MEMUR ZAMLARI VE TEPKİLER!
Memurlara yapılan zamlara tepkiler sürüyor. Tepki gösterme demokratik yönetim biçiminin vazgeçilmez aracı olduğu gibi, yönetenlerin de en değerli yardımcısıdır.
Tepki göstermeyen, ne zaman ne yapacağı belli olmayan bir toplumun yönetimini ancak diktatörler becerebiilr.
“Tepki” aracı ne denli yararlı ise, onun “doğru tepki” olması da o denli bir ön koşuldur ve ancak o takdirde yönetene de yönetilene de faydası dokunur. Aksi halde yanlış gösteren bir ölçü aleti gibi, alet sahibini yanıltıp kaza belaya yol açabilir.
Bu nedenle şu noktaların serinkanlılıkla tesbit edilip, tepki gösterilecekse ona göre şekillendirmek gerekir:
(1) Geçim sıkıntısı (hayat pahalılığı da denilebilir) ve enflasyon (hayatın pahalanma hızı) birbirinden farklı şeyler olup, birbirinin yerine kullanılmaması gerekir. Zaman zaman, bu konularda yanlış yapmaması gerekenler bile “enflasyon yani hayat pahalılığı” gibi inciler saçmaktadırlar.
Hayat pahalılığı, geliri giderini karşılayamayanlar için “var” iken, enflasyon, ancak ondan korunmayanlar için “var”dır.
Asgari ücret ile 4 çocuk bakmak zorunda olan bir kişi için geçim sıkıntısı had derecede vardır.
Ama eğer bu kişinin ücretine daima enflasyon oranında zam yapılırsa, bu kişi için enflasyon “yok”tur. Nitekim kamu çalışanlarının çoğunun durumu budur. Görülüyor ki, geçim sıkıntısı ve enflasyon ayrı şeylerdir.
(2) Toplam ücret, ücret düzeyi ve ücret dağılımı üç farklı şeydir. Kamu çalışanlarının (işçi, memur, sözleşmeli vb.) ücret düzeyi, yaşamak istedikleri yaşam düzeyine göre düşüktür. Ama yaptıkları işin miktar ve kalitesine göre ise çoktur.
Ücret dağılımı ise bozuktur. Ancak bir kişilik iş bulunan iki kişilik bir iş yerinde toplam olarak 1 kişilik ücret ödeniyor ve o işi de yalnız 1 kişi yapıp diğeri boş oturuyorsa:
– toplam ücret doğrudur,
– ücret düzeyi düşüktür,
– ücret dağılımı bozuktur.
Boş duran ikinci kişiye, birincinin yarı işi yaptırılırsa bu defa:
– toplam ücret doğrudur,
– ücret düzeyi düşüktür,
– ücret dağılımı doğrudur.
Bu kişilerden biri işten çıkarılırsa:
– toplam ücret doğrudur,
– ücret düzeyi doğrudur,
– ücret dağılımı doğrudur.
Aksine iş yerine üçüncü bir kişi alınır, iş 3 kişiye bölünür ve toplam ücret artırılırsa bu defa:
– toplam ücret fazladır,
– ücret düzeyi düşüktür,
– ücret dağılımı doğrudur.
Bu kombinezonların sayısı artırılabilir. Ama görülüyor ki her defasında tepki gösterilmesi gereken olgu farklı olmaktadır.
Ülkemizde ise durum şudur:
– Toplam ücret çok çok çok fazladır (bütçenin % 60’ı)
– Ücret düzeyi düşüktür,
– Ücret dağılımı bozuktur.
Toplam ücretin fazla olmasına karşın ücret düzeyinin düşük olmasının nedeni kalabalık kamu kadrolarıdır.
Onun da nedeni, idarelerin en kolay iş yaratma yolu olarak kamuya ilave personel alması, iş yaratmayı bir teknoloji olarak görmemeleridir.
Ücret dağılımının bozuk olması ise, belli bir yöntemle çalışan ve çalışmayanı ayırmak yerine rastgele zamlarla yapının çarpıtılmasındandır.
(3) “Yüzdeleri toplamak” bir ulusal aritmetik yetmezlik hastalığıdır. Bir ücrete peşpeşe 2 defa %50 zam yapılsa, ücret %100 artmaz, %125 artar.
Benzer şekilde, her üç ayda bir %12 zam yapılsa yıllık zam %48 olmaz, %57 olur.
Tepkiler doğru noktalara yöneldiğinde, bu çarpıklıkları düzeltici etkisi olur, aksi halde bir kördöğüşü doğar. Kördöğüşlerinin ise galibi olmaz, herkes biraz dayak yer.