TOPLUM SORUNLARINA İLGİ DUYANLAR İÇİN BAZI ÖNERİLER!
Özellikle son zamanlarda, çeşitli adlar ve örgütlenme biçimleri altında biraraya gelen insanlarımızın, çeşitli toplum sorunlarına ilgi gösterdiklerini görüyoruz. Dernek, vakıf gibi bilinen türlerin yanısıra “platform”, “hareket” ya da “duyarlık grupları” gibi daha bağımsız örgütlenmelere de sıkça rastlanıyor. Bu, henüz gelişme sürecinin ‘bir yerlerinde’ bulunan demokrasimiz açısından son derece ümit verici bir gelişmedir.
Her oluşum, olumlu beklentilerin yanısıra bazı potansiyel olumsuzlukları da içerir. Eğer bu olumsuzluklar bilinir ve baştan giderilebilirse, bu önemli toplumsal kaynak da heba edilmemiş olacaktır.
Çeşitli biçimlerde oluşan bu örgütlenmelerden beklenen olumlu yan, ilgili oldukları konularda olumlu gelişmelere -doğrudan veya dolaylı olarak- yol açmalarıdır.
Ama aynı oluşumların içerdiği potansiyel olumsuzluklar da vardır. Bunlardan başlıcaları, “yanlış sorun formülasyonu” ve “yanlış amaç saptaması”dır.
Yanlış Sorun Formülasyonu, üzerinde çalışılmak istenen sorunu, içinden çıkılamaz hale getirir ve sonuçta şöyle -yersiz- bir yargıya varılmasına yol açar: Bu sorun çözülemez!. Bu, bir toplumsal gelişim potansiyelinin kaybolması, ayrıca da bu sorunu çözmeye kalkışanların ilerideki başka girişimlerini de caydırması demektir.
Örneğin, “toplumumuzda, birey ve çeşitli kesimlerin, haklarını daha iyi savunmalarını sağlamak” gibi bir amaçla bir duyarlık grubu oluşmuş ise, ilk yapılması gereken, bu bu sorunun doğru olarak ifade edilmesidir.
Sorun, doğru formda mıdır?
Ortaya konulan sorunu ifade eden soru’nun doğru cevaplanabilmesi, herşeyden önce onun doğru formda olup olmadığına ve ayrıca aynı soru içinde, cevapları birbirinden farklı soru’ların bulunup bulunmadığına bağlıdır.
Örneğin, bireysel olarak haklarını savunamamak ile örgütlü olarak savunamamanın nedenleri arasında zıtlıklar varsa, bu durumda sorunun cevaplanmasına imkan yoktur. Bu, yanıtları karşıt iki sorunun birleştirilmiş olduğu anlamına gelir ve bu durumda yapılması gereken, soruların birbirinden ayrılmasıdır.
Bireysel ve örgütlü olarak savunamama nedenleri aranırken zıtlıklar olup olmadığına bakarak bu test uygulanabilir.
Sorunun doğru formda olup olmadığının ikinci bir testi, soruyu ifade eden sözcüklerin birden fazla kavrama işaret etmesi halinde bu farklı kavramlara göre zıtlaşan nedenlerin bulunup bulunmadığıdır.
Yukarıdaki örnekteki sorunun ilk sözcüğü olan “toplumumuz”, birçok kesimleri içermektedir. Öğrenciler, kadınlar, tüketiciler, silah altındaki erler, şoförler, sanayiciler, öğretmenler gibi yüzlerce kesim, hepsi toplum sözcüğünün içindedir.
Örneğin, “tüketiciler”in haklarını savunamayışının bir nedeni “sanayicilerin güçlü oluşları”, “sanayiciler”in haklarını savunamayışlarının bir nedeni de “sanayicilerin güçsüz oluşları” ise buradaki zıtlık, bu iki kesimin birlikte ele alınmaması gerektiğini gösterecektir.
Bu ikinci test açısından sorulması gereken bir diğer soru ise, bu kesimlerin hepsinin haklarını aynı düzeyde savunup savunamadıklarıdır. Örneğin sanayiciler haklarını iyi savunuyor ve öğrenciler savunamıyorlarsa, soru doğru formda sorulmamış demektir. Bu takdirde, haklarını koruyabilen kesimlerin “toplumumuz” sözcüğünden -yalnız bu amaç için- hariç tutulması gerekir.
Daha doğru bir form önerisi!
Yukarıda açıklanan testler altında, ortaya konulan örnek soru’nun, bazı çelişkili cevaplara yol açabileceği görülmektedir. Bu nedenle soru çerçevesini değiştirmeyen şöyle bir form testlerden geçebilir:
“Bir toplumu oluşturan bireyler ve kesimler, çıkarlarını tam olarak savunabiliyorlarsa, o toplumda bir ‘çıkar dengeleri temeli’ oluşmuş demektir. Toplumumuzda, birey ve kesimlerin çoğunluğu çıkarlarını savunamadığından dolayı bu ‘çıkar dengeleri temeli’ zayıftır. Bu zayıf temel üzerine oturan ve aralarında demokrasinin de bulunduğu tüm üst-kurumlar da bu nedenle aksamaktadır. Acaba, bu zayıf temelin nedenleri neleridir?”
İkinci tehlike : Yanlış Amaç Saptaması!
‘Yanlış sorun formülasyonu’ tehlikesi böylece aşıldıktan sonra ikinci tehlikeye de dikkat etmek gerekir. Bu, duyarlık grubunun ne yapmak istediğiyle ilgilidir. En kolay akla gelebilecek ‘amaç’, sorundan duyulan tepkinin bir biçimde dile getirilerek kolay ve süratli bir biçimde tatmin olmaktır.
Bunun için toplumumuzda kullanılagelen geleneksel yöntemler, soruna dikkat çekmek için imza toplamak, yürüyüş yapmak, bildiri yayımlamak ya da gazeteye ilan vermektir. Bu yöntem yalnız duyarlık grupları tarafından değil idare tarafından da en çok kullanılan metottur. Yurt içi ya da dışından kaynaklanan sorunlara karşı çoğunlukla “şiddetle kınanmıştır” cümlesinin söylenmesinin yeterli sayıldığı hemen herkesçe bilinir.
Gelişmiş demokrasilerde, seçenler ile seçilenler arasındaki ilişkiler, bu tür araçlardan fazlasıyla etkilenmektedir. Ülkemizde ise bu tür araçların kullanımı, biraz “nahak yere masraf etmek” anlamına gelir.
Dolayısıyla, ülkemizdeki duyarlık gruplarının işleri biraz daha zordur. Bu nedenle, ilki kadar kolay olmayan şöyle bir yol izlenmesi yararlı olacaktır: Sorun “doğru formda” ifade edildikten sonra, bu soruna yol açan nedenler, o nedenlere yol açan nedenler ilh.. belirlenerek, daha anlaşılabilir, daha kolay çözümlenebilir, daha az girdisi olan “uç sorunlar”a ulaşılır. İşte bu “uç sorunlar”, duyarlık grubunun eylem planına ışık tutacaktır.
Uç Sorunlar’dan bazıları yürüyüş yaparak, bazıları bildiri yayımlayarak, bazıları politikacılara faks bombardımanı yaparak, bazıları ise medyayı ilgilendirerek çözümlenebileceklerdir. Uç sorunlardan bir kısmı ise o an için ya da hiç bir zaman çözümlenemeyebilir. Bu da, ilgilenilen sorunun ne ölçüde çözülebileceği ile ilgilidir.
Böylece, soruna “tek ilaç” ile yaklaşmak yerine “çeşitli ilaçlar” yoluyla yaklaşılacaktır. Uygulamada bu tür bir yaklaşım genellikle uzun vadeli sayılır ve pek tutulmaz. Zamanın darlığı, sorunun kronikleşmesi ya da başka nedenlerle daha çok, “hemen yapılıp sonucu alınıverecek” ilaçlar peşinde koşulur.
Ama unutulmamalıdır ki BU TÜR İLAÇLAR YOKTUR!
Cumartesi, 20 Ağustos 1994