BELEDİYE BAŞKANLARININ İLK İŞİ NE OLMALIDIR?
Belediye başkanı, elinde çeşitli kaynakları bulunduran ve bunları, hizmet vereceği yöre halkının çeşitli ihtiyaçlarının önceliklerine göre tahsis eden kişidir. Bu, hemen tüm başkanlar ve de kendisine hizmet verilecek insanların çoğunluğu tarafından böyle bilinir.
Ama uygulamanın bu rasyonel ilkeye tam uyduğu pek söylenemez. Ne başkanlar ve ne de halk açısından! Bakınız niçin
Belediye başkanlarının, genellikle seçime girdiği yöreyi, o yörenin insanlarını, o insanların ihtiyaçlarını iyi bildiği varsayılır. Gerçekten de başkan seçilen kişiler, seçim yöreleri hakkında, sıradan kişilerden daha fazla bilgiye sahiptir. Ancak sorun, sahip olunması gereken bilgilerin genişlik ve derinliği ile sahip olunan bilgilerin genişlik ve derinliği arasındaki farklılıktan oluşur.
Sahip olunan bilgiler, daha çok seçim için gereken bilgilerdir. Yörenin etkin kişileri, politik dengeler, oylarını politik tavırlara, vaatlere göre belirleyen “değişken oy” sahibi kesimler hakkındaki bilgiler, bir başkanın seçim başarısını belirleyen bilgilerdir.
Sahip olunması gereken bilgiler ise, yöre halkını oluşturan çeşitli kesimlerin ihtiyaçları ve bu gereksinimlerin göreli ağırlıklarıdır. Bu kesimlerin sayısı tahmin edilebilecekten çok daha fazla ve ihtiyaçları da herkesin bilebileceği sıradan bilgilerden daha değişiktir.
Bir yörenin halkını oluşturan kesimlerin bir bölümü her yerde aynı, geri kalan kesimleri ise ancak o yöreye özgüdür.
Hemen her yörede, kadınlar, çocuklar, yaşlılar, özürlüler, esnaf gibi kesimler bulunurlar. Ama, sanatçı, bilim adamı, yerli turist, harp malulü, çocuk işçi, eski hükümlü, yazar ve daha yüzlerce kesim her yerde bulunmayabilir. Bunların hepsine birden, o yöredeki “ilgi ve çıkar grupları” denilebilir.
Bu değişik kesimlerin ihtiyaçlarının ne ölçüde bilinebildiği ise ayrı bir konudur. Her yörede bulunan ve herkesçe varlıkları bilinen örneğin bedensel özürlülerin ihtiyaçları, belediye başkanları tarafından tam olarak bilinmekte midir? Ya da daha seyrek olarak rastlanan uyuşturucu bağımlılarının gereksinimleri nelerdir?
Bir kesimin ihtiyaçlarının bütününe, o kesimin “ihtiyaç profili” denilebilir.
Bir de bunların dışında var olduğu ancak özel dikkat gösterildiğinde akla gelen kesimler vardır. Dayak yiyen kadınlar bunlardan yalnız birisidir. Bunların özel ihtiyaçları da dahil olmak üzere “ihtiyaç profili” nasıldır?
Bir belediye başkanının, bütün bu kesimlerin ihtiyaç profillerini ayrıntılı olarak bilebilmesine imkan yoktur. Ancak özel bir sistematik yardımıyla bunlardan haberdar olabilir.
Belediye başkanının imkansızlığı bir yana, acaba bizzat bu kesimler, ihtiyaç profillerini tam olarak bilmekte midirler? Şüphesiz ki bir kesimin ihtiyaçlarını en iyi o kesime dahil insanlar bilirler. Ama bu, bu kesime dahil her kişinin bu ihtiyaçların tamamını yani o kesimin ihtiyaç profilini bilebildiği anlamına gelmez. Örneğin uyuşturucu bağımlısı veya zeka özürlü ya da sokakta yatıp kalkan bir çocuk bazı ihtiyaçlarını bilir ama, o kesimlerin profilini ancak o konularda araştırma yapanlar bilebilir.
Kocasından sürekli dayak yiyen, cinsel tacize uğrayan insanlar da bazı ihtiyaçlarını hissedebilir ama bunları bir başkanın yararlanabileceği formda ifade edemez.
İşte bu nedenlerden ötürü bir başkan, bu profiller ve bunlar arasındaki göreli öncelikler yerine, genellikle kendince önemli gördüğü konulara ağırlık verip kaynaklarını buna göre tahsis eder. Daha sıradan bir ifadeyle, “benim önceliklerim, herhalde yöredekilerin de öncelikleridir -daha doğrusu öyle olmalıdır-” şeklinde düşünür. Böyle düşündükleri, verilen belediye hizmetlerinin birbirine benzerliğinden ve hemen hiç bir belediyenin bir “İhtiyaçlar Profili Dokümanı” na sahip olmayışından bellidir.
Bir yöredeki çeşitli kesimlerin ihtiyaçlarının “tam” olarak bilinebilmesi, ya belediye başkanlarının uzun süreli ve meşakkatli araştırmalar yaptırmasıyla -ki mümkün değildir- ya da bizzat bu kesimlerin organize olup kendi ihtiyaçlarını birer “İhtiyaçlar Profili Dokümanı” haline getirmeleriyle mümkündür.
Ancak bugün uygulamada bu ikinci yöntem, iki nedenden dolayı mümkün değildir: Birincisi, çeşitli ilgi ve çıkar gruplarının pek azı örgütlenmiştir. Organize olmuş bulunanlar da, çıkarları tam olarak ortak olmayan kesimlerdir. Örneğin “körler” böyledir. “Körlük” yanında diğer özellikler -işsizlik, çocukluk, dayak yemek, zenginlik gibi-, tüm körlerin tek “ilgi ve çıkar grubu” olmasını engellemektedir.
İkincisi, organize olmuş ilgi ve çıkar grupları, ihtiyaçlarının sistematik bir dökümünü yapamamaktadırlar. Mali durumu elverişli ilgi ve çıkar gruplarının dahi -her ne hikmetse- bu tür tesbitleri yap(a)madığı herkesçe bilinen bir gerçektir.
İşte bu iki nedenden dolayı, belediye başkanları, kaynaklarını tahsis etmede kendilerine yol gösterici olabilecek olan “ihtiyaçlar listesi”ni elde edemezler.
Pekiyi bu durumda ne olacaktır? Pratikte olan, belediye başkanlarının sezgileri ve daha da çok kendi tercihleri ile sınırlı bir ihtiyaç belirlemesidir. Ve bunun, -iyi niyete dayalı da olsa- haksızlıklarla dolu bir sistem olduğu açıktır.
Bunları önlemenin bir yolu vardır: “Her doğru en az iki iyi sonuç verir” özdeyişi uyarınca, bu sorunu çözebilecek olan önlem, bir başka yarar daha sağlayacaktır.
Dikkat edilirse, ortadaki sorun, çeşitli ilgi ve çıkar gruplarının organize ol(a)mayışlarından kaynaklanmaktadır. O halde, bu nedeni ortadan kaldıracak bir çözüme gereksinim vardır. Böyle bir çözüm, belediye başkanının yöre halkına bir çağrıda bulunup, kendilerini ait hissettikleri ilgi ve çıkar grupları olarak organize olmalarını istemesi olabilir,
Bu konuda deneyime ya da örgütlenmek için yeterli motivasyona sahip bulunmayanlara yardım etmek üzere de küçük bir büro oluşturulması halinde belediye, çok sayıdaki ilgi ve çıkar grubunun ihtiyaç profillerinin belirlenmesi için bir alt-yapı kurmuş olacaktır.
Bundan sonra, bu gruplara, ihtiyaçlarının sistematik bir dökümünü nasıl yapacakları konusunda yardımcı olunması gelir. Bu ise çeşitli yollarla yapılabilir. Bizzat belediyenin bir-iki elemanının yol göstermesi olabileceği gibi, bu işi profesyonel olarak yapabilecek kuruluşlardan hizmet satın alınması, belediyenin de bunun ücretini kısmen ya da tamamen karşılaması da mümkündür.
Bu yöntem uyarınca verilecek belediye hizmetlerinin, mevcut hizmet biçimlerinden epey farklı olacağı, hiç dikkate alınmayan ihtiyaçlara yer verilirken, standart belediye hizmeti haline gelen kaldırım döşemek, özel girişimcilerle rekabet etmek (ekmek üretmek, otobüs işletmek, su satmak, sağlık hizmeti vermeye çalışmak vs) gibi işlerden vazgeçilecektir.
Bu “doğru” nun sağlayacağı ikinci yarar ise, katılımcı demokratik sistemin vazgeçilmez gereği olan “ilgi ve çıkar gruplarının örgütlenip, bir çıkar dengeleri tabanı oluşturulması” yolunda çok ciddi bir adım atılmış olmasıdır. Hatta bu örgütlenmenin, birçok kamu hizmeti kuruluşunun da işlerini kolaylaştıracağı da görülmektedir. Böylece, herşeyi devletten bekleyen, devletin kullarına (!) uygun gördüğü hizmetlere razı olmayı bir yaşam felsefesi haline getirmiş insanlarımız, bu defa gerçek vatandaş olmanın bilincine ve zevkine varmış olacaklardır.
Pazartesi, 17 Ekim 1994