MÜŞTERİ -NEREDEN SONRA- KRALDIR?
MÜŞTERİ -NEREDEN SONRA- KRALDIR?
“Kalite ihtiyaca uygunluktur” ve “müşteri kraldır”, Toplam Kalite Yönetimi’nin iki sağlam taşıdır. Geçmişte kalan, “pahalı olan kalitelidir” anlayışı yerini bu çağdaş anlayışa bırakmıştır.
Gerçekten de, ihtiyacı “kaybedildiğinde fazla zarara uğranmayacak herhangi bir yazma aracı” olan kişi için en uygun araç işporta malı bir tükenmez kalemdir ve bu ihtiyaç tanımı için kaliteli olan odur. Müşteri krallığı ise bu ilkenin bir türevidir. Müşterinin ihtiyaçları (yani kalite) ön planda olduğuna göre müşteri kraldır. Hele bunun üzerine bir de, “kaliteli olan pahalı olmak zorunda değildir” , “kalite ucuzlatır” gibi yaklaşımlar binince çağdaş kalite anlayışının toplumlara sunduğu yararlar daha çarpıcı hale gelmektedir.
Peki, bu yaklaşımın geçerlik alanı nereye kadardır? Yoksa sınırsız mıdır?
Örneğin, “tiner koklayarak kafa bulma”ya alışmış sokak çocuklarının ihtiyacı nedir? Toplum açısından ve çocuklar açısından ihtiyaçlar farklıdır. Toplum, çocukların tinersiz bir ortamda rehabilite edilmesini ihtiyaç olarak tanımlarken, çocuklar tiner bulabilmeyi ve de serbestçe koklayabilmeyi ihtiyaç olarak görmektedir.
O halde ilk cevaplanması gereken soru ihtiyacı kimin belirleyeceğidir. Buna şöyle yanıt verilebilir: İhtiyacın, kişinin kendince belirlenmesi esastır. İhtiyacın karşılanmasının ahlaki/yasal yönleri kalite kavramı ile karıştırılmamalıdır. Bir şey hem kaliteli hem de yasaya aykırı olabilir. İkisi ayrı boyutta olgulardır. Örneğin, tiner koklamak sokak çocuğunca ihtiyaç olarak algılanıyorsa, bunu doyuran bir durum “kaliteli”dir. Aynı zaman da ahlaka ve yasalara da aykırıdır.
İlk bakışta doğru gibi görünebilen bu sav doğru değildir.
“Kalite ihtiyaca uygunluktur” denilirken belirtimine gerek duyulmayan bir ön koşul vardır: Kalite, ihtiyacın giderilme yolları ve onun sonuçları konusundaki seçenekler hakkında yeterince bilgilendirilmiş olmak koşuluyla ihtiyaca uygunluktur.
Bu da yetmez, bir ön koşul daha vardır: İhtiyacı karşılama yol(lar)ı konusunda koşullanmamış ve başka seçeneklere kapalı hale gelmemiş olmak kaydıyla kalite ihtiyaca uygunluktur.
Bu iki koşula en iyi uyan örneklerden birisi “sigara”dır. Bir sigara tiryakisinin ihtiyacı bellidir. Temiz havada yürüyüş, müzik dinleme ya da egzersiz yapma gibi seçenekler arasında gözü kapalı seçeceği şey sigaradır.
Ama bu özgür bir seçim değildir. Çünkü koşullanmışlık diğer seçeneklerin seçilme şansını azaltmış belki de yok etmiştir. Ayrıca sigara tercihinin olası sonuçları konusunda yeterince bilgi sahibi olunup olunmadığı da kuşkuludur.
Daha iyi malın örneklerini görmediği için önüne konulanı seçmek zorunda kalan bir müşteri kral değildir. Ayrıca, seçimi kaliteli de değildir.
Bir malın maliyetini etiket değeri olarak zannedegelmiş ve böylece zaman içindeki bakım masraflarını maliyete katmamayı adet edinen bir kişinin rastladığı en düşük fiyatlı mal belki o an için cebindeki paraya uygundur ama kaliteli değildir.
Buna göre çağdaş kalite tanımını yeniden yapmak gerekiyor:
“ Kalite, -çeşitli seçenekler konusunda özgür seçim hakkına sahip, seçenekler konusunda bilgilendirilmiş ve de seçeneklerden biri yönünde koşullanmamış olmak kaydıyla- ihtiyaca uygunluktur”…
Tınaz bey bu yazınız da çok yol açıcıydı benim için. Tekrar tşk.
“Koşullanmışlık”; ne üzücüdür ki bilim insanları(!) da bu seçeneği zaman zaman bolca kullanıyorlar! Neden(ler)? Ortak payda? Bilinen klişe konular.. ve fazlasında belki?
http://asukrandemiralp1.blogspot.com.tr/2012/10/bilimi-anlayabilmek-bilgiyle.html: “Zaman içersinde gördüm ki bilgilerim arttıkça, süreçle başedebilme gücüm de artıyor.
Bu nedenle bu sunumu derinden yaşadığım deneyim ve araştırmaları, edindiğim bilgileri paylaşmak için hazırladım:
Tanı için neden bir sürü tekik var?
– Duyarlılık, seçicilik, yanlış pozitif, yanlış negatif, BIRADS raporlama sistemi gibi kavramları neden biz hastalar bilmiyoruz? (Hasta ile doktor arasında doğru bir iletişim için ortak kavram tabanı oluşturma çabaları) Neden sağlık merkezlerinin broşürlerinde bu kavramlara yer verilmiyor?
– “Çektir, yaptır” gibi buyurucu, koşullayıcı sloganlar yerine, bilimsel gerçeklere ulaşabilme ve kendi seçimini yapabilme hakkı kullanılabilmeli…”