“YENİ MUHALEFET ANLAYIŞI” NASIL OLMALI?
“Yeni siyaset anlayışı”, “sorunlara yeni yaklaşım yolları”, “yeni politikacı tipi” gibi arayışlar içinde ele alınıp tartışılması gereken konulardan birisi de “yeni muhalefet anlayışı” olmalıdır.
Ülkemizde geleneksel muhalefet anlayışı, ya iktidarların her ak dediğine kara demek (güçlü muhalefet deniliyor), ya da iktidarların bazı tutumlarını -ki bunlar yanlış da olabilir- desteklemek (buna da sorumlu muhalefet deniliyor) biçimlerinde olagelmiştir. Ama genel çizgi, “çürütmecilik temelli muhalefet” tir. Bu yaklaşımların her ikisinin de demokratik sürecin işleyişine olumlu bir katkı sağlamadığı, bugüne kadar ki uzun geçmiş performanstan bellidir.
İlginç olan nokta, bu yetersizliğin hemen herkes tarafından bilinip dile getirilmesidir (dile getirmeyenler yalnızca her devirdeki muhalefet partileridir)..
Peki, herkes tarafından bilinen bu durum niçin böyledir? Bu yetersizliğe yol açan sebepler nelerdir?
Olası nedenlerden en güçlüsü, “çürütmeci muhalefet”in çok zahmetsiz olmasıdır. Bunda yöntem, iktidarların yaptıklarını, kararlarını, söylediklerini izlemek ve onların eksik ve yanlışlarını bulmaktır ki bu da son derece kolaydır. Bu iş ne denli şiddetli, kırıcı hatta hakaretamiz yapılırsa muhalefet de o kadar başarılı sayılır.
Çürütmeci muhalefet yapmanın ikinci yöntemi, o an iktidar olan partinin muhalefetteyken söylediklerini bulup hatırlatmaktır. (Buna karşı iktidarların da cevabı hazırdır: Ya muhalefetin iktidardayken sölediklerini bulup çıkarmak ya da o sözün o güne bu sözün bu güne uygun olduğunu belirtmek..)
Gerçekte ise iktidarların en güçlü yol göstericisi olması gereken muhalefet ülkemizde, geleneksel olarak, “bizim görevimiz yapılana itiraz etmektir” gibi faydasız bir ağız dalaşına dönüşmüştür.
“Yeni Muhalefet”, Özgün ve Ayrıntılı Bir Modele Sahip Olmalıdır!
“Muhalefet, her an için daha iyi bir alternatif ortaya koyabilmek ve bu yolla iktidarın uygulamalarını daha doğruya, daha iyiye ve daha güzele yönlendirebilmektir” gibi bir tanım benimsenirse, bunu yaşama geçirebilmenin ancak bir yolla mümkün olabileceği kendiliğinden ortaya çıkacaktır. O da, her anın reaksiyonlarının -ki onların nasıl doğduğuna işaret edilmişti- biraraya gelmesinden oluşan, parçaları arasında bir uyum bulunmayan ve daha da kötüsü belirli bir ideale yönelmemiş “yamalı tutumlar” yerine, parçaları kendi aralarında uyumlu ve belirli bir ideale göre tasarımlanmış bir model sahibi olmaktır..
Böyle bir model “özgün” ve “ayrıntılı” olmalıdır. Örneğin, “partimiz, serbest piyasa ekonomisini benimsemektedir” gibi yalnız kerteriz almaya yarayan bir model hem özgün hem de ayrıntılı değildir. Çünkü, örneğin, içinde bulunulan ekonomik yapıdan serbest piyasa ekonomisine nasıl ulaşılacağı -ki işin can alıcı yanıdır- belli değildir.
Geleneksel muhalefet söylemimiz, “değerli kadrolarımız, bu amaca göre gerekli icraatı yapacaktır” biçimindedir ve bunun Türkçe’si “biz de o kısmını henüz düşünmedik” demektir.
Nitekim, hemen tüm partilerin -iktidarlar da dahil- şiddetli bir özelleştirme yandaşı olmasına karşın bu işin bir türlü becerilemeyişinin önemli bir nedeni, devlet işletmeciliğinden özel işletmeciliğe geçiş halinde, KİT kadrolarına doldurulmuş insanların ne yapılacağının bilinmeyişidir.
Özelleştirmenin vazgeçilemez koşulu, özelleştirilecek kuruluşlarda çalışanların ve de kamuoyunun desteğinin kazanılması olduğuna göre, orada çalışanların ne olacağı konusunda kafası karışık partilerin yanında kimsenin yer almayışının, bunun yerine herkesin “adil düzen”e koşmasının bir nedeni de işte budur! Denize düşenin yılana sarılması ya da yağmurdan kaçanların doluya tutulması herhalde bu olsa gerektir..
Geleneksel politikacı tipimizin “makro” yaklaşımlara meraklı görünüp, bu can alıcı soruların cevaplarını içermesi gereken “mikro” yaklaşımlardan bucak bucak kaçmasının nedeni, neyi nasıl yapacağı konusunda berrak bir fikri bulunmayışıdır. Makro yaklaşımlar ise okul kitaplarında hatta gazetelerde zaten yazmaktadır.
Buna göre “Yeni Muhalefet”, elinde operasyonel düzeyde ayrıntılı bir hükümet programı bulunduran; enflasyonu “nasıl” düşüreceğini, üretim sistemimizi buluşçuluk temeline “nasıl” oturtacağını, terörle “nasıl” mücadele edeceğini, insanlarını daha iyi “nasıl” eğiteceğini, mali sistemi bütünüyle belgeye “nasıl” dayandıracağını ve bütün bunların yapılmasına engel olabilecek güçlükleri “nasıl” aşacağını tasarlamış, bunu yazılı hale getirip ilan etmiş, bununla da kalmayıp gelişmelere göre bunları güncelleyerek eksik ve yanlışlarını gideren bir muhalefet anlayışıdır.
“Yeni Muhalefet” Tahmin Yapabilmelidir!
Kabaca, “yapılanı eleştirmeye” (ve sadece eleştirmeye) dayalı geleneksel muhalefet yerine geçmesi gereken “yeni muhalefet’in başarısının bir ölçütü de geleceğe ait tahminlerinin tutarlılığıdır. Eleştirilerini mutlaka tahminlerle desteklemeli ve belirli aralıklarla tahminlerinin geçerliğini, varsa yanılma nedenlerini dürüstçe ilan etmelidir
“Yeni Muhalefet”, “Yeni Bilgi Verme Üslubu”nu Gerektirir!
Geleneksel iktidar-muhalefet ilişkilerimizin dayandığı iletişim, bir ortaoyunu dili kullanır. Ortaoyunlarında, taraflardan birisinin bir sorusuna anlamlı bir cevap verilmesi zorunluğu yoktur. Beklenen, cevabın soru ile kafiyeli olması, dahası, cevabın soru soranı şapa oturtmasıdır.
Örneğin, “futbolcuların transfer ücretleri niçin vergi dışıdır?” gibi bir soru’nun ortaoyunu politikası kurallarına göre cevabı, “spor, kitlelerin beden ve ruh sağlığını geliştirici faaliyetlerdir. Bu yüzden teşvikinin düşünülmemesi mümkün değildir. Yoksa siz halkımızın sağlığına mı karşısınız?” biçimindedir ve bu aslında “uysa da uymasa da” cinsinden bir yanıt olup pratik hiçbir anlamı yoktur.
Buna göre “yeni muhalefet”, yeni bir bilgi verme stiline, daha açık bir deyimle yeni bir cevap verme ahlakının ortaya çıkmasına, yani yeni bir iktidar stiline bağlıdır.
“Yeni Muhalefet”in 1 Numaralı Önceliği “Bilgiye Erişme Özgürlüğü” Olmalıdır!
Geleneksel siyaset yaşamımızda muhalifetin en çok kullandığı argümanlardan birisi de “etkin muhalefet yapmak için gereken bilgilerin yalnız devletin -yani iktidarın- elinde olduğu”dur.
Aslında ise, karar almak için gereken bilgiler iktidarların elinde de yoktur. Bunun nedeni de, kararların “bilgi”ye değil, o an için hakim rüzgara göre alınmasıdır. Bunun böyle olduğunu iktidarlar da muhalefetler de bilir ama söylenmesi ayıp olacağı için söylenmez.
Bugüne kadar ne iktidarların ve ne de muhalefetlerin bir önceliği “bilgiye erişme özgürlüğünün sağlanması” olmamıştır. Bu da, kullanılagelen “bilgi yok” argümanının samimi olmadığının kanıtıdır.
Bu ölçüler uyarınca bakıldığında, ülkemizde yalnız muhalefet partisi değil, siyasi parti denilebilecek bir örgüt hiç bir zaman bulunmamıştır.
Bu, yeni siyasal oluşumlar için yol gösterici bir saptamadır. Mevcut siyasi partilere ek olarak kurulmakta bulunan ya da bundan böyle kurulacak olan siyasi partiler ancak bu ölçülere uyduğu takdirde bir değer taşıyacak, aksi halde vatandaşın kafası biraz daha karışacak ve tercihler daha da uçlara kayabilecektir.
Cumartesi, 28 Mayıs 1994