BU DEVİRDE BÖYLESİNE SANSÜR OLUR MU?
Türkiye geneline yayın yapan yaklaşık on, yerel yayın yapan yaklaşık elli TV istasyonumuz, aynı şekilde yayın yapan ikiyüz civarında radyomuz, çok sayıda gazete ve dergimiz var. Ayrıca hemen her konuyu işleyen kitaplar yazılıyor, çeviriler yapılıyor.
24 saat yayın yapan bir TV ya da radyo istasyonunun program tüketen birer canavar olduğu düşünülürse, bu kadar istasyonun ne denli bir program sıkıntısı çektiği kolayca takdir edilebilir. Nitekim, en akla gelmez konuların niçin işlendiğini, insanların en yakası açılmadık özel yaşamlarına kadar her şeyin niçin didiklendiğini bu sıkıntı açıklamaktadır.
Diğer yandan da vatandaş hemen her sıkıntısını -eş bulmaktan iş bulmaya, haksızlıktan yolsuzluğa kadar- bu kanallar aracılığıyla ilgililerin dikkatine getirebilmektedir.
Denilebilir ki ülkemiz bir “konuşma devrimi” yaşamaktadır. Tabii ki her devrim gibi bunda da anlamlıların yanısıra anlamsız işler de olmaktadır. Bunlara bir diyecek yoktur.
Ancak, yazılı, görsel ve işitsel medya kanallarında işlenen bütün konular dikkatle incelendiğinde bir nokta derhal ortaya çıkmaktadır: bir sansür mekanizması, hem de işini çok iyi bilen, en ufak konuyu atlamayan, hiçbir kanala müsamaha etmeyen bir sansür sistemi, devlet ve özel kesim kontrolundaki tüm yayınları denetlemekte, herhangi bir konunun nedenlerine ilişkin parçaları derhal kesip çıkarmaktadır.
Sadece bir ya da iki kanalı, o da zaman zaman izleyen bir kişinin göremeyeceği, günde yalnız bir gazete ya da haftada bir dergi okuyanın farkedemeyeceği, ama tüm yazılı, görsel ve işitsel yayınları 24 saat sürekli izleyen bir kişinin derhal farkına varacağı bir sansür sistemi uygulanmaktadır.
İşin iki ilginç tarafından birisi, bu işi bu denli ciddi hangi kişi ya da kuruluşun yapabildiği, ikincisi ise özel medya araçlarının hiç birinin itiraz etmeden bu denli katı bir sansürü nasıl kabul ettiğidir. Askeri yönetimlerin dahi kolay uygulayamayacağı böylesine bir katılık, mutlaka yepyeni bir teknolojiyle, muhtemelen de bilgisayar destekli olarak yapılmaktadır.
Örneğin, bir TV programında bir yolsuzluk konusu işlenirken, katılımcılardan birisi mesela bu yolsuzluğa yol açan nedenlerden birisini dikkate getirmeye kalksa, Bilgisayar Destekli Sansür Sistemi – BDSS devreye girmekte, bu cümleyi kesip yerine reklam almaktadır. Böylece izleyiciler farkına varmadan, tüm sorunların görünen yanları konuşulmakta, ama onların kaynaklarındaki nedenler kesilip atılmaktadır.
BDSS’in varlığına ilişkin somut bir kanıt mevcut değildir. Ama dolaylı etkileriyle anlaşılabilen olgular fizikte bile vardır. Mesela elektrik böyledir. Kendisini göremez ama dolaylı etkilerini hissedersiniz.
Örneğin rüşvet konusu, halkımızın en çok ilgisini çeken konulardan birisidir. Rüşvete yol açan nedenlerden birisi de tüketim eğilimleri sürekli pompalanan düşük ücretli kamu görevlilerinin varlığıdır. Düşük ücret ise, kamu görevlilerimizin sayılarının çokluğundan doğduğuna göre, bu sayı çokluğunun nedenleri her halde çok önemlidir. Ama, bugüne kadar kalabalık kamu kadrolarının nedenlerini irdeleyen tek bir program, bu kadroların insanları kapı dışarı etmeden nasıl seyreltileceğini konu eden bir yazıya rastlayan kimse görülmemiştir.
Böyle bir şey imkansızdır. Bir toplum böylesine meraksız olamaz. Bu kadar program yapımcısı, bu kadar yorumcu, bu kadar köşe yazarı bulunan bir medya toplululuğunda bir tane meraklı çıkmaz mı?
Demek ki bu işte başka bir iş vardır. BDSS’in varlığının en kesin kanıtı budur. Aynen elektrikte olduğu gibi. Bu devirde böylesine bir sansürü kınıyor ve en kısa zamanda sorumluların ortaya çıkarılmasını rica ediyorum. Böyle rezalet olmaz!
Pazar, 26 Şubat 1995