya kapalı öğretilerin, ideolojilerin militanı haline getirilirken o forma bürünüldüğü fark edilmiyor. O yolla eğitilenler edindikleri bilgilerin, ezberletilen Tek Doğrular olduğunun da farkında değiller. Ezberlerini tekrarlayıp duruyorlar. Bunun farkına vardırmak mümkün olabilseydi, hem kalıcı hem de kendini çoğaltıcı olurdu.
Soru sormak, soracak soruları olmak, anlamak, düşünmek… Daraltılmış/donmuş akıl işletme kalıpları bunları almıyor; sığmıyor. Sahiplerinde ayağını sıkan yeni ayakkabı etkisi yapıyor. Nasır tutarak da olsa sonunda alıştığı eski ayakkabıyı tercih eden ayak misali kendi doğrularında ısrarcılar.
Okul yaşlarında iken düşünme becerilerinin dondurulmasını önlemek, esnekliğini koruyacak şekilde eğitim vermek, hiç değilse tek doğrucu sayısının artışını durdurmada umudumuz http://www.soruoluşturmateknigi.com ile yol almakta…
Yorumlarınıza çok teşekkürler Necati bey; koşullandırmanın yol açabileceği olumsuzlukları iyice netleştirmişsiniz.
Bu yıkıcı müdahaleye izin vermemenin yolunun “doğru sorular sormak”, ama onun da ön koşulunun “sorusu olmak” olduğu görülüyor. Bu zincir dikkatli incelendiğinde mesele gelip: (1) Soruların önünü kesebilecek şekilde koşullandırılmamış olması (yani feed-back etkisi), (2) soruların doğru formda olması SOT ve tekil-belirli-net ve (3) soruların kaynağının (doğal merak) herhangi bir yolla (yasaklama, hurafelerle cevaplama, yanlışlanabilirliği (falsification) önleme, doğal güvenilirliğin istismarı gibi) kurutulmaması gibi birbirine VE bağı ile bağlılığına dayanıyor. Bu bakımdan SOT kritik bir zincir baklası durumunda. Emeklerinize sağlık.