İzmir Milletvekillerine Çağrı
İzmir Milletvekillerine Çağrı
12 Haziran seçimleri öncesinde 11 İzmir milletvekili adayının, seçildikleri takdirde aşağıdaki ilkelere uyacaklarını sözel olarak taahhüt ettiklerini biliyoruz:
(1) HER YIL AKÇALI İŞLERİMİ BAĞIMSIZ BİR DENETLEME KURUMUNA DENETLETTİRECEĞİMİ VE SONUÇLARINI SEÇMENLERİME İLAN EDECEĞİMİ,(Böylelikle, siyaset, başka işi olmayan, işsiz olduğu için siyasete giren insanların işi olmaktan çıkacak, çıkar çelişkisi –conflict of interest– yaratmayacak şekilde namusuyla işini yapanların ve de yaşamını siyasetten değil işinden kazananların uğraş alanı olacaktır)
(2) ÇIKAR ÇELİŞKİSİNE NEDEN OLABİLECEK İKİNCİ BİR İŞ YAPMAYACAĞIMI,(Yukarıdaki ilke ile bağlantılı olarak yorumlanmalıdır. Sık sık milletvekillerinin başka iş yapmaması gerektiği savunulur. Bunun iki anlamı olabilir: (1) Milletvekilleri iş yapmaya gerek olmayacak derecede zenginler arasından seçilsin, (2) Milletvekili, sokakta yaşayan, ailesi olmayan berduşlar arasından seçilsin. İkinci bir iş yapmadan yaşayan birileri varsa onların durumları sorgulanmalı, bunu nasıl yapabildiklerini herkese öğretmeleri istenmelidir. Aslolan ikinci ya da üçüncü iş yapmaları değil, yaptıkları işlerle milletvekilliği arasında çıkar çelişkisi bulunmamasıdır. Bunun için ise, toplumumuzun kavram dağarcığına bu kavramın -çıkar çelişkisi- yerleşmesi gerekir.)
(3) ŞAHSIMA AVANTAJ SAĞLAYABİLECEK ÖZLÜK HAKLARI DEĞİŞİKLİKLERİNİN BİR DÖNEM SONRA YÜRÜRLÜĞE GİRMESİ YÖNÜNDE TEKLİF GETİRİP OY VERECEĞİMİ,(Kamuoyunda tartışma yaratan maaş ve emeklilik konusunda düzenleme tabii ki yapılabilir. Sadece ufak bir ön koşulla: da, yapılacak düzenlemeden, düzenlemeyi yapanların yararlanmaması.. Yine çıkar çelişkisi ilkesine geliniyor. Yani kavram dağarcığımızdaki eksik bir elemana!)
(4) HAKKIMDA YAPILABİLECEK ARAŞTIRMALARI ETKİLEYECEK KONUMDA BULUNDUĞUM TAKDİRDE YÜRÜTME GÖREVİMDEN İSTİFA EDECEĞİMİ,(Batı demokrasilerinin bu vazgeçilmez ilkesini açıklamaya gerek yoktur. Bu noktada da, toplumumuzun kavram dağarcığına girmesi gereken bu değer yargısına dikkat edilmelidir)
(5) TÜM YOLSUZLUK ARAŞTIRMALARINA KABUL OYU VERECEĞİMİ,(Bunun bir değer yargısı olarak toplumumuzun kavram dağarcığına yerleşmesi, bugün mevcut olan gurup kararı ile -gayrı resmi gurup kararları kastediliyor- red oyu kullanılması geleneği ortadan kalkacak, gurup disiplininin anlamının, yolsuzluk soruşturmalarını engellemek olmadığı bir genel anlayış olarak yerleşecektir)
(6) SİYASİ FAALİYETLER DIŞINDAKİ DOKUNULMAZLIK OLANAKLARINDAN YARARLANMAYACAĞIMI, KENDİMLE İLGİLİ OLARAK BÖYLE BİR TALEP OLMASI HALİNDE BU YÖNDE OY KULLANACAĞIMI,
(7) BAKANLIK GÖREVİNE ATANMAM HALİNDE, TÜM ÜLKE İÇİN KULLANIMI GEREKEN BAKANLIK İMKANLARINI SEÇİM BÖLGEME AYRICALIK SAĞLAYACAK ŞEKİLDE KULLANMAYACAĞIMI
TAAHHÜT EDİYOR, BU TAAHHÜDÜMÜN HERHANGİ BİR YOLLA DENETLENMESİNE HİÇBİR ŞEKİLDE KARŞI ÇIKMAMAYA SÖZ VERİYORUM.
Söz vermenin toplumumuzda özel bir yeri vardır. Hatta çoğu zaman yazılı taahhütlerden daha da geçerlidir. Örneğin -özellikle geçmiş kuşaklarımızın kültürlerinde- ticaret büyük ölçüde “söz”e dayalıdır.
Ama günümüzde söz, yerini yazılı taahhütlere bırakmıştır. Bu bir bakıma anlaşılabilirdir. Çünkü özellikle kısa ve farklı şekilde yorumlanamayacak olan ifadeler yerine daha karmaşık ifadeler -yukarıdaki taahhütlerde olduğu gibi- geçtiğinde, yazılı ifadeler daha güvenlidir. “Ben onu demek istememiştim” gibisinden yorumlara kapalıdır.
Şimdi:
Bu taahhütte -sözel olarak- bulunarak yemin eden adaylarımızdan milletvekili seçilenlerden bu sözlerini yazılı olarak tekrarlamalarını beklemek hakkımızdır. Bunun aksi, “seçilene kadar her şeye söz verir yemin ederim, ama ertesi gün unuturum” gibisinden bir anlam çıkar ki böyle bir olasılık olmaması gerekir.
İzmir’deki STK’lar başta olmak üzere tüm yurttaşlarımızdan, bu “sözden yazıya çevirme” konusunda birer sosyal baskı unsuru olmalarını beklemek de hakkımız olmalıdır.
17 Haziran 2011 Cuma