KUMARHANELER VE ZİHİNSEL BULANIKLIK!
Anayasa Mahkemesi’nin kumarhaneleri kapatma kararından sonra faaliyete geçen lobi, Turizm Bakanı’na TV’lerden açık açık kumarhane propagandası yaptırıyor. Kumarın bir ihtiyaç olduğunu, bu ihtiyacın giderilmesinin de -her ihtiyacımızın olduğu gibi- devletçe karşılanması gereğini savunan akademik ünvanlı turizm bakanları da görmüş toplumumuz açısından bu propaganda pek şaşılası değildir.
Üzerinde durulması gereken nokta, bu zırvaları savunan kişilerin durumları ve bunları niçin yaptıkları değildir. Her ülkede bu tür insanlar çıkabilir. Aslolan, toplumun zihinsel bağışıklık sisteminin sağlam olması, önüne konulan iddiaları yalın ve net bir süzgeçten geçirebilme yetisine sahip bulunmasıdır. Bu takdirde tehlike yoktur.
Durumumuz ise böyle değildir. Çıkar ya da ahmaklık her neyse bir dizi nedenle birileri çıkıp bir sav ortaya atmaktadır: turizm gelirlerinin düşmesinin nedeni kumarhanelerin kapanmasıdır!!
Turizm gelirlerimiz gerçekten düşmüş müdür? Gelirler zaman içinde ne ölçüde dalgalanma göstermektedir? Siyasi olaylarla ilinti var mıdır? Kaç turist kumar oynamak için Türkiye’ye gelmektedir? Bunlar niçin kendi ülkelerinde kumar oynamıyor?
Bu konuda 1 tane dahi rakam ortada yoktur. Olan rakamlar da bu iddiaları desteklemek bir yana yalanlamaktadır.
“Madem ki kumar nedeniyle insanlar intihar ediyorlar o halde boğaz köprüsünü de yasaklayalım” gibisinden bir mantık kamu yönetimine hakim olduğu takdirde bir süre sonra Tayland ve Filipin tipi turizm ürünlerine benzer ürünler de üretmek isteyen insanların çıkması kaçınılmazdır. Öyle ya madem işsizlik var ve madem kadınlarımızın ekonomik özgürlükleri yok, işte iki soruna birden çözüm!
“Yasakları yasaklayalım” bir ara gündeme gelmişti. İlk bakışta çok sevimli, çağdaş ve özgürlükçü görünen, gerçekten de kamu yönetimini yasaklar yoluyla yapmaya çalışan zihniyete karşı haklı bir başkaldırı gibi görünen bu sloganın nerelere kadar varabileceğini akıl edemeyen, ünvanın söz söyleme ehliyetini de beraberinde getirdiğine inanmış birisinin teklifiydi bu.
Halbuki özgürlükleri korumanın biricik yolu, o özgürlükleri yok etmek ya da sömürerek çıkar sağlamak isteyenlerin girişimlerinin caydırılmasıdır. Bu caydırma bazen ekonomik dengeler oluşturarak, bazen kamuoyunu bilinçlendirerek, bazen karşı sivil örgütlenmeleri özendirerek, bazen de yasaklayarak yapılabilir. Kamu yönetiminin çantasında bu ve daha bir çok araç bulunmalı, yerine ve zamanına göre bunlar etkinlikle kullanılmalıdır.
Bir kısım insan, zengin olmak, tutkularıyla başa çıkamamak ve benzeri nedenlerle kumar oynamak isteyebilir. Eğer yapılabiliyorsa bu eğilimler “şansını denemek” çizgisini aşmayacak şekilde kamu otoritesince kanalize edilebilir. Zamanında Milli Piyangonun (niçin millidir o da bilinmez) kuruluş nedeni budur. Her ay bir veya birkaç bilet alıp şansını denemek isteyen insanların bir tutku biriktirmesine böylece engel olunur.
Ama artık iş o çizgiyi aşmış, Milli Piyango idaresi kazı kazan vs gibi en adisinden kumarı özendirir hale gelmiştir. Rakamlar, piyango idaresinin bu işi iyice yaygınlaştırdığını gösteriyor. Geçen yıl, bu işlere kendini kaptırmış her vatandaş saatte ortalama 21 milyar TL’nı devletin özendirdiği kumar çeşitlerine yatırıyordu.
1993 ocak ayında TBMM’ne bunulan bir yasa teklifi bütün bu devlet eliyle özendirmelere, kumarhaneler de dahil olmak üzere sınırlama getiriyordu. Orta vadede yapılması gereken bu teklifin tekrar canlandırılmasıdır. Ama kısa vadede ihtiyaç olan zihinsel bulanıklıktan, sloganlardan, külhanbeyi tavırlı açıklamalardan kendimizi kurtarıp bu belaya tekrar yakamızı kaptırmamaktır.