KÜLTÜRÜMÜZÜN KÖŞE TAŞLARINDAN BİRİSİ: DOĞUYA SÜRMEK!
Mesela, yirmiye gelip de boyu 1.68’i aşmayan yurttaşlarımızın, yalnızca illerimizden birisinde yaşaması gibi bir zorunluk getirilse ve buna uzunca bir süre uyulsa acaba bu süre sonunda ne olur? Bu ildeki evlenmeler de hep 1.68 altı boylar arasında olacağı için uzunca bir süre sonra burada doğanların erişkinlikteki boyları da 1.68’e doğru asemptotik bir yaklaşım gösterecektir.
Doğal seçim benzeri bu mekanizmaya sosyal seçim denilebilir. Sosyal seçim, toplumdaki birçok kesim üyelerinin kendi içlerinde birbirine benzer davranışlarını -hatta dış görünümlerini- açıklayabilen bir mekanizmadır.
İşe yaramayan veya yaramadığı iddia edilen, hatta sakıncalı veya öyle olduğu iddia edilen kamu görevlilerinin ülkemizin doğusuna doğru görevlendirildiği, ne kadar işe yaramaz ve sakıncalıysa ya da öyle iddia ediliyorsa da o denli “daha doğu”da görevlendirildiği bir gerçektir. Burada “doğu”, yalnızca coğrafi doğuyu değil, gelişmemiş tüm yöreleri sembolize etmektedir. Atama sistemi nedeniyle doğu ve batı illeri (gelişmemiş ve gelişmiş yöreler) arasında bir denge kurulan meslek mensupları bu gerçeğin istisnalarıdır.
İşe yaramayan ve yaramadığı iddia edilen görevlilerin, görevlendirildikleri yörelerdeki davranışlarını tahmin etmek pek güç değildir. Gerçekten işe yaramayanlar görevlerini layıkıyla yapamazken, gerçekte işe yaramasına karşın amirlerinin işe yaramazlığı nedeniyle buralara gönderilenler de büyük ölçüde bir hınç alma duygusu içine itileceklerdir. Bunlardan çok küçük bir bölümü hıncını daha çok çalışarak, daha güzel işler yaparak gösterirken (Erzincan eski Valisi Yazıcıoğlu gibi), geri kalan büyük bölümü negatif bir ruh hali içine girerek tatmin edeceklerdir.
Kamu görevlileri tarafından yerine getirilmesi beklenen işlevler, her şeyini devlete bağlamış bir toplumda yurttaşlar açısından çok önemlidir. Becerikli bir kamu görevlisi çevresine aydınlık saçarken, beceriksiz ya da hınç dolu bir görevli ise tam tersini sergileyecektir. Beceriksizlik ya da hıncın sistematik olarak tekrarlanmadığı hallerde bu büyük bir sakınca yaratmayabilir. Ama uzun yıllar boyunca süren bir alışkanlık sistematik etki yapar ve o yörelerde açıklanamayan geri kalmışlık semptomları ortaya çıkmaya başlar.
Ülkemizin doğu ve güneydoğusundaki ve de tüm geri kalmış yörelerindeki kamu hizmetlerine ve geri kalmışlık işaretlerine bu gözlüklerle bakmakta yarar vardır.
Bu eğilim toplumsal kültürümüze ne denli egemen olmuştur? Maalesef sanıldığından çok daha fazladır. Bu konuda en duyarlı olması gereken kesim kuşkusuz sanatçılardır. Herşeye eleştirel gözlerle bakmayı gerektiren sanat, bu olguyu yakalayabilmeli, hicvedebilmeli ve bu konudaki duyarsızlığı dile getirebilmeliydi.
Televizyonlarımızda zevkle izlediğimiz Yasemince parodilerinin birisinde -ve daha birçok oyunda-, bir polis ve amiri arasında geçen, “şimdi seni Şırnak’a sürdürürüm” sözleri, senaryoları yazan ve oynayanların da bu olguyu artık normal kabul ettiklerini göstermektedir.
Doğu ve güneydoğuda uzun yıllardır süren terör olaylarında, bu aymazlığın acaba payı ne ölçüdedir? Bunu düşünmeye başlamamız iyi olur.
Siyasi partilere vereceğimiz oylar karşılığında onlardan isteyeceklerimizden birisi de, gerice yörelerin, kamu görevlilerini cezalandırmak amacıyla kullanılmayacağı konusunda taahhüt istemek olmalıdır.