NİTELİK DOKUSU KONUSUNDA DUYARLIĞIN GELİŞTİRİLMESİ
Dünya ile aramızdaki duvarlar kalktıkça gelişmiş ülkelerle bizi ayıran değerler berrak olarak ortaya çıkıyor ve haklı olarak da biz bunlara sahip olamamanın üzüntüsünü, biraz da -haklı olarak- kıskançlığını duyuyourz. İnsan hakları, demokrasi, toplum kesimleri arasındaki uzlaşma, akılcılık gibi değerler bunlardan yalnızca birkaçı.
Başta siyasi partiler olmak üzere toplumumuzu yönetip yönlendiren kuruluşlar, bu değerlere sahip olma konusunda kah özlemlerini, kah şikayetlerini dile getiriyorlar.
Ama acaba bu özlemlerin gerçekleşmesi mümkün müdür? Ya da bugünkü şartlar altında mümkün müdür? Ya da bu değerlere sahip olmamızı önleyen nedir, nelerdir? Önce birincisine cevap: Hayır, bu şartlarda bu değerlere sahip olmamız maalesef mümkün değildir. İkinci sorunun cevabı ise “toplumumuzun nitelik dokusu” nun yetmezliğidir.
“Nitelik” deyimi ile zeka, bilgi-beceri, ahlak, beden ve ruh sağlığı; “doku” ile de toplumu oluşturan bireylerin değişik niteliklerinin oluşturduğu örgü kastedilmektedir.
Bu tanı nedeniyle zekası, bilgi-becerisi, ahlak ve akli-bedeni sağlığı yerinde olan bireyler alınganlık göstermemelidir. Burada sözü edilen ortalama dokudur.
Bu yetersiz doku, özendiğimiz toplumlardaki herşeyi -evet herşeyi- burada çarpıtarak, kırparak, deforme ederek taklit etmektedir. Fayansları eğri döşeyen insanımız, karakolda polis, vergi dairesinde memur, lokantada garson ya da parlementoda milletvekili olarak yapması gereken işleri eğri yapmaktadır.
Dolayısıyla sorunlarımızı çözmenin ilk adımı bu nitelik dokusunu düzeltmek olmalıdır.
Bunu yapmaksızın, yeni yasalar, yeni yatırımlar, yeni kurumlar daima yeni eğrilikler üretmekten başka işe yaramamaktadır.
Hangi geri kalmış yöremize gitseniz oralardaki insanların yeni göletler, yeni fabrikalar, yeni yatırımlar istemeleri ve politikacıların da kendilerini bu isteklere göre yönlendirmelerine demokrasi adı takılmış, gerçek demokrasinin ancak nitelik dokusu geliştirilmiş insanlar arasında var olabileceği ısrarla görmezlikten gelinmiştir.
Burada güçlük, bu gerçeğin farkında olan az sayıdaki insanın dışındaki kitlelere bunu anlatabilmesindedir. Çünkü ilk bakışta, bütün sorunların ortak elementi durumunda bir faktörün varlığına inanmak ve bunun olağanüstü etkisini takdir etmek pek kolay değildir.
Kitleleri yönetip yönlendirenlere bu gerçeği anlatabilmek kolay görünmüyor. Bunun için, kitle iletişim araçlarının toplumu uyandırmasından başka bir çare yok gibidir.
Eğitim sistemimizin çarklarına kapılmamış (yanlış olarak cahil diyoruz) insanlarımız birşeylerin farkındadırlar.
Yıllardır toplumumuza yol gösterdiğini iddia eden ve kendi kendine aydın adına takmış olan kesimin ikna edilmesi ise çok daha güçtür.
Ruh sağlığı bozuk kişilerin toplumları nerelere götürebildiğinin tarihte ve günümüzde çok örneği vardır.
Kitle iletişim araçları bunları sergilemeli, nitelik dokusunun bu bileşeninin etkisini gözler önüne sermelidir.
Benzer şekilde, zekası, bilgi-becerisi ya da ahlakı bozuk kişilerin toplum yaşamında ne denli olumsuzluklara yol açtığı sergilenerek toplum duyarlığı geliştirilmelidir.
İşin ikinci perdesi ondan sonra gelmektedir.
Nitelik dokusunun nasıl geliştirileceği, bu önemli gerçeğin kavranmasından sonra yapılacak iştir.
Ümit çocuklardadır.
Abuk sabuk, karışık, sözüm ona milli hedefler yönünde laf ebesi insanlar yetiştirmeyi amaçlamış eğitim sistemimizin bir an önce terkedilmesi (yerine hiçbir şey konulmasa dahi) yapılması gereken ilk iştir.
Nil nehrinin uzunluğunu, üçgenin alanını, Kadeş anlaşmasını gözünü kapatıp hatırlayabilen aydınlar yerine, yüzlerce soruna akılcı olarak bakıp, basit olarak “acaba bunlara neler yol açıyor?” diye sorabilen meraklı ortalama insanlar yetiştirmek güç değildir. Yeter ki eğitim sorunlarımızı, öğretmen maaşlarını artırarak çözmeye çalışan yaklaşımdan kurtulalım.
Önce nitelik dokusu. Yanlış kapıları zorlamayalım.
AT kapısını da, demokrasiyi de!
Kasım – 1994