Yeni düşünce biçimi, koşullandırmaya dayalı olmamalı..
TBMM’nin 21nci döneminin açılışında yaşanan türban olayı, bugüne kadar odağında türban varmış gibi görünen bir sorunun, çözülemediği sürece nelere yol açabileceğini işaret ediyor.
Bir hayalet sorun : Türban-gibi!
Türban-gibi sorununda iki nokta önemlidir: Birincisi, her sorunumuzu getirip getirip eğitime, onu da okul binası, öğretmen maaşı, bilgisayar sayısı ya da öğrenim süresine bağlayan anlayışın ne denli sığ olduğudur. Bu konudaki yanılgının düzelebilmesi, küçük fakat önemli bir adıma bağlıdır. O da, “eğitim” adına yaptıklarımızın, beklentilerimizi değil, onların zıtlarını ürettiğini kabul etmektir. Eğer eğitimi, – bugüne kadar olduğu gibi- belirli bir ideoloji yönünde koşullandırmak olarak anlamaya devam edeceksek birileri de -ki mutlaka çıkacaktır-, kendi doğruları yolunda koşullandırmaya kalkacak ve bunu da muhtemelen devletten daha iyi yapacaktır. Çünkü devlet, birçok zorunlu kuralla bağlıdır ve bağlı olduğu her kural etkinliğini bir miktar düşürmektedir. Aynı işi herhangi bir kurala bağlı olmaksızın yapanlar ise çok daha etkin olacaklardır. Bunun böyle olduğu, her türlü yasa dışı örgütün ne denli etkin olabildiğinden de görülüyor.
O halde bir sonraki adım, eğitimin koşullandırma olmadığının, hatta “yeni eğitim”in belki de tek amacının herhangi bir yönde koşullanmamayı sağlamak olduğunun idrak edilmesidir.
“Türban-gibi” sorununda önemli ikinci nokta şudur: Üzerinde uzlaşı sağlanmamış kavramları sahiplenip bunlar çevresinde çatışmayı bir gelenek haline getirmiş olan toplumumuz, “zıtların ayrılmazlığı”nı anlamak ve bunu, “yeni düşünme biçimi”nin temel ilkesi yapmak zorundadır.
Zıtların ayrılmazlığı : Yeni paradigma
“Laiklik” ve “inanç” kavramlarını zıt olarak anlamaktan vazgeçip, “laiklik ve inancın ayrılmazlığı”nı net olarak ortaya koymadıkça, her iki “taraf”ın yobazlarının çevresinin geniş kitlelerce dolması önlenemez. Bu durumda ise çatışma kaçınılmazdır.
Zıtların bütünlüğü, Nevton fiziği ile bugünlere gelmiş olan bilimin de yeni paradigmasıdır. Artık, “iki zıt aynı anda var olamaz” ilkesi yerini, “birbirinin zıtları, bütünü oluşturacak şekilde bir arada ve de birbirini yok etmeye çalışmadan bulunmadıkça bütünden söz edilemez” kuralına bırakmaktadır.
Koşullandırma en büyük ayıp sayılmalıdır!
Toplumumuzu tehdit eden etnik, dinsel ya da başka eksenli, içten ya da dıştan güdümlü “çatışma tasarımları”nı önlemenin en etkin yolu, bilimin de sosyal yaşamın da temeli olmaya başlayan “zıtlıkların bütünlüğü” kavramını anlamaya ve sonra da yaşamımıza geçirmektir. Bu ise, eğitim anlayışımızın geleneksel değişmezi olan “nasıl bir insan istiyor isek, çocuk ve gençleri ona göre koşullandıralım” paradigmasının, insana ne denli büyük bir saygısızlık ve sistem için ne büyük bir tahrip mekanizması olduğunu anlamamıza bağlıdır.
Devletlerin yeni görevi : bilgilendirmeyi özgürleştirip koşullandırmayı engellemek !
Bilgilenme özgürlüğünün arkasına saklanarak koşullama yapmak, bugüne kadar pek sorgulanmamıştır. Ama artık bunların siyah ve beyaz kadar farklı olduklarını, birinin bilgi toplumunun kaçınılmaz ve yararlı gereği, diğerinin ise insan türünün koşullanmaya açıklığının istismarı demek olduğunu biliyoruz.
Üçüncü bin yılda devletlerin en başta gelen görevi, kendisi dahil hiç bir kurumun hiç bir amaçla hiçbir kimseyi koşullandırmasına izin vermemesi, koşullanmama hakkını insan -ve de tüm canlıların- haklarının en başına yerleştirmek olacaktır.
Hayalet sorun (phantom problem), yabancı kökenli bir kavram olup, kök sorun (root problem) tarafından üretilen, ama gerçekte var olmayan sorunları betimlemek için kullanılmaktadır.
22 Ocak 2001
Sayın Tınaz Titiz Bey;
Sizi parlamentodaki görevinizden bu günlerdeki çalışmalarınızı takip etmeğe çalışıyorum.
Sayın Ahmet Ak küçük dostum kanalından yazılarınızı okuyorum.Aydınlatıcı yorumlarınız günümüz deki duyarsız ve gittikçe geriye giden algılama ve yozlaşan yaşamımıza ışık tutuyor.
Sağlık ve mutluluklar dilerim.
Gani Aksu
Elk.Müh
Gsm;0532 455 59 09