DİNAR DEPREMİ, VALİ EMRİ VE DEMOKRASİ
Dinar depremi sırasında yaşamını yitiren vatandaşlarımızın acısı ailelerinin yüreklerinde yaşayadursun, kamuoyu olayı hemen hemen unuttu.
Keşke her felaketin arkasından, onlardan gelecek için ders çıkarma amacıyla, nedenlerinin, sonuçlarının ve tekrarlanmaması için yapılması ve yapılmaması gerekenlerin irdelenmesi gibi bir geleneğimiz bulunsaydı !
Afyon valisi’nin, kısa aralıklarla süren depremler biraz duraklayınca halka güvence verip, “haydi artık evlerinize dönebilirsiniz, deprem bitti” (ya da buna benzer bir telkin ) dediği, vatandaşların da buna güvenip evlirine döndükten sonra büyük depremin olduğu ve büyük can kaybının bu sırada olduğu biliniyor.
Medya ve kamuoyu, olayın suçlusunu bulmanın rahatlatıcılığı içinde valiye yükleniyorlar. “Sen böyle söylemeseydin bu insanlar ölmeyecekti” gibisinden. Vali de kendisini , meteoroloji yetkililerinden aldığı bilgiyi aktarmış olmakla savunuyor.
Bir an için varsayınız ki vali çıldırmış ve böyle değil de şöyle konuşmuş olsa: “evet, ben bu güvenceyi bilerek verdim. kaç kişinin inanıp evlerine gireceğini denemek için yaptım” dese acaba ne olur?
“Delidir ne yapsa yeridir” deyip geçilir ve Tanrı’ya yakarıp “Allahım, lütfen bize artık deli yetkili gönderme, bunlar bizim felaketimize yol açıyorlar” diye dua mı edilecekti?
Valiyi bu işten sorumlu tutanlar aslında üstü örtülü biçimde şunu söylemek istiyorlar: «Bizim vatandaşımız cahildir. Valinin -ve de hiç kimsenin- bir depremin olup olmayacağını bilmelerine imkan yoktur. Devletin bazı yetkilerini taşıyor olmasının, Tanrı’nın elçisi olduğu anlamına gelmeyeceğini idrakten acizdirler. Ayrıca sağduyuları da cehaletlerini örtecek kadar gelişmediği için aklen malüldürler. Bu yüzden kendilerine ne söylense kuzu gibi yaparlar ! »
Bu ifade, maalesef valiye inanıp evlerine gidinler için doğrudur. Buradan çıkarılabilecek sonuç, yalnız, bir kısım Dinarlı vatandaşımızın bu nitelikte olduğu değildir. Başka yerlerde de bu nitelikte insanlarımızın bulnması olasıdır.
Ayrıca, %80’i ilkokul mezunu olan toplumumuzda ilkokulların bu basit bilgiyi dahi veremeyecek kadar işe yaramazlığı da bu olgudan çıkarılabilecek bir diğer sonuçtur. Ama, valinin sözüne inanıpda evlerine giren insanların, Nil nehri uzunluğunu, Urugay’ın ıspanak ihracatını ve Çaldıran savaşında padişah çadırının nereye kurulduğunu ezbere bildiğinden de kimsinin kuşkusu olmamalıdır.
Demokrasi, onunla yönetilmek isteyen toplumların bireylerinden , başka rejimlerin bireylerinden istediğinden daha fazlasını isteyen güç bir «kendini yönetme» biçimidir.
Depremin , devlet ya da onun temsilcilerince bilinemeyeceği bilgisi ya da sağduyusuna sahip olmayan bireyler, bu güç rejimi beceremezler. Nitekim, toplumumuzda beceremeyen birey sayısının çokluğu da bunu gösteriyor.
Demokrasiyi istiyor, ama tam gereklerini bilerek istiyorsak, insanlarımızın niteliğini değiştirmek zorundayız.
Onu değiştiremiyorsak bu defa ona en uygun rejimi saçmek durumundayız. Her on yılda bir seçtiğimiz gibi !
Pazar, 15 Ekim 1995