SORUN KİMYASI’NIN DÖRDÜNCÜ KANUNU!
Meksika kumarı’nı hemen herkes bilir. Kuralları şöyledir:
- Oyunu bir kişi yönetir ve iki kişiyle oynanır.
- Yönetmen, karşısındakinden bir sayı söylemesini ister.
- Söylenen sayıdan bir fazlasını kendisi söyler ve oyunun kuralını açıklar: büyük sayı söyleyen kazanır!
- Yönetmen karşısındakine devam edip etmediğini sorar. Kuralı öğrenmiş olan ikinci kişi kaybını çıkarmak hatta kazanca dönüştürmek için kabul eder.
- Yönetmen, karşısındakinden yine bir sayı söylemesini ister. Fakat bu defa karşısındaki itiraz edip ilk sayıyı yönetmenin söylemesini ister.
- Yönetmen kabul eder ve herhangi bir sayı söyler.
- İkinci oyuncu daha büyük bir sayı söyler ve kazandığını iddia eder.
- Yönetmen bu oyunun kuralını açıklar: Bu defa küçük söyleyen kazanıyordu!
Üç yıl önce İzmir GÖZLEM Gazetesine, “Sorun Kimyası” adıyla bir yazı yazmıştım. Önce ondan alıntı yapmak ve sonra da Meksika kumarı gibi bir ekleme yapmak istiyorum.
«Toplumumuz sorunların ağırlığı altında kaldıkça, yeni bir kavramın giderek daha çok konuşulur olması beklenmelidir. Bu kavram “Sorun Kimyası” dır.
“Madde Kimyası”, çeşitli maddelerin hangi elementlerden oluştuğu, bunların aralarında nasıl bileşikler yapıp ayrıştığı, sıcak, soğuk, basınç gibi dış etkenlerin bunları nasıl etkilediği gibi soruları açıklar ve bu yolla da insanoğlunun gereksindiği yeni maddeleri nasıl yapabileceği konusunda ona yol gösterir.
“Madde Kimyası” bütün bunları, maddeleri oluşturan “elementler” ve bu elementlerin birleşip ayrışmalarını düzenleyen “kanunlar” yoluyla yapar.
“Sorun Kimyası” da benzer şekilde sorunların hangi elementlerden oluştuğuna, aralarında nasıl yeni bileşikler yaptığına, mevcut bir sorun bileşiğinin onu oluşturan elementlerine nasıl ayrıştırılabileceğine, bir sorunun bileşik mi yoksa temel element mi olduğuna nasıl karar verileceğine ilişkin konularla uğraşır.
“Madde Kimyası”nda olduğu gibi o da bütün bu işleri, sorunları oluşturan “sorun elementleri” ve bu elementlerin birleşip ayrışmalarını düzenleyen “kanunlar” yoluyla yapar.
Uygulamalı bilimlerde bir alan için geliştirilen tekniklerin bir başka alana uyarlanması pek kullanılan yaygın bir yöntemdir. Örneğin, elektrik akımı için geliştirilen analiz yöntemleri, su ve hava akımlarının tahlili için, hatta trafik akımlarının çözümlenmesi için kullanılır.
Sosyal bilimlerle uğraşanlar genellikle bu yalınlıktan rahatsız olurlar ve “içine insan ögesi giren olaylar kolay anlaşılmaz” diyerek kendilerine biraz pay çıkarırlar. İçinde insan davranışı bulunan olayların çözümlenmesinin güç olduğu doğru, ama o tür olayların da kendine özgü kurallarının bulunmadığı ve bulmaya çalışmanın boş iş olduğu da bir o kadar yanlıştır.
“Sorun Kimyası” Kimin İşine Yarar?
Her bilim dalı ve her yeni metot bir ihtiyaçtan doğmuştur.
“-75 derecede yorgandan dışarı çıkan ayağın nasıl üşümeyeceği” eskimoların sorunudur. Eskimoların yapmaları gereken rasyonel davranış, başka kimseyi ilgilendirmeyen bu sorunu anlamaya ve sonra da çözmeye çalışmaktır.
“Sorun Kimyası” ise, yukarıdaki gibi bir sorunu bulunan ve çağdaşlaşma konusunda pek bir iddiası bulunmayan toplumların değil, bizim gibi sorunu çok ve özellikle de onları çözmekte yetersiz kalan toplumların meselesidir. O halde diğer bilim dallarının geliştiği ülkelerin değil bizim, sorunlarla ilgilenen bir bilim alanı tanımlamaya çalışmamız gerekmektedir.
Çağdaş toplumlar, sorunları bulunmayan değil onları çözebilen toplumlardır. Toplumumuz da çağdaş olma arzusundaysa onları çözmek, çözmek için anlamak, anlamak için anladığını sanmaktan vazgeçmek ve bunun için de onları anlayabilmek için bir metotlar dizisi (adına bilim diyemesek de) geliştirmek zorundayız.
“Sorun Kimyası” ‘nın Temel Kanunları!
“Madde Kimyası”nın temel yasası Lavoisier Kanunu’dur: “Hiçbir madde yok olmaz, yoktan da var olmaz, ancak şekil değiştirir” biçiminde ifade edilebilecek bu kanunun “Sorun Kimyası” ‘ndaki üç karşılığı şöyledir:
Kanun 1– Sorunlar yoktan var edilebilir. Her akılsızca davranış en az bir sorun üretir.
Kanun 2– Hiç bir sorun onu meydana getiren nedenler ortadan kaldırılmadıkça çözülemez, ancak şekil değiştirir. Nedenleri yok etmeye dayalı olmayan her çözüm girişimi yeni sorunların üremesine yol açar.
Kanun 3– Bir sorun çözülmediği sürece doğurma ve başka sorunlarla birleşme yoluyla çoğalma eğilimindedir.
Görüldüğü gibi iki kimya arasındaki başlıca fark “yoktan var etme” konusundadır. O da, işin içine insanın (insanın akılsızca davranışlarının) girmesi nedeniyledir.
Bu yeni kavramı ve onun kanunlarını öğrenmek zorundayız. Sorunlar ağırlaştıkça, ortaya çok sayıda kurtarıcının çıkması geleneksel bir eğilimdir. Bu yeni kimyayı öğrenmekten ve böylece sorun çözme kabiliyetimizi geliştirerek onlardan kurtulmaktan başka çıkış yolu yoktur.»
Aradan geçen 3 yıl içinde bu yaklaşımın doğru olduğunu, ama bir dördüncü kanunun ilave edilmesi gerektiği sonucuna vardım. Onu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Kanun 4– Sorunların, aralarında bileşikler yaptığı bir ortam içinde, bileşiksiz bir ortamda uygulanıp iyi sonuç vermiş çözümler hedeflenen sorunu çözemez ve hatta yeni sorunların üremesine yol açar.
Nasrettin Hoca -ünlü düşünürler Wise Nasreddin diyorlar- beline ip bağladığı adamı bir çekişte aşağı indirip ölümüne neden olunca kendini savunur: Dün yine böyle bir kişi kurtarmıştım, ama galiba o kuyudaydı!
Bu, sorunlu ortamlarda birşey yapmadan teslimiyet içinde kaderine boyun eğmek gerektiği mi demektir?
Hayır. Sadece, Sorun Kimyasına boş vererek hiç bir sorunun çözülemeyeceği demektir.
1998 Kasım
Merhaba Sayın Titiz;
SÇK ile ilgili yazılarınızın bir kısmını hayranlıkla okudum. Bu yaklaşım bunca zamandır neden daha bilinir bir duruma gelmedi hayret ettim. Daha önce de aklıma takılan bir soru, yazılarınızı okuduktan sonra tekrar zihnimde canlandı: Acaba entelektüellerle orta kesim arasında -entelektüellerin sistematize ettiği bilgi ve değer birikimini hayatın farklı katmanlarında uygulamaya dönüştürmek için- bir ara kesime mi ihtiyaç var?
Gecikme için özür. Cevabım: Evet, ya arayüz kişilere ya arayüz ifade tekniklerine ya da ve daha iyisi ikisine birden ihtiyaç var. Tabii bir de dinlemeye niyetli insanlara :-))
Selam ve sevgiler
Merhabalar,
Sanırım en çok da dediği ile yaptığını irdelemeye hevesli, içten insanlara ihtiyacımız var.
Entellektüeller vbg, ne kadar içtenler?
Daha iyi günler dilerim.
2017 REFERANDUM: YÜksek Seçim Kurulu
Aşağıdaki YSK’nın duyurusuna İTİRAZ EDİYORUM.
OYLAR SAYILDIKTAN SONRA GEÇERLİ OY TANIMI DEĞİŞTİRİLEMEZ!
Benim VE BİR ÇOK ARKADAŞIMIN gözlemci olduğu OY SAYIM İŞLEMİ Yüksek Seçim Kurulu’nun ÖNCEKİ KURALLARINA göre yapıldı.
YSK’NIN bugün OY SAYIMI çoğu yerde bittikten sonra HABERİMİZİN olduğu duyurusu:
“DUYURU
Bazı sandık kurullarının seçmene oy pusulası ve zarflarını sandık kurulu mührüyle mühürlemeden verdikleri yolundaki yoğun şikayetler üzerine bugün toplanan Yüksek Seçim Kurulu sandık kurulu mührü taşımayan oy pusulası ve zarfların dışarıdan getirilerek kullanıldığı kanıtlanmadıkça geçerli sayılmasına karar vermiştir.
Sayım döküm işleminin buna göre yapılması gerekmektedir.
Kamuoyuna, il ve ilçe seçim kurullarımıza, sandık kurullarına ve siyasi partilere duyurulur. ”
BKNZ: http://www.ysk.gov.tr/ysk/Anasayfa.html
Şükran hanım teşekkürler.
Acaba yorumla “sorun kimyası” arasında bağ kurmakta zorlanma olabilir mi?
Selamlar