KEFİL OLMAK SORUMLULUK GETİRİR!
Bankadan borç ya da taksitle buzdolabı almak isteyen herkes, kendisinden bir iki kefil isteneceğini bilir. Kefiller de, söz konusu borcun ödenmemesi halinde bunun kendilerince üstlenileceğinin bilincidedirler ve bu yüzden de kefil olacakları insanı iyi tanıyıp güvendikleri takdirde buna razı olurlar.
Bu süreç, toplumumuzda çok iyi anlaşılmış ve iyi işleyen bir kurum halindedir. Zaman zaman borçlu ve kefillerin aralarında anlaşıp karşı tarafı dolandırdıkları olursa da bunlar azınlıktadır.
Ancak kefalet konusu, buzdolabı, banka borucu ve bu gibi elle dokunulabilir olmaktan çıkıp da, “iş arayan bir kişiye kefil olmak”, “bir göreve birisini tavsiye veya telkin etmek” gibi alanlara kaydığında, bu iyi işleyen süreç birdenbire bir laubaliliğe, bir aldırmazlığa dönüşüyor.
Halbuki bu durumda kefil olunan borç , bir buzdolabı ya da tüketici kredisi limitlerini çok aşmış, ödenmemesi halinde vereceği zararlar açısından baştan planlanması mümkün olmayan sınırlara ulaşmıştır.
Örneğin, bir işe girmesi için kefil olunan kimse, girdiği iş yerinin kasasını soyarak bin adet buzdolabı parasını bir anda yürütebilir ya da bilgi-becerisine kefil olunan kişi beceriksiz çıkarak şirketi onulmaz zararlara uğratabilir.
Benzer şekilde, bir görev için isim telkini de potansiyel riskler içerir. Eğer yüzeysel göstergelere bakarak bir telkinde bulunulmuşsa -ki bu göstergeler anlayanlara çok şey anlatır- doğabilecek zararlara ortak olunmuş demektir.
Bu gibi durumlarda dürüst davranış, doğan zararın sorumluluğunu üstlenerek, “evet, bu kefalete temel oluşturması gereken bilgilere sahip olmadan kefil oldum ve yanıldım. Zarar ziyan ne ise ben de ortağım!” diyebilmektir.
Ama bir alternatif de pişkin davranmak ve doğan zarardan kefilin de şikayet etmesi, hem de yüksek sesle şikayet etmesidir.