ÇİZME AŞILMALIDIR!
İş adamı Sakıp Sabancı’nın Doğu ve Güneydoğu hakkındaki görüşlerini ifade etmesine olumlu-olumsuz çeşitli tepkiler gösterildi. Bu tepkilere -birisi hariç-, en az hakkında konuşulan görüş kadar saygı duymak gerekir.
Tepkilerden bir tanesi ise üzerinde uzun uzun durulmaya, hatta sosyal laboratuvarlarda incelenerek altındaki hastalıkları teşhis etmeye değer niteliktedir. Kısacası çok ama çok değerlidir. Bu istisnai tepki, “çizmeyi aşma” uyarısıdır.
Bu “çizme”, kuşkusuz sembolik anlamda kullanılmakta ve toplumun çeşitli renklerde çizmelere sahip kesimlerden oluştuğunu, her kesimin bir görevi olduğunu, ülke sorunları konusunda düşünce üretip ifade etmenin ise belirli renkte çizmeye sahip bir kesimin işi olduğunu, başka kesimlerin bu konularda düşünce üretip ifade edemeyeceğini, daha da ötesinde yönetime katılamayacağını kaba bir dille anlatmaktadır.
Gelişmiş, çoğulcu demokrasiye sahip toplumların bir ortak özelliği, “çok elbiselilik” denilebilecek bir özelliktir. Bu ilkeye göre herkesin birden çok “elbisesi” bulunacak, yerine göre bunlardan seçip giyebilecektir.
Bu ilke aynı zamanda bir “elbise”nin, ancak onunla ilgili kurum içinde giyilebileceğini, örneğin “Mahalle Güzelleştirme Derneği”, “İşçi Sendikası” ve “Siyasi Parti” üyesi olan bir kişinin siyasi elbisesiyle dernek toplantısına, ya da sendikacı elbisesiyle siyasi partiye gitmemesi gerektiğini söylüyor.
Demokrasi yerine diktatörlükle yönetilen ya da buna teşne toplumlarda ise insanların tek elbisesi bulunur. Hatta, bu tek elbiseler emeklilikte dahi çıkarılmaz.
Bu tür toplumlarda her görevin sorumluları bellidir ve hiç kimsenin elbise değiştirerek farklı bir görev yapması mümkün değildir. Başlıca görevler ise, “yönetme” ve “yönetilme” den ibarettir.
Yönetenler, insanları değil devleti seven, yönetme işlevi için her türlü yeteneğe doğuştan (ve ırken) sahip, yönetilenler ise bunlara sahip olup olmadığı belli olmayan “şüpheli”lerdir. Yönetilenlerin tek görevi yönetenleri beslemektir. “Doğru”, “iyi” ve “güzel”ler yönetenler tarafından belirlenecek, yönetilenler ise bunlara itaat edeceklerdir.
İnsanlar ise doğuştan buna uygun değildir. İnsan yavrusu soru soran, merak eden, itiraz eden, deneyen, başaran ya da başaramayan böylece gelişen bir yaratıktır.
Diktatör özlemli yönetim türleri, bu tür insandan hoşlanmaz. Onlara soru sormayan, neden aramayan yalnız itaat eden, yani çizmesinin boyunu aşmayan insancıklar gereklidir.
İşte otokrat gelenekli toplumların eğitim sistemlerine egemen olan “EZBER”in altında yatan neden budur. Ezber, çizmesinin boyunu iyi bilen onu katiyen aşmayan tek tip insanlar yetiştirir.
Ezberin, bu kadar çok sorunumuz arasında önemli bir sorun olmadığını zanneden çok kimse bulunabilir.
Ama işte bu “çizmeyi aşma” uyarısı, ezber yoluyla insanların niçin iğdiş edilmekte olduğunu acı ama çok öğretici biçimde ortaya koymaktadır.
Bu ülke insanlarını, kendi çağdışı kalıplarına göre çizme boylarına ayırmaya, en uzun çizmeyi de kendi ayağına giymeye kalkışmaya iten düşünce biçimini hep birlikte teşhis etmek, hangi makyajı yaparsa yapsın onu tanımak zorundayız.
İnsanlarımız, bu ülkenin bütünlüğünü korumak için tabii ki düşünce üretecekler ve onları özgürce ifade edeceklerdir. Bu, çizme aşmaksa her vatandaşımız çizmeyi aşmalıdır. Hatta çizmeyi aşmak bir görevdir.
Şu söz unutulmamalıdır: Bir davaya, onu akıllıca eleştirenler değil onu ahmakça savunanlar zarar verirler!
Pazartesi, 13 Kasım 1995