Doğru satınalma idaresi en iyi teşviktir
Sanayi başta olmak üzere çeşitli sektörlerdeki rekabet gücünü artırmak için teşvikler uygulanması en alışık olduğumuz yöntemdir.
Bugün, kapitalizmin beşiği olan A.B.D.’de dahi kamu alımları hala sanayinin itici gücüdür. Türkiye gibi, devletin ekonomideki ağırlığının hala büyük olduğu bir ülkede ise kamu alımlarının sanayi üzerindeki etkisi “belirleyici” boyuttadır.
Sanayimizin (ve de diğer sektörlerin) rekabet güçlerini belirleyen yüzlerce faktör olduğu doğrudur. Ama kamu alımlarının, bu güçleri artıracak şekilde kullanılıp kullanılmadığı, bu faktörlerin başında yer almaktadır.
Bugün ülkemizde kamu alımları, sektörlerin rekabet güçlerini artırmalarını sağlayacak şekilde değil, belirli kişilerin güçlerini artıracak şekilde kullanılmaktadır.
Doğru kullanılsaydı; standardizasyonun, kalitenin, ucuzluğun, teknolojik gelişimin, kısacası rekabetin anahtarı olacak olan kamu alımları bu haliyle, haksız rekabetin (hem de tüm uygunsuz araçları ile birlikte) anahtarı durumundadır.
Bugün bir kamu ihalesi, rekabet gücünden başka güveneceği dalı olmayan ya da onları kullanmayı kendine yediremeyen kuruluşlar için bir “karabasan”dır.
Siyasi görüş, mezhep, çıkar birliği, hemşehrilik gibi ölçütler, kamu ihalelerinde genel kabul görmüş ölçüler haline gelmek üzeredir.
Bu araçlardan bir veya birkaçını kullanmayan bir kuruluşun rekabet gücü ne olursa olsun, bir kamu ihalesindeki şansı oldukça zayıftır.
Yeni müteşebbis yaratmanın yolu, onlar için uygun bir klima nın varlığına bağlıdır. Mevcut kamu alımları iklimi, müteşebbis yaratmayı değil var olanların da yok olmasına sebep olmaktadır.
Batı’da kamu alımları, çok amaçlı bir alet olarak kullanılmaktadır. Örneğin, bedensel özürlülerce erişilebilir bina yapımını ya da mevcut binaların erişilebilir kılınmasını isteyen A.B.D. hükümeti, devletle iş yapmak isteyen özel sektör kuruluşlarının bir “Zorunlu Aksiyon Planı Anlaşması” (Affirmative Action Plan) imzalamasını şart koşmaktadırlar.
Böylece, devlet bütçesinden para harcamaksızın bazı sosyal politikaları hayata geçirebilecek bir araç doğmuş olmaktadır.
Kamu alımlarının böyle olumlu kullanılamayışının çeşitli sebepleri vardır. Siyasal iktidarların, kamu alımlarını bir “manivela” olarak kullanma istemlerinin yanısıra, 3 sebep daha önemli rol oynamaktadır. Bunlar:
- Standart şartname eksiği,
- Satın alma Mühendisliği (Logistic Engineering) eğitiminin verilmeyişi,
- Kalabalık kamu kadrolarıdır.
Kamu alımına konu her mal ve hizmet ihtiyacı için, her ihtiyaç sahibinin kendi aklına, bilgisine ve ahlak ölçülerine göre (belirli bir markayı/firmayı tarif etmek gibi) bir şartname hazırlaması, hem teknik hem de satın alma ahlakı açısından olumsuz bir ortam yaratmaktadır.
Her konudaki standart spesifikasyonları (ya da daha iyisi bunların nerelerde bulunduğunun bilgisini) elinde bulunduran kuruluş(lar)ın yokluğu önemli bir eksiktir.
Devlet Malzeme Ofisi (DMO)nin halen yaptığı “fiilen satın alma ve ihtiyaç sahiplerine dağıtma” işlevi yerine, böyle bir fonksiyona yönlendirilmesi gerekir. Şartnameleri fiilen hazırlayacak/hazırlatacak olan ise T.S.E.’dir. DMO, çok küçük kadrolu (20-25 kişi) bir bilgi merkezi olmalıdır.
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)’nün böyle bir standart spesifikasyon merkezi vardır ve tüm Dünya’ya hizmet satmaktadır.
İkinci eksik, Satın alma Mühendisliği olup, üniversitelerimizden hiç olmazsa köklü olan 4-5 tanesinin, Satın alma Mühendisliği programları ihdas etmesi önem taşımaktadır.
Üçüncü sırada yer almasına karşın en az diğerleri kadar önemli olan bir diğer husus da kalabalık kamu kadrolarıdır.
Kamunun çıkarlarını faziletle savunan kamu görevlilerini bu ifadenin dışında tutarak, kalabalık kamu kadrolarının etkilerini şu formülle dile getirmek mümkündür:
(kalabalık kadro=düşük nitelik=düşük ücret)
Kamu alımları, düşük ücretlerin telafisi için seyrek de olsa kullanılabilmektedir. Ayrıca bu olgu son derece saridir.
Bu hastalığın kökünün kazınması ise kalabalık kamu kadrolarının seyreltilmesine bağlıdır.
Bünyesinde parazit bulunan bir canlının bir türlü derlenip toparlanamayışı gibi, kamu alımlarını da başta siyasi iktidarların suistimalinden ve diğer 3 parazitten kurtaramazsak, diğer bütün tedbirleri alsak da sektörlerin rekabet gücünü artıramayız. Hoşça kalınız.
2 Ekim 2001