BİR TAVSİYEDE BULUNACAK OLSAM!
Yeni bir hükümet kurulurken herkese, bu arada bana da fikrimi sorsalar -mesela- ve 3ncü bin yıla girecek olan bir hükümetin müstakbel başbakanına birkaç öneride bulunmamı isteseler şunları tavsiye ederdim:
İlk önerim, kendisini toplumun sorunlarını çözmeye memur ve de çözebilecek kişi olarak görmek gibi geleneksel bir yanlışın içine düşmemesidir. Sorunları ancak toplumun kendisi çözebilir. Devlet ise ancak onun önündeki engelleri kaldırabilir. Yani katalitik rol oynar. “Ben sizin sorunlarınızı çözeceğim” demek, hem bir imkansızı vadetmek, hem de insanları bir hiç yerine koymak demektir. Bu nedenle, başbakan olacak olan kişi topluma şunu sormalıdır: “Siz nasıl bir yönetimden yanasınız? Kendi sorunlarınızı çözmek, bunun için örgütlenmek ve devletin de önünüzdeki engelleri kaldırmasını mı istiyorsunuz; yoksa, yetkilerinizi (hak ve özgürlüklerinizin önemli bir bölümünü) devlete devredip, devletin sizin sorunlarınızı çözmeye çalışmasını mı istiyorsunuz? Bunun adı çoğulcu demokrasi değildir, belki yarı-buyurgan bir rejimdir”.
Toplumun çeşitli kesimleri bu soruya muhtemelen değişik biçimde cevap vereceklerdir. Ama ben önemli bir bölümünün ikinci seçenekten yana yanıt vereceğini düşünüyorum. Çünkü, yüzyıllardır devletinin kulu olacak şekilde koşullandırılmış, bunun sonunda da sorun çözme becerisi dumura uğramış olan toplumumuz, çoğulcu demokrasinin gereği olan kendi sorunlarını çözmek yetisini büyük ölçüde kaybetmiştir. Buna göre, bu resmi topluma göstermekten çekinmemeli, sonra da bunun nasıl düzelebileceğine ilişkin acı reçeteyi ortaya koyabilmelidir.
İkinci tavsiyem, partisinin üyeleri ve örgüt mensuplarından oluşan kümeyi, ülkeyi yönetecek kadro olarak görmek gibi yine geleneksel olan bir hastalığa kendini kaptırmamasıdır. Ülkeyi yönetecek kadro, 65 milyonluk nüfusun içinden çıkacak olan bir kadrodur. Hatta daha da ileri giderek, bu kadronun tamamen T.C. vatandaşlarından dahi oluşması gerekmez. Dünya’nın herhangi bir yerindeki bir yetenekli ve erdemli insan, bu kadronun üyesi olabilmelidir. Bir başbakan kadro açısından yalnızca bir şeyle öğünebilir: o da, elinde mevcut olan ve çok sayıda insan arasından en liyakatlileri seçmeye imkan tanıyan bir algoritma olabilir. Aksi halde o Başbakan, yönetim görevini, yalnızca etrafına toplanmış bir grup insanla yapmaya yani partizanlık yapmaya hazırlanıyor demektir.
Üçüncü tavsiyem, Sorun Kimyası olarak adlandırdığım bakış açısını öğrenmesidir. “Ben sorunları da çözümleri de bilirim”, ancak az aklı olanlarla ağır ruhsal sorunu olanların tavrıdır. Sorunların görüntüleri ile onlara yol açan kök nedenler çok farklıdır. Bunu benimsemesi ve de kadrosuna benimsetmesi o çok özlenen değişimi tetikleyecek olan biricik tutumdur.
Ama bütün bunların hepsi, doğrularından kuşkulanabilme gibi soyut görünüşlü, ama son derece somut sonuçlar doğuran bir beceriyle ilgilidir. Devlet adamlarımızdan beklememiz gereken olmazsa olmaz da budur.