MAYO ASKISI GÖSTERGE OLUR MU?
1948 Olimpiyatlarını hatırlayanlar, rahmetli Eşref Şefik’in sesinden radyolarının başında güreş karşılaşmalarını dinlediklerini de anımsayacaklardır.
Dünya’nın henüz güreşi tam bilmediği, bizim de üstün yetenekli güreşçileri bir araya getirebildiğimiz o yıllarda, neredeyse tüm ağırlıklarda altın madalya kazanmamız bir gelenek haline gelmişti.
Ancak o yıllarda bir türlü çözümlenemeyen bir sorun, daha doğrusu bir türlü başedilemeyen bir rakip vardı: güreşçilerimizin mayolarının askıları! Rakiplerin karşılıklı çekişmeleri sırasında, bizim güreşçilerimiz en az rakipleri kadar sık sık omuzlarından kayan mayo askılarını tekrar yerine yerleştirmeye çalışırlardı.
Güreşçilerimizin çoğu bu soruna, mayo askılarını çapraz takarak, yani sol omuza takılması gereken askıyı sağa, sağa takılması gereken askıyı da sola geçirerek çözüm bulurlar, biraz olsun sıkılama sağlayabilirlerdi.
O zamanlar, niçin hep bizimkilerin mayo askılarının kaydığını, yabancılarınkilerin ise neden kaymadığını herhalde hiç merak eden olmamıştır. Olsaydı bu sorunu çözerlerdi.
Aradan yıllar geçti, televizyon yaşamımıza girdi, artık güreşleri spikerlerin sesinden çok kendi gözlerimizle seyreder olduk. 1970’li yıllarda yapılan güreş karşılaşmalarında hayretle gördük ki bizimkiler yine mayo askılarıyla boğuşuyorlar. Aradan geçen 20 yılı aşkın sürede demek ki yine meraklı birisi çıkıp bu askıların niçin kaydığını, yabancıların askılarının ise niçin kaymadığını hala sormamaktadır.
Şimdi yıl 1996 ve Atlanta Olimpiyatları! Minderde güreşçimiz, karşısında da bir İsveç’li. Bizim güreşçimiz aynen 1948’de Olimpiyatlara katılan dedelerinin yaptığı gibi yine mayosuyla meşgul, ama bu defa bir farkla: askıların sarkık kısımlarını arkadan iyice çektirip birbirine düğümletmiş!
İsveçli ise, yaptığı spora tam uygun biçimde tasarımlanmış bir mayo giymiş ve onu unutacak kadar vücuduna oturmuş.
Kıyafet mühendisliği denilebilecek bir uğraş alanının olduğunu, yapılan her işe uygun donanımın bir “dizayn” işi olduğunu bizden 50 yıl kadar önce idrak etmiş insanlarla aynı dünyayı paylaşıyoruz.
Bundan 1 yıl kadar evvel üzerine benzin dökülüp yakılmak istenilen bir polis ve birdenbire alev alan elbisesi nedeniyle TBMM’ne bir soru önergesi verilmiş ve bu elbiselerin teknik şartnameleriyle, muayene komisyonunun kabul raporunun görülmek istendiği belirtilmişti.
Uzun bir süre sonra gelen yanıtta, polisimizin ne denli feragat ve fedakarlıkla görev yaptığı belirtiliyor, sorulan sorular ise es geçiliyordu.
Tekstil alanında ne kadar iddialı olduğumuzu okuyup dinledikçe, bunların kendi kendimize yaptığımız propaganda olduğu, dünyanın bize, mesleki giyim ve benzeri konular gibi biraz olsun tasarım kültürü isteyen işleri değil, daha sıradan işleri yaptırdığı ve bunlara da son derece düşük değerler biçtiği acı gerçeğini anlıyoruz.
Henüz, güreşirken askıları kayan, ancak arkada düğümlenerek yerinde durdurulabilen askılı mayo yapabiliyoruz. Ayrıca, bunları becerebilen ülkelerden bir düzine mayo ithal edip, bir sorunu bir başkasının kaynağı durumuna getirmemeyi de akıl edemiyoruz.
Şimdi şu soruyu sormalı ve yanıt aramalıyız: bu mayo askısı meselesi acaba başka nelerin göstergesidir? Yoksa bir kuruntu mudur?
Pazartesi, 22 Temmuz 1996