$ 3000’LIK GELİR VE SİVİL TOPLUM !
Birey başına ortalama gelirimiz, farklı usullere göre de olsa $3000 civarındadır. Gelişmiş ekonomilere sahip toplumlarda ise bu rakam on kat dolayındadır. Bu biçimde ifade edildiğinde kolayca içe sindirilebilen bu farkın, toplum yaşamının çeşitli kurumlarına yansıması bu denli kolay açıklanabilir değildir.
İlk bakışta, bire onluk zenginlik farkının her kuruma aynı oranda yansıdığı akla gelebilirse de, belirli kurumların ancak belirli gelir düzeyleri aşıldıktan sonra gelişebildiği bir gerçektir.
O kurumların mı zenginliği, yoksa zenginliğin mi o kurumları doğurduğu sorusu ise, bu iki olgunun dönüşümlü olarak birbirini desteklediği biçiminde açıklanabilir.
Her toplumda, asgari yaşam sorunlarını çözmüş olan kişilerin gönüllü çalışmalara katıldığı düşünülürse, Türkiyede sivil toplum kuruluşlarına ayrılabilen kaynakların -başta zaman olmak üzere- niçin bu denli az olduğu da anlaşılmış olacaktır.
Ayda bir veya birkaç defa toplanarak hiçbir sorunun çözümüne olumlu bir katkıda bulunulamayacağı açıktır. Ama ülkemizdeki sivil toplum kuruluşlarının büyük bir bölümünün durumu budur. Kendini toplum hizmetlerine katkıda bulunmayı bir yurttaşlık görevi sayan insanlar, bir yandan da yaşamlarını sürdürebilmek için zaman ve enerjilerinin büyük bölümünü kendi işlerine ayırmak zorundadırlar.
O halde öyle bir yol bulunabilmelidir ki, gönüllü çalışmalara katılacak olanların ayırabildikleri kısıtlı sürelerin sınırlayıcılığı aşılabilsin.
Bu yol, gönüllü hizmetlerin niteliğine daha yakından bakılarak bulunabilir. Gönüllü hizmetlerin gerektirdiği sürelerin büyük bölümü, üyeler, etkilenmek istenilen kesimler ve sivil toplum kuruluşlarının yönetimleri arasındaki iletişim için, daha da doğrusu bu iletişimi kurabilmek için kullanılır ve çoğu zaman da istenildiği gibi kurulamaz.
O halde, kurulmak istenilen bu iletişimi kolaylaştırabilecek bir yöntem, bu çalışmalara katılan ya da katılmayı arzu etmekle birlikte vakit yetersizliğinden ötürü katılamayan gönüllüleri bu alanlara yöneltebilecektir.
İNTERNET yeteri kadar desteklenip herkesin evine girebilmiş olsaydı, bu iş için mükemmel bir ortam olurdu. Ama böyle olmamış, birkaç bürokratın elinde oyuncak edilmiştir.
İNTERNET kadar hızlı, pratik ve ucuz olmamakla beraber, eldeki bir imkan bu iletişimi sağlamak için kullanılabilir. Bu, bir “faks ağı”dır.
Birkaç sivil toplum kuruluşunun ortaklaşa geliştirmekte oldukları bu proje muhtemelen yakında kamuoyu gündemine gelecektir.
Faks Ağı, bir kuruluşun üyeleri arasında, bir aracı yardımıyla kurulan bir iletişim ağıdır. Üyelerden herhangi biri ya da kuruluşun yönetimi, herhangi bir konunun tartışılmasını, bir ortak akıl oluşturulmasını isterse, bu isteğini ağ üzerinde serbest dolaşım’a bırakmakta, konu üzerinde fikri olanlar sürece katılmaktadırlar.
Çok sayıdaki üye arasındaki iletişim, bir aracı üzerinden sağlanmakta, tüm mesajlar bu aracıya gelmekte ve aracı tarafından birleştirilmekte ve tekrar üyelere dağıtılmaktadır. Brain writing (yazılı beyin fırtınası) denilen yönteme benzeyen bu süreç, birbirinden uzakta bulunan ve bir araya gelmekte güçlüğü bulunan kişiler arasındaki iletişimi sağlamakta yarar sağlayabilecektir.
Faks Ağı’nın diğer ve belki de birinciden daha önemli işlevi, farklı sivil toplum kuruluşları arasındaki iletişimi sağlayabilmesidir.
Zaman zaman, benzer amaca yönelik çalışmalar yapan kuruluşlar arasında bir güçbirliği yapılmaya çalışılır. Ama, bunun yolu olarak ancak bir üst kuruluş oluşturma ve diğerlerinin onun “altında” toplanması öngörüldüğü için bir türlü gerçekleşmez.
Faks Ağı, bu hiyerarşi yaratma yoluyla işbirliği sağlama yöntemine, çok esnek bir alternatif getirmektedir. Özellikle, birbirinden farklı görüşlere sahip kuruluşlar arasında bu yolla bir uzlaşı ortamının temelleri de atılabilir.
Gerek faks gerek diğer iletişim araçları üzerinden kurulan iletişim, hiçbir zaman bir araya gelmenin yerini tam olarak tutamaz. Ama, bir araya gelmenin amaçlarından çoğunu gerçekleştirebilir.
Pazartesi, 09 Eylül 1996