KURALLARIN UYGULAN(A)MADIĞI YERDE HER KURAL İYİLERE CEZADIR..

İnsanlarımızın herhangi sorunlar hakkındaki düşüncelerini dile getirdikleri her yerde, ortaya atılan çözüm kümelerinin içinde bir tanesi ortaktır: o sorunla ilgili kural(lar) koymak.

Uyulamayacak kural koymak ise herhalde insanlık tarihiyle yaşıttır. Düşünce yasakları buna en iyi örnektir. Ama denemeyen de kalmamıştır. Bu işin kural koyarak çözümlenemeyeceğini anlayan Adolf Hitler, “ne mutlu o yöneticiye ki yönettikleri kişiler düşünmezler” diyerek bu önemli sorunu içten-güdüleme (empowerment) yoluyla halletme yolunu seçmiştir.

Kuralları doğru koyanlar ise bu defa da ona uymayanlarla hep uğraşmışlardır. Örneğin, cilalı taş devrinde, evleneceği kızı saçından yerde sürükleyerek götürme konusunda mutlaka bir yasaklama kuralı konulmuş ve de büyük olasılıkla dinlenmemiştir.

Kurallara uyma konusundaki bu iki kategorinin yanısıra iki grup daha vardır: kuralların yaptırımını bilerek uygulamayanlar ile bunları uygulayamayanlar!

Birinciler üzerinde fazlaca düşünmeye gerek yoktur. Sokakta çanta kapanlar ile onların arasındaki tek fark, ceza kanunlarında ilgili oldukları madde numaralarıdır. Bununla beraber, bu tür kişilerin haklarını da teslim etmek gerekir. “Ben inceliğin her türüne hayranım” diyen Machiavelli herhalde bu tür kişileri kasdetmiş olsa gerektir. Bunlar kuralları, belirli alanlardan uzak tutmak ve böylece o alanları daha rahat kullanabilmek için koyarlar.

İkinci gruptakiler ise iyi niyetlerle sürekli kurallar koyarlar, fakat bunları uygulayabilmek için gerekli yaptırımı sağlayamazlar. Bunun nedeni bazen güç yetmezliği, bazen kuralın kendisinin bir yaptırımı olduğunu sanmak, çoğu zaman da değer yargıları içindeki virüslerdir. Örneğin, rüşveti yasaklamak gibi bir kuralı koyan bir kişi, bir gün sonra, elindeki imkanları hemşehrisi, okuldaşı ya da partidaşı için kullanıp bunun da rüşvet olduğu hatırlatılınca imdadına değer ölçüleri içindeki, “hemşehri, başkalarından imtiyazlı kişi demektir” virüsü yetişir.

Bütün bu kargaşa içinde daima ezilen ise, kurallara uyulması gerektiği gibi bir değer ölçüsüne sahip olanlardır. Onlar için hayat iki defa güçtür: Bir defa kural kirlenmesi yüzünden, bir defa da uydukları kuralların kendileri dışındakilerce devamlı olarak ihlal edilişine şahit oluşlarından!

Bir toplumu ayakta tutanlar ise bu saf (temiz anlamında) azınlıktır. Onların sayısı arttıkça barbarlıktan medeniliğe yol alınabilir.

Eğriliklerle başa çıkmak isteyenler genellikle yeni kuralların gerekli olduğunu savunurlar. Trafik terörünü önlemek için daha ağır cezalar, rüşveti önlemek için rüşvetin cezasının ağılaştırılması, görevini yapmayan memurun hemen işten el çektirilmesi gibi önlem önerilerini her gün defalarca duyarız. Bunların hiçbir işe yaramadığı açıkça görülmektedir.

Çözümün bir ayağı, “zihinsel kurgu”muzu, yani değer ölçülerimizi yeniden oluşturmakta, daha da açığı onun içindeki virüslerden arınmaktadır.

Diğer ayağı ise, eğriliklere karşı yeni kurallar peşinde koşarak iyilerin cezalandırılmasından vazgeçip, mevcut kuralların uygulanması yolunda sivil girişim örnekleri geliştirip uygulayabilmektir.

Yorum Gönder