Düşünce Notu

Düşünce Notu

Tarih:                         13 Mayıs 2011 Cuma

Kimden:                    M.T.Titiz

Kim(ler)e:

cc

Konusu:                 BN hizmet ürünlerine talep konusunda bir paradigma değişikliğine mi gereksinim var?

 

pisa.tiffÜnlü askerlerden Omar Bradley’in bir sözü var: “Sana bir kiş eşek derse, aldırma gül ve geç; ama aynı gün beş kişi eşek derse kendine bir semer edin“.

Beyaz Nokta® (BN), kurulduğu yıldan bu yana, çoğunluğun ilgi / dikkat alanının dışında kalan, ama toplumsal sorunların kökleri durumundaki sorun alanlarını anlamaya, çözüm üretmeye odaklandı.

Konuların bu ortak özelliği, çözümlerin “satılabilirliği“ni de ister istemez olumsuz etkiledi, etkiliyor. Buna bir dereceye kadar razı olmak gerekir; nitekim razı da oluyoruz.

Son olarak bir eğitim ürünümüz (KiGeP) konusunda bir üniversite ile yazışmamızda, gençlerin yaşamlarını değiştirebilecek bir seminerin –ki HDK seminerleri de bu çerçevede değerlendirilmelidir, çünkü iki seminer de benzerdir– üniversite ile ortak düzenlenebilmesi için ne kadar çok ön koşul ileri sürüldüğüne dikkat edince, bu notu kaleme almayı düşündüm.

Aslında uzun süreden beri BN ürünlerine talep konusunda bazı kuşkularımız vardı; fakat birkaç ay önce İzmir Konak Belediyesi ile ortak düzenlemeyi planladığımız Hızlı Dönüşüm Kampı seminerlerine talep azlığı sorunu ortya çıkıp, nihayet birkaç gün önceki yazışmada tekrar kendini gösteren talep sorunu tekrarlayınca, bu konunun sistemik olduğunu düşünmeye başladım.

 

Bir
yanda, PISA sıralamasında (okuduğunu
anlamada bile
) sondan üçüncü olabilen, ama bir yandan da kendini neredeyse
eksiksiz gören öğrencilerimizin, bütünüyle yanlış hedefler doğrultusundaki bu
koşuşturmalarının neye yaradığını sorgulamayan biz erişkinlerin Türkiye’yi
elbirliği ile nerelere götürdüğümüzü bir daha serinkanlılıkla düşünmek
gerekiyor.

Aslında biraz düşününce,
gençlerimizdeki bu “talep eksiği“nin
nedensiz olmadığı, onların nasıl yetişmesi gerektiğini sürekli olarak dikte
eden sanayinin, neredeyse her firma için özel dikilmiş elbise gibi insan
malzemesi istediği, üniversitelerin de bunu hiç irdelemeden yerine getirmeye
çalıştığı –ama bunun hem yanlış hem de
imkansız olduğunu düşün(e)medikleri
– anlaşılabiliyor[1].

Bir
sürü ad kalabalığını ezberlemek yerine, okuduğunu anlayabilen, bir yabancı dili-özgün ihtiyaçlara göre mükemmelleştirecek
düzeyde
– bir tabana sahip ve doğru sorular sorarak, eksiklerini ve
ihtiyaçlarını şekillendirebilen insanlara ihtiyaç olduğunu idrak edemeyen
üniversitelerle karşı karşıyayız. Bu gürültü içinde ne KiGep, ne HDK ve ne de meselenin
köklerine yönelik girişimlere yer yoktur.

Geçen yıl, İzmir BNGD ile ziyaret
etmek istediğimiz DEÜ rektörünün, vakit yokluğundan dekanına, onun da yardımcısına
havale edip bizim de vazgeçip geri dönmemiz de bu resmin bir kopyası değil
midir?

Öyle
anlaşılıyor ki, öğrenme hedefleri BN ile çakışmayan öğrenci ve öğretmenlere bir
şey “satmaya” çalışmaktan vazgeçip
alternatif yollar düşünmeliyiz.

Düşünmeliyiz, çünkü çocuk ve gençlerimiz ilköğretim, lise ve
üniversitelerde öğretmenlerinin önlerine koyup ezbere bellemeyi[2]
istedikleri malzemeyi yiyip-kusmaya koşullanmışlardır. Bunun dışında bir işle
meşgul olabilecek ne zamanları ne motivasyonları vardır. Daha da vahimi,
anaokulundan itibaren beynini istirahate almış “geleceğimizin teminatı” çocuk ve gençlerimiz giderek zihinsel
yetilerini kaybediyorlar
da olabilirler. Okuduğunu anlayamama bunun bir ön-göstergesi olabilir.

Yanlışımız nerede olabilir?

Birçok yerde olabilir. Ama -sanırım ki- bunların başında, her yerde
verdiğimiz “ip itme – ip çekme” benzetmesine[3]
kendimizin uymayışı geliyor. Yani bir öğrenme talebi olmayıp sadece
koşullandırıldıkları işe yaramaz meşgalelerle zaman öldüren çocuk ve gençlerden
öğrenmeleri için bir isteklilik göstermelerini bekliyoruz.



Kuşkusuz onlar içinde -normal dağılım’ın bir
cilvesi olarak- bu ölümcül sarmala kendini kaptırmamış olanlar da vardır.
Nitekim 2003ten bu yanaki seminerlerde %10 kadar böyle kişiyle karşılaştık.

Peki bunu bile bile
niçin yapıyoruz? Cevap basit: Başka bir yol düşünemediğimiz için! (belki de
başka yol gerçekten de yoktur; ama emin olamayız)

Moderatör yetiştirme girişimlerimiz!

Moderatör
yetiştirebilmek için çok çaba harcadık. Öğrencilerle ilgili talep yetmezliği ile aynı nedenden
dolayı başarılı olunamadı; ama nelerin olmayacağını da görmüş olduk.

Tüm seminerlerin %95ine
aktif olarak katılmış birisi olarak söyleyebilirim ki, gerek KiGeP ve HDK
seminerlerinde gerekse moderatör yetiştirme seminerlerinde -sözünü ettiğim
%10’luk kesimler hariç- sürekli olarak, “bir
talebi olmayan
” ve “birçok ön-koşulu
kabullenildiği için lutfen katılmış
“, ama en küçük tatminsizlikte semineri terketmeye hazır katılımcılara,
rica-minnet bir şeyler “öğretmeye” çalıştık. Halbuki satmaya çalıştığımız şey “öğretmek yerine öğrenmek” idi.  Şimdi bunun olamayacağını tam olarak
görmüş bulunuyoruz. Bu da önemli bir kazanım sayılmalıdır.

Peki şimdi??

Madem ki %10 kadar
öğrenme talebi olanlar vardır, o halde pasif olarak BN öğrenme ürünleri[4]
hakkında bilgi veren, oldukça zengin BN web sitesi ile karşılaştırılmaları
yeterlidir. Onlar, herhangi bir zorlamaya gerek kalmaksızın öğrenecekler; büyük
bir olasılıkla onları rol model olarak kabul eden ikinci bir % 5-10 da
öğrenmeye heves duyabilecektir.

Burada bilemediğimiz, bu
olası sürecin, kritik iyileşme eşiğini
aşıp aşamayacağıdır.

Bilemediğimiz ikinci
nokta, halen ne kadar kişinin BN ile benzer amaçlar doğrultusunda yürüdüğüdür.
Web üzerinden geri dönüşler son derece azdır ki bu, her iki anlama da
gelebilir.

Cüppeli Ahmet namıyla
bilinen kişinin çeşitli TV söyleşilerinden birisinden, insanlarımızın
neleri merak ettikleriöğrenilebilir (linke tıklayınız). Merak
portföyleri içinde insanımızın,
kurumlarımızın ve toplumumuzun sorun çözme kabiliyetlerinin niçin düşük olduğu,
nasıl yükseltilebileceği
gibi konular olmadığına göre ne(ler) yapılabilir?

Hemen her toplumdaki gelişmelerin
önderliğini yapan kişilerin sayısı yüzde birkaçlar ile ölçülebildiğine, bizdeki
bu % birkaç ise kendi doğrularının dışında doğrular olabileceğini dinlemeye
istekli görünmediğine göre, acaba biz de kendi cübbeli hocamızı mı oluştursak
J.

Bu da pek yapılabilir
görünmediğine göre orta ve uzun vadeye yönelmekten başka çare görünmüyor.

Öğrenme Evi® kavramının yeri ne olmalı?

Başlangıçtan beri ÖğrEv, yerel sorunları çözmek isteyenlerin öğrenme
ürünlerini kullanarak sorunlara çözümler ürettikleri ve bu yolla da
katılanların sorun çözme kabiliyetlerinin gelişimine katkıda bulundukları
yerler olarak öngörülmüştü.

Bu yaklaşımda bir
değişikliğe gerek görünmüyor. ÖğrEv’lerin peryodik olarak yapmaları öngörülen
KiGeP ve HDK gibi seminerler ise, bu konulara ilgi duyanların bir araya
gelmeleri için organizasyonların yapıldığı, ama seminer içeriklerinin -webte
ayrıntılı olarak vardır- tamamen katılımcılar arasında bir workshop (çalıştay)
formatında işlendiği biçime dönüşecektir.

İzmir MY ÖğrEv, meraklı ve öğrenme istekli  kişilere (öğrenci olanlar ve olmayanlar birlikte) böyle bir
çalıştayı duyurup deneyebilir. Çalıştay moderatörlüğünü de birkaç defa BN
üstlenir, gerisini katılımcılar kendileri sağlarlar.



Olmazsa olmaz: Kendini adamış kişiler!

Bu sürecin yürümesinde vazgeçilmez unsur, zamanını ve/ya aklını ve/ya
parasını ve/ya ilişkilerini toplumsal sorumluluk uğruna harcayabilecek
insanların varlığıdır.

Ne zamanını, ne parasını, ne ilişkilerini harekete geçirmeyen, ama
sürekli olarak çeşitli olumsuz örnekler bulup yakınan, böylelikle de “sakin
sularda” yaşam sürdürmek bireysel olarak iyi olabilir; ama bu tür tutumların
geleceğimizden çalıntı olduğu da
unutulmamalıdır.

Sonuç

Özetlemek gerekirse:

1.     Bir talebi olmayan kişilere hizmet sunmak yöntemi sonuç vermiyor.

2.     Potansiyel katılımcılar içinde küçük bir yüzde öğrenme talebine
sahiptir. Bunlara  web veya aktif
olmayan yöntemlerle (poster, broşür vs) erişilmeye çalışılmalıdır.

3.     Moderatör yetiştirme çalışmaları başarılı olmamıştır.

4.     Bundan sonraki çalışmalar, yerel sorunlar çevresinde düzenlenecek
atelye çalışmaları yoluyla yapılmalı; ÖğrEv’ler bunları organize etmelidir.

5.     Mevcut gönüllü tabanımızın, toplumsal sorumluluğunu duyumsayan,
kaynaklarını bu yolda harekete geçirebilen kişilerden oluşmasına
çalışılmalıdır.

 

 

 

 


[1] Üniversitelerle ilgili bu düşüncemi abartılı bulabilenlerin,
Cumhuriyet Bilim-Teknik ekinde (13 Mayıs 2011) Prof. Celal Şengör’ün “Türkiye’de üniversite yoktur” konulu
yazısını okumalarını öneririm.

[2]Mümkün olan
yerlerde “ezbere bellemek
sözcüklerini yanyana kullanıyor ve böylece farklı anlamlar taşıdığını
hatırlatmayı umuyorum. Bellemek, bellekte
tutmak, akılda tutmak, unutmamak
anlamına gelirken; ezberlemek ise sorgulamadan kabul etmek (by heart, par coeur, yürektenlik)
anlamındadır. Bellemek bir öğrenme
yöntemi iken ezberlemek Tanrı vergisi merak duygusunun -kendi egemenliklerini
sorgulamalarını engellemek amacıyla- yasaklanmasıdır.

[3] Öğretmeyi “ip itmeye” -ki imkansızdır-, öğrenmeyi ise “ip çekme”ye
-ki ancak bu mümkündür-benzeten örnek kastediliyor.

[4] Öğrenme ürünleri deyimiyle, Sorun Çözme Araçları kastediliyor.

Yorum Gönder