Terör mücadelesinin –hiç- ciddiye alınmayan yüzü..
Her büyük kayıplı –özellikle de şehir merkezlerindeki- terör saldırıları üzerine, strateji uzmanları analizler ve onlara dayalı önlemler öneriyorlar. Ben de herkes gibi bunları dinliyor, uygulanabilirliklerini tartmaya çalışıyorum.
Önerilerin çoğu yerel veya uluslararası siyasi ve/ya askeri nitelikli. Ben bu kısmını geçip, çok daha elemanter nitelikli bir konuyu açmaya çalışacağım. Bu -her toplumda olduğu gibi-, bir topluma özgü bazı kültürel –ya da kültür haline gelecek kadar yerleşik- öğelerin, terör mücadelesindeki yeri ile ilgili.
Keyfilik: Yaygın bir kültür özelliği..
Hemen belirtmeliyim ki bu yargı ile, tüm yurttaşların bireysel alışkanlıkları içinde böyle bir virütik özellik bulunduğu gibi bir genelleme yapmadığımı özellikle belirtmek isterim; sadece “yeterince yaygın” olduğu gözlemimi belirtmeyi amaçlıyorum. İkinci bir açıklama da, keyfilik konusunun –hemen bütün niteleme sıfatlarında olduğu gibi-, sıfır-bir / evet-hayır gibi ikili mantık ürünü olmadığı, bulanık mantık’la ifade edilmesi gerektiğidir.
Daha ilerlemeden işaret edilmesi gereken bir nokta, keyfiliğin ne olup ne olmadığıdır. Aynı bir durumda iki farklı ölçü kullanarak davranmak anlamındaki çifte-standart deyimine benzer biçimde, aynı bir durumda çoklu-standart kullanılması’na keyfilik denilebilir.
Bir keyfilik, daha basit diğer keyfiliklerden oluşur..
- “Buraya park edilmez” işareti bulunan bir alana park etmeye izin vermek, aldırmamak, göz yummak bir basit keyfilik’tir.
- “Araç plakalarının temiz, düzgün, okunaklı” olması kuralına aldırmamak çok basit bir keyfiliktir.
- “Çalıntı araçların mutlaka bulunması” gereğine –çalıntı araçların çokluğu nedeniyle-aldırmamak da öyledir.
- “Bi bakıp çıkıcam”, “bi arkadaşa bakıcam”, “bi sigara alıp gelicem” gibi yavşak ifadeleri ciddiye almamak da küçük keyfiliktir.
- “Giyim kuşamından, davranışlarına varıncaya dek laubalilik akan kimi polislere” aldırmamak da keyfiliktir,.
- “Sıradan hırsızlık” olaylarına aldırmamak da bir keyfilik türevidir.
Bu birkaç örnek sadece, okuyanların diğerlerini de rahatça üretebilmeleri amacıyla verilmiştir.
Gerek son Gaziantep saldırısı’na gerekse bundan evvelkilere bakıldığında bu örnektekilerin bile ne kadar çoğunun –ve sayılmamış diğer keyfiliklerin- önemli rol oynadığı kolayca görülebilir.
Bunlara dikkat etmek terör olaylarını önler mi? sorusunun cevabı bellidir: Hayır bütünüyle önlemez, ama azaltır. Bir terör kurgusunu yapanlar ve de uygulayanlar, bu ve benzeri konulardaki “keyfilik veya türevleri” olmasa, bu kadar kolay sonuca erişebilirler mi?
Toplumumuzun başat niteliklerinden birisi olan keyfilik, bu ülkede birlikte yaşamanın kurallarına uyan yurttaşlara yaşamı katlanılmaz kılan “kuralsızlık” ve onun ikiz kardeşi olan “kural kirliliği”nin yapı taşlarıdır. Terörle mücadele, terör örgütüne bela okumadan önce, toplum yaşamının her alanından keyfiliği silerek yapılabilir. Terör mücadelesi, özgürlükleri keyfilikten ayırabilenlerin becerebileceği bir iştir.
Bu konulara kafa yormak yerine sürekli olarak –çeşitli formatlarda- yakınmak, “mesaj vermek” (bu deyime de tutuluyorum) vbg kimseye –teröristler hariç- bir yarar sağlamıyor. Bunu görebilmek çok mu güçtür?
21 Ağustos 2012
Tınaz bey çok haklısınız. Demokrasinin toplu yaşamda bireyler ve kurumların hak ve sorumluluklarının adaletli bir denge içerisinde tesisi ve hukuken güvenceye alındığı en gelişmiş yönetim sistemi olduğu özümsenmemişse; onun nimetlerini kendi çıkarlarını maksimize etmede araç olarak kullanma toplumda yaygin bir ahlak haline gelmişse; “keyfiliklerin refahını” sürdüğünü zannedenleri bir gün bir “kör terör” saldırısı vurur… sonra tekrar vurur… Demeç vermekle, “zülfü yare” dokunmadan geçiştirilemeyecek bir hal alır. Kimi canını, kimi malın kaybederken; bu keyfiliklerin işleyen bir demokraside yeri olmadığını görüp düzeltmeleri gerekenler ile oturdukları yerde oturmaya devamı birincil amaç görenlerin ve halin devamından yarar umanların da canı sıkılır; huzurları kaçar…
Necati bey, belirttiğiniz gibi bir “yeni ahlak” oluşmuş durumda (burada ahlakı en genel çerçevesiyla alıyorum). Bu ahlak, düşünme biçimini ve kendi düşüncelerinin dışındaki düşüncelere açıklığı da içeriyor.
Öyle görünüyor ki, bu yeni ahlak’ın çekiciliği nedeniyle çevresinde toplanan kalabalık ve bu kalabalığın sahip olduğu gücü alt edip yerine insanlık ailesinin ahlaki birikimlerini geçirebilmenin yaratıcı bir yolunu bulabilmeliyiz.
Çözmeye, öncelikle herkesin kendi attığı düğümü çözmesiyle başlamak ve herkese sorunlara attığı düğümlerin sorumluluğunu taşıyacağını öğretmek keyfiliği azaltacaktır diye düşünüyorum.
Sorunların sorumluları bir şekilde ifşa edildiklerinde veya ortaya çıktıklarında kendilerini sorumlu değil şanssız görüyorlar (herkes yapıyordu kabak bana patladı)
Oy atmakla demokratik bir ülkede yaşadığını zannetmekle, çocuk yapıp mutlu bir evlilik sürdürdüğünü sanmak arasına fark yoktur bence. Keyfiliğin temelinde de, özümsenmeden, sorgulamadan yapılan işler yatıyor gibi. Oyu attık tamam, çocuk yaptık kafi..