ÖRGÜTLENİRSEK NE OLACAK?
Toplumumuzun örgütlü olmadığı sık sık dile getirilir. Bu, pek yanlış değildir ama “tam” doğru da değildir.
Örgütsüz denildiyse toplumumuz hiç de örgütsüz değildir. Çeşitli meslek kuruluşları, dernekler, vakıflar vardır ve bunlar tanım itibariyle birer “sivil toplum örgütü”dürler. Ayrıca çok sayıdaki siyasi partilerimiz de aynı sınıfa girmektedirler.
Daha yaygın örgütlenme yolunda çaba harcamak muhakkak ki gerekir. Ama bir yandan da, mevcut örgütlenmeye daha yakın plandan bakıp, bunlardan umulan faydaların sağlanıp sağlanamadığına, sağlanamıyorsa nedenlerine inilmesi iyi olur.
Böyle yapılmadan, sadece örgütlenmiş olmak için örgütlenilirse ve faraza bu örgütlenme de umulan yararı sağlayamıyorsa, bu defa yanlışı yaygınlaştırmak gibi bir duruma düşülür ki bu, hiç örgütlenmemiş olmaktan pek farklı olmayabilir.
Sivil toplum örgütlerimizin amaçları, çalışma biçimleri, yaygınlıkları gibi nitelikleri çok farklı olmasına karşın, istisna sayılması gereken az sayıdaki örgüt hariç olmak üzere, bir özellik açısından aralarında oldukça benzerlik vardır: örgüt imkanlarının, örgüt amaçları dışında kullanımı!
Örgüt imkanlarının örgüt amaçları dışında kullanımı, “hırsızlık” kavramının tanımına tıpatıp uymaktadır. Belirli bir amacı gerçekleştirmek ümidiyle biraraya gelmiş bulunan kişilerin amaçlar doğrultusunda tahsis ettikleri kaynaklar ve bu kaynaklar kullanılarak yaratılan ek kaynaklar, örgüt yönetiminin emanet edildiği kişiler tarafından başka amaçlar için kullanılırsa, bu tam bir hırsızlık fiilidir.
Ama durumu daha da vahim yapan bu değildir. Bu kötüye kullanım, örneğin meslek kuruluşlarında o meslek mensuplarının çıkarlarının savunulamamasına, kişilerin bizatihi demokrasi alet edilerek demokrasinin en büyük nimetinden mahrum edilmesine yol açmaktadır.
Toplumumuzun tam örgütlenerek çeşitli kesimlerin dengelenmemiş güçlerini dengeleyebilmeyi bir türlü başaramayışının nedenlerinden önemli birisi de, bu suistimalleri gören kişilerin, “biz de örgütlensek nasıl olsa bir-iki uyanık yiyecektir” diye düşünmelerine yol açmaktadır.
Halisane amaçlar öne sürülerek kurulmuş birçok dernek, vakıf ve meslek kuruluşunda maalesef durum budur. Bir avuç insan buraları ele geçirmiş, siyasal, ticari ve benzeri amaçlarına ulaşmak için buraların kaynaklarını kullanmaktadır.
Görev, bu kuruluşların üyelerine düşmektedir. Verdikleri her kuruşun hesabını sormadıkça, bu hırsızlık sürecek ve örgütlü “gibi” görünen toplumumuz bir kabileden daha örgütlü olamayacaktır.
Pazar, 19 Haziran 1994